AHŞAP OYMACILIĞI SANATI
Ahşap, Arapça asıllı bir kelime olup “haşeb” kelimesinin
(ağaç, kereste) çoğuludur. Aynı zamanda “herhangi bir imalâtta kullanılmak
amacıyla ve yakılmamak üzere ağaçtan kesilmiş yapı malzemesi, kereste” anlamına
gelmektedir.[1]
Organik bir malzeme olan ahşap dış etkilere karşı çok
duyarlı olup tarih öncesi çağlardan beri dayanıklılığı, öz ısısı ve dokusuyla
kullanım sürekliliği gösteren bir malzeme olmuştur. Ağacın oyularak,
yontularak, işlenerek süs ve kullanım eşyası biçimi almasına ahşap işçiliği
denilmektedir. Mimarîye bağlı olarak ağaç malzeme; kapı ve pencere
kanatlarında, tavan ve sütunlarda kullanılmıştır. Türkler Orta Asya’dan beri
ahşap sanatını uygulamış, göçebe yaşamdan yerleşik düzene geçtikten sonra daha
kalıcı eserler vermeye devam etmişlerdir. Osmanlı Dönemi’ne kadar olan ve
Selçuklu Dönemi’ni de kapsayan zaman diliminde, cami minberleri, kapı ve
pencere kanatları, sandukalar, Kur’an mahfazaları ve rahleler ahşap işçiliğinin
çok gelişmiş olduğunu göstermektedir.[2]
Oymacılık ya da diğer adıyla kabartma sanatı, kemik ve ağaç
parçalarına veya kaya yüzeylerine kazıyarak, oyarak yapılan bir sanattır.[3] Sanat tarihi disiplini
kapsamında değerlendirilebilecek oymacılık Anadolu Selçuklu Devri’nde ortaya
çıkmıştır. Selçuklu camilerinin, saraylarının, medreselerinin, darüşşifâlarının,
kümbet ve kervansaraylarının kesme taş duvarlarında, portallerinde ve
içlerindeki ekseriyetle abanoz ağacından malzemeli donanımlarında oyularak ve
oyma sûretiyle kabartılarak yapılmıştır.
Oymacılık yapan ustalara oymacı denmektedir. Oymacılık
sanatı, her devletin kendine has teknikleri ile farklılık kazanmıştır. Anadolu
Selçuklu Devleti'nin inşâ ettiği eserlerde geometrik bitkisel motif ve desenler
oyulmuş olduğu görülmekte, ancak Osmanlı Devleti'nde daha çok sulüs yazı
tekniği, çiçek motifleri, bağa, fildişi, sedef kakması teknikleri ile sanat îfâ
edilmiştir.
Oymacılık sanatı, alçak kabartma usulü ve yüksek kabartma
usulleri ile yapılmaktadır. Alçak kabartma usulünde, biçim ya da şekiller, sert
bir âlet ile verilmektedir. Yüksek kabartma usulünde ise, şebeke ve geçme
üslupları kullanılmaktadır. Genellikle bir tarafı oyularak şekil verilmektedir.[4]
Ahşap oymacılığı sanatında malzeme olarak kullanılan ağaç türlerini
şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Ceviz:
Geniş bir yayılışa sahip kışın yaprağını döken bir ağaç olup genç sürgünlerin
özü bölmelidir. Tomurcuklar az sayıda pullarla örtülmüştür. Tek tüysü
yaprakçıkları karşılıklı olarak dizilmiştir ve aromatik kokuludur.[5] Ahşap sanatında çok
kullanılagelen bir ağaç türüdür.[6]
2. Abanoz (Seylan Abanozu):
Diri odun sarımtırak beyaz, özodun siyah renkli olup, üzeri yeşilimsi veya
yeşilimsi siyah şeritlidir. Dağınık olan traheler ancak lupla görülebilir. Tornacılık
ve oymacılık, dekorasyon işlerinde, piyano tuşları, müzik aletleri yapımında
kullanılmaktadır. Seylan ve Doğu Hindistan'da yayılış göstermektedir.[7]
3. Elma ve Armut:
Rosaceae familyası içerisinde yer almaktadırlar. Dünyanın hemen her tarafına,
özellikle ılıman bölgelerine dağılmış ve yayılmıştır.[8]
Ahşap işçiliğinde teknik ve işlenişe uygun olarak tercih edilen ham maddeler
arasında yer almaktadırlar.[9]
4. Gül Ağacı:
Legumınosae familyası içerisinde yer almaktadır. Dünyanın her tarafına yayılmış
ağaç, çalı ve sarılıcı odunsu taksonlar ile otsu bitkilerden sayılmaktadır.[10] Ahşap işçiliğinde
kullanılan ağaç türleri arasında yer almaktadır.[11]
5. Meşe:
Çoğunlukla ağaç veya boyu çalı halinde, kışları yaprağını döken veya her zaman
yeşil, bir cinsli, evcikli anemogam odunsu bitkilerdir.[12]
Ahşap sanatında çok kullanılan ağaç türlerinden birisidir.[13]
6. Karaağaç (Ulmus):
Karaağaçlar, yapraklarını döken, boylu orman ağaçlarıdır. Tomurcuklar
kiremitvari dizilmiş olan çok sayıda pullarla örtülmüştür. Kuzey Amerika'nın
doğusunda, Avrupa ve Asya'nın ılıman bölgelerinde, özellikle yapraklı ağaç
ormanlarında küçük gruplar halinde yayılış gösteren 18-20 kadar türü
bulunmaktadır.[14] Özodunları koyu, diri
odunları açık iri renkli olan güzel cila kabul eden odunları “büyük halkalı
traheli” gruba dâhildir. Odunları sert, ağır, yüksek şok mukâvemetini hâiz ve
elastikidir. Kolay yıpranmaz.[15]
7. Sedir (Cedrus):
Halk arasında “katran” adı ile anılan sedir, adını “Kozalaklı Ağaç” anlamına
gelen “Kedros” sözcüğünden almıştır. Kışın yaprağını dökmeyen, boylu orman
ağaçlarındandır ve tabîî ömürleri bakımından da birçok iğne yapraklı ağaçlar
gibi, çok yaşlanabilmektedirler.[16]
Ahşap oymacılığı sanatında malzeme olarak kullanılan ağaç türlerini
bu şekilde sıraladıktan sonra dikkat çekmemiz gereken ahşap oymacılığı sanatında
kullanılan teknikleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Kündekârî:
Yapılış tarzına göre ikiye ayrılmıştır. Hakîkî ve Yalancı Kündekârî olarak
sınıflandırılan bu teknik,[17] İslâm sanatında en
erken XII. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu'da görülmüştür. Mısır'da Fâtımîlerle
birlikte ilk örneklerini veren kündekârî tekniği, Memluk devrinde
fazlalaşmıştır.[18] Kündekârî sekizgen,
beşgen, yıldız gibi geometrik şekillerde kesilmiş küçük ahşap parçalarının çivi
ve tutkal yardımı olmaksızın yalnızca birbirlerine geçirilmeleriyle düz
yüzeyler elde etmeyi amaçlayan bir tekniktir. Daha çok kapı, pencere ve dolap
kanatlarıyla minber ve kürsülerde uygulanmıştır.[19]
Suriye-Mısır’da Seyyide Nefîse Hatun
(1138-1145) ve Seyyide Rukıyye (1155) camilerinin mihrapları ile Sâlih Talâi‘
Camii’nin kapısı (1160), Eyyûbî dönemine tarihlenen İmam Şâfiî’nin sandukası
(1211), Melik Sâlih Türbesi’nin kapısı (1249-1250) ve İbn Tolun Camii’nde
Sultan Lâçin’in minberi (1296); Anadolu’daki erken örnekler arasında Konya
Alâeddin Camii (1155-1156), Aksaray Ulu Camii (XII. yüzyıl), Harput Sâre Hatun
Camii (XII. yüzyıl), Siirt Ulu Camii (XIII. yüzyıl), Birgi Ulu Camii (1322),
Malatya Ulu Camii (1376-1377), Bursa Ulu Camii (1399), Manisa İvaz Paşa Camii
(1484), Niğde Sungur Bey Camii (XVI. yüzyıl) minberleri[20] ile Ankara Kızılbey Camii (XIII. yüzyıl),
Ankara Aslanhane Cami (1289) ve Çorum Ulu Camii (1306) kündekârî tekniği ile kullanılmış
örnekler arasında yer almaktadır.[21]
2. Kakma:
Bu teknik, desenler perdahlanmış ağaç yüzeyine bir kalemle çizildikten sonra,
sedef, bağa, fildişi ya da farklı ağaç parçalarının, keskin bir kalemle açılmış
yuvalara yerleştirilmesi esasıyla gerçekleştirilmektedir.[22]
3. Kafes (Ajur) Tekniği:
Anadolu Selçuklu ahşap işçiliğinde rastlanan özellikle minber korkuluklarında
kullanılan bu teknikte kompozisyonun ayırdığı bölmelerin çıtalarla kafes ayırılması
şeklindeki uygulamadır. Ahşap çıtaların geometrik üçgenler, yıldızlar vb.
meydana getirecek şekilde bir araya çakılmasıyla elde edilmektedir. Ahi Elvan
ve Beyşehir Eşrefoğlu camiindeki çeşitli minber korkulukları bu teknikle
yapılmıştır.[23]
4. Edirnekâri (Lake tekniği):[24]
XIV-XIX. yüzyıllar arasında Osmanlı ahşap işlerinde
kullanılmış bu teknik “Edirnekârî” veya “Edirne işi” diye bilinmektedir.
Edirnekârî özellikle ahşap eserlerde, trabzan ayaklarında, dolap kapaklarında,
çekmecelerde, tavanlarda, lambalıklarda, kavukluklarda, sini (sofra) ve şamdan
altlıklarında, duvar saati kutularında, hokkalarda, her cins rubu‘ tahtalarında,
menşur mahfazalarında, yazı takımlarında, cep ve koyun kuburlarında uygulanmış,
mukavva ve deri eşya üzerinde, cilt kapaklarında da kullanıldığı görülmüştür. Edirnekârî
bezemeler, ahşap işlerinde oymalarla süslenmiş veya düz bırakılmış zeminler
üzerine tatbik edilmiştir. Geometrik motiflere çok az yer verilmiş, özellikle
bu tekniğin revaçta olduğu geç devirlerde rûmî gibi klasik motiflerin yanı sıra
Avrupa’nın etkisiyle biçimlenen barok ve rokoko üslûplarında lâle, sümbül,
karanfil, çiçek buketi ve çeşitli meyve motifleri tercih edilmiştir. Bu arada
yer yer gölge veren renklerle çiçeklere boyut da kazandırılmıştır.[25]
5. Yüzey Oyma Tekniği:
Yüzeyleri zenginleştirmek, estetik bir görünüm ve belirli bir hareket vermek
için yapılan bir tekniktir. Bu teknikte ucu keskin bir kalemle ağaç yüzeyi
oyulmak sûretiyle süsleme bütünüyle kabartma olarak ortaya çıkarılır. Kalem çok
derinlere inerse derin oyma, daha eğimli çalışılırsa sathî veya mîil kesim adı
verilir.[26]
6. Şebeke Oyma Tekniği:
Tasarlanan motifleri çevreleyen düzeyin olduğu gibi oyularak çıkarılmasıdır. Bu
tekniğin uygulandığı ağaçların çok sert olmaması gerekmektedir.
7. Geçme Oyma Tekniği:
Selçuklu Türklerinde oyma ile yapılan geometrik motiflerdir. Osmanlılar
zamanında geçme parçalar kullanılarak tezyînî değeri arttırılmış ve
canlandırılmıştır. Süleymaniye Camii’nin ahşap kürsüsü, Zağanos Paşa Camiinin
kapı kanatları bu teknikle yapılmıştır.[27]
İslâmî bakış açısıyla Allah, yarattığı her şeyi güzel
yaratmıştır. Allah’ın yarattığı ve varlık âlemine çıkardığı her eşyâ/nesne
kendinden mevcut bir ilâhî güzelliği yansıtır. Eğer Yaratıcı kendi isim ve
sıfatlarıyla bütün varlığa tecellî etmişse, bu varlıklarda “güzellik”
potansiyel olarak mevcuttur. İslâm düşünürleri bu ve buna benzer âyetlerden
yola çıkarak, evreni de içine alan ilâhî güzellik ve âhengi sürekli
vurgulamışlardır. Onlar, âlemin en güzel ve mükemmel bir şekilde yaratıldığını,
insanın da evrendeki güzelliklerden hareketle “Mutlak Güzellik”e ulaştığını
ifade ederler.
İslâm bilginleri âleme nakşedilen güzelliklerden hareketle,
en ulvî güzellik vasfına sahip olması hasebiyle Allah’ın “akl-ı küll” ve her
şeyin üzerinde olduğunu söylerler. Bu yüzden âlemdeki güzellik ve incelik âhengini
fark edebilmek, “insan” olmanın en başat özelliğidir. Onlara göre, âlemin
güzellik ve düzeni Allah'ın varlığının bir kanıtıdır. Âlemin parçaları o kadar
mükemmel tanzim edilmiştir ki, bu düzene müdâhale edilirse o ilâhî denge ifsada
uğrar. İnsanlara gördükleri “güzel” görünümlere hayranlıklarını gösterirken
aslında, o görünümü ortaya koyan sanatı yaratana, yani “En güzel Sanatkâr”a
hayranlıklarını göstermektedirler.[28] Bu bağlamda bütün
sanatlarda olduğu gibi ahşap sanatında da Yüce Sânii’nin sanatına
öykünülmüştür. Bu görüşten yola çıkılarak Türk-İslâm mimarîsindeki ahşap
üzerine işlenen geometrik şekiller, vahdet-i vücûd düşüncesi bağlamında Allah-âlem-insan
ilişkisini işlemektedir.[29]
Ahşap, Timur dönemi estetik dünyasının yeni düşüncelere açık
diğer bir sanat ortamı olmuştur. Birçok ahşap oyma kapı ve panel, Semerkand’da
XV. yüzyıl başlarında İran ve Suriye’den gelen sanatçılar tarafından
yapılmıştır. Mazendan’daki türbeler için yapılan oyma kapılar ve sandukalarda
ahşap ustası olarak 15 örnekte neccâr (ağaç işi ustası) kelimesi geçmesi ahşap
sanatının popülerliği açısından önemlidir.
Türkistan işçiliğinin Timur Dönemi’ne atfedilen örneklerinden
ikisi Hoca Ahmed Yesevî Türbesi’ndendir.[30]
Kapılar M.1395-97 tarihlidir. Her ikisinin de süslemesinde birkaç tabakalı
rölyef oyma hâkimdir. İnce bir işçilik gösterir. Diğer örnekler ise 1505
tarihli Semerkant Gur Mir türbesinin kapıları ile Semerkant’taki Şâh-ı
Zinde’deki Kusâm İbn Abbas Türbesi kapısıdır.[31]
Anadolu Selçuklu sanatı XII. yüzyılda Saltuklu, Artuklu,
Danişmentli sanatları ile çağdaş bir hazırlık dönemi geçirmiştir, ancak XIII.
yüzyılda bir üslup olarak belirerek bol ve zengin verilerle ortaya çıkmıştır.
1243 Moğol istîlâsı Selçuklu sanatının gelişimini engelleyememiştir. Selçuklu
sanatının çeşitli eserleri arasında ağaç işçiliği önemli bir yer tutar. İslâm medeniyetinin
izlerini taşıyan ağaç eserler; kapı, pencere, dolap kapakları, minberler,
kürsüler ve rahlelerdir. Selçuklu devri ağaç işçiliğinde genellikle oyma
tekniği kullanılmıştır. Bu teknikte süsleme, gölgede kalan zeminin üzerinde
kabartma halinde belirir. Bazen süsleme iki tabaka halinde ayrılıp, zemin
tamamen gizlenir. Geometrik süsleme ve özellikle rumili kompozisyon, süslemenin
ana temasını teşkil eder. Selçuklu devri ağaç işlerinde tavus kuşu, mühr-i
Süleyman ve servi motifleri de bolca kullanılmıştır. Konya Alâeddin Camii,
Manisa Ulu Camii, Birgi Ulu Camii, Divriği Ulu Camii minberleri Selçukluların
meydana getirdikleri en güzel ahşap eserlerdendir. Ayrıca Selçuklu ağaç işçiliği,
ahşap sandukalar üzerinde de kendini göstermektedir. Konya Mevlâna
Türbesi'ndeki sanduka, dönemin karakteristik bezemeleri ile süslenmiştir.
Anadolu Selçuklularında gelişen ve bu devirde en seçkin örneklerini veren ahşap
sanatı, güzel işçiliği ve gelişmiş süsleme özellikleriyle karşımıza çıkar.
Tekniklerde çeşitlilik görülmekle birlikte, en yaygın olarak kullanılan
kündekârî tekniğidir.[32]
Selçuklular döneminde ahşap çalışmalarında daha çok oyma
(kabartma), şebekeli oyma ve boyama tekniklerini uygulanmıştır. Camilerde
özellikle ahşap minberlerin büyük bir özenle işlendiği görülmektedir. Beylikler
devri minberlerinin yan aynalıklarında Selçuklu devrinden beri Anadolu'da
uygulanmaya başlayan kündekârî tekniğinin çok başarılı uygulamaları
görülmektedir. Bir çatma tekniği olan kündekârîde sekizgen, baklava ve yıldız
şeklinde olan Rûmî kabartmalı ahşap parçalarla, bunları oluk gibi birbirine
bağlayan ahşap kirişler iç içe geçerek bağlanmıştır.[33]
Oymacılık Osmanlı medeniyetinde sıkça görülen bir sanat dalı
olup[34] ağaç oyma işçiliğine
kendilerine has özel bir üslup uygulamışlardır. XVII ve XVIII. yüzyıl Osmanlı
ahşap işçiliğinde lake tekniğiyle yapılan eşyalar dikkat çeker. Özellikle
Edirne’de çokça örneklerine rastlanan bu teknik, bu yüzden “Edirnekâri” olarak
da tanımlanır.[35]
XIX. yüzyıl ortalarında Fransız saraylarında mimarî süsleme
stili olarak doğan Rokoko üslubu, “Türk Rokokosu” adıyla Osmanlı sanatının her
kolunda olduğu gibi ahşap işçiliğinde de etkisini gösterir. Selçukluların
geometrik ve rûmî süsleme şeklilerini Osmanlılar, çiçekli, değişik motiflerle
daha da geliştirmişlerdir. Ayrıca ilgili sanatlara ağaç oyma sanatına sedef,
bağa ve fildişi kakmasını da eklemişlerdir.[36]
Ahşap ustaları Ahî loncalarında “neccâr” olarak
adlandırılmıştır. Bu zanaatkârlar, özellikle Anadolu’da yapı tasarımına bağlı
olarak gelişen ahşap süsleme tekniklerini büyük bir ustalıkla her çeşit ağaca
uygulamışlardır. Ahşap ustalarının ağaç türlerini iyi tanıdıkları,
kullandıkları yer ve tekniklere en uygun malzemeyi seçtikleri, ahşabın
dayanıksız bir malzeme olmasına karşın günümüze gelebilen eserlerden
anlaşılmaktadır.[37]
Hoca Ahmed Yesevî Külliyesi’nin bakır kazanlı oda kapısının[38] alt panosunda
merkezde daire içinde sekiz yapraklı bir lotusun bulunduğu kompozisyon
ikonografik anlamlar aranması gereken örneklerden biri olarak kabul edilebilir.
Kompozisyonda özellikle dikkati çeken nokta, motiflerin sayısıdır. Sekiz sayısı
İslâmiyet’te sûfî geleneğe göre Hakk’ın merhameti gazabından büyük olduğu için
yedi cehenneme karşılık sekiz cennetin oluşudur. Bu bakımdan sekiz yapraklı bir
lotusun anlam bakımından bir önem taşıdığı düşünülebilir. Yine bakır kazanlı
oda kapısının arka yüzündeki alt ve üst panolarında kare içinde gamalı haç ve
kitâbenin bulunduğu düzeyi dışta içi oyma bezemeli sekiz yapraklı çiçek motifi
çevrelemektedir. Kitâbede “Mübârek Kapı” yazısı dört defa tekrar edilmiştir. Sûfî
düşüncede dört sayısı önemli bir rol oynamaktadır. Hakk’a ulaşmada şerîat, tarîkat,
hakîkat ve mârifet olarak dört aşama kabul edilmektedir.[39]
Aydınoğulları Beyliği’ne merkezlik yapan Birgi’de Mehmet Bey,
1312 tarihinde Ulu Camii yaptırır. Bu eser, Selçuklu gelenekleri ile köklü
bağları olan yeni anlayışların ve arayışların filizlerini ihtivâ etmektedir.
Eser bilhassa Türk ahşap sanatının en mükemmel örneklerinden minberi ve pencere
kapakları ile sanat tarihinde ayrı bir yere sahip bulunmaktadır.[40] Özellikle pencere
kapaklarındaki geometrik kompozisyonlar; İslâm sanatının kendine has
görünüşlerinden biridir. Aynı motifin zaman ve mekân olarak değişik yerlerde
ortaya çıkışı, bunların birbirinden kopya edilmesinden ziyâde farklı yörelerde
aynı düşünceye ve çalışma düzenine sahip sanatçılar tarafından yeniden
yaratıldığı bazı sanat tarihçilerince savunulmaktadır.
Türk-İslâm mimarîsinde dikkat çeken en önemli hususiyetlerinden
birisi, geometrik kompozisyonların uygulanmasıdır. Bu kompozisyonlarda yüzyıllarca
uygulanan geometrik şekiller, birtakım psikolojik hallere ve birtakım sembolik
anlamlara işaret etmektedir. Vahdet-i vücûd anlayışı bağlamında
Allah-âlem-insan ilişkisine tasavvufî yaklaşımı yansıtmaktadır.[41]
Osmanlı mimarîsi, bütün taş ve ahşap konut mimarîsinde (Şam,
Mısır, Kuzey Afrika) nereye gittiyse orada varlığını sürdürmüştür. Ahşap
tavanlar Allah’ın yarattığı kâinatın güzelliğine tekâbül ederken yere serilen
halılar cenneti temsil etmektedir. Bunun içerisinde mimarî, bahsi edilen
fonksiyonların ruhuna uyma açısından mutlak doğruyu gerçekleştirmelidir.
Tasavvufta, kâinatta ne oluşmuşsa ve ne oluşacaksa hepsinin evvelden levh-i
mahfuzda yazılı olduğu inancı vardır. Dolayısıyla her ev ilâhî iradenin bir tezâhürü
olmak üzere tasarlanmış bulunmaktadır.[42]
Ayşe ŞENER
[1]
Erdem Yücel, “Ahşap”, Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) İslâm
Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul 1989, c. 2, s. 181.
[2]
Semra Kılıç Karatay, “Aksaray Ahşap İşçi̇li̇ği̇ Ve Oyma
Sanatı”, Journal of Awareness 3/5 (31 Aralık 2018), s. 146.
[3]
Fahri Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma
Sanatı”, Ahiname Dergisi, Sayı: 1, Eylül 2017, s. 34
[4]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 36.
[5]
Faik Yaltırık v.dğr., Dendroloji: Ders Kitabı:
Gymnospermae-Angiosperma, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul 2000, 165
[6]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[7]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, s. 344
[8]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 278.
[9]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[10]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 284-285.
[11]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[12]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 203
[13]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[14]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 236.
[15]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 239.
[16]
Yaltırık v.dğr., Dendroloji, 34.
[17]
Sevil Osmani, Makedonya Türk Dini Yapılarında Ahşap Süsleme
Sanatı (XIV.-XIX. yy), Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara 2001, s.
35.
[18]
Mustafa Bektaşoğlu, Anadolu’da Türk İslâm Sanatı,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2009, s. 106.
[19]
Erdem Yücel, “Kündekârî”, TDV İslam Ansiklopedisi,
TDV Yayınları, c. 26, Ankara 2002, s. 553.
[20]
Yücel, “Kündekârî”, İslam Ansiklopedisi, c. 26, s. 553-554.
[21]
Mehmet Yüksel, Türk Ahşap Sanatında Gerçek Ve Taklit
Kündekari Elemanlarının Fiziksel Performansının Karşılaştırılması, Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara 2002, s. 14.
[22]
Başak Burcu Tekin, Timur Döneminde Mimari Bezeme Olarak
Ahşa Kullanımı, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara 2000, s.
40.
[23]
Sedat Kaya, Geleneksel Türk Sanatları Ana Sanat Dalı
Düzce İli̇ Kaynaşlı İlçesi̇ Ahşap El Sanatları, Yüksek Lisans Tezi, 2014, s.
20
[24]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[25]
Erdem Yücel, “Edi̇rnekârî”, TDV İslam Ansiklopedisi,
TDV Yayınları, c. 10, İstanbul 1994, s. 449-450.
[26]
Kaya, Geleneksel Türk Sanatları, 16-17.
[27]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 36.
[28]
Ali Tenik, İslâm ve
Sanat Tartışmalı İlmî Toplantı, ed. Şeref Göküş, Ensar Neşriyat TİC. A.Ş.,
İstanbul 2015, s. 499-500.
[29] Narince, Mehmet & Ateş, İbrahim & Bayram, Sadi, IX.
Vakıf Haftası Kitabı: Türk Vakıf Medeniyetinde Hz. Mevlânâ ve Mevlevîhânelerin
Yeri ve Vakıf Eserlerde Yer Alan Türk-İslâm Sanatları Seminerleri: 2-4 Aralık 1991, Vakıflar
Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1992, s. 239.
[30]
Tekin, Timur Döneminde Mimari Bezeme Olarak Ahşa
Kullanımı, s. 15.
[31]
Tekin, Timur Döneminde Mimari Bezeme Olarak Ahşa
Kullanımı, s. 34.
[32]
Bektaşoğlu, Anadolu’da Türk İslâm Sanatı, 106.
[33]
Bektaşoğlu, Anadolu’da Türk İslâm Sanatı, 110.
[34]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 36.
[35]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[36]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 38.
[37]
Temizyürek, “Oymacılık ya da Diğer Adıyla Kabartma Sanatı”, Ahiname
Dergisi, Sayı: 1, s. 37.
[38]
Tekin, Timur Döneminde Mimari Bezeme Olarak Ahşa
Kullanımı, s. 46.
[39]
Tekin, Timur Döneminde Mimari Bezeme Olarak Ahşa
Kullanımı, s. 78-79.
[40]
Narince, IX.
Vakıf Haftası Kitabı, s. 237.
[41]
Narince, IX.
Vakıf Haftası Kitabı, s. 239.
[42]
Turgut Cansever, Osmanlı Şehri: Şiir’den Şehir’e,
Timaş Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2010, s. 133-134.
Kadir ÖZKÖSE
YazarArapça ve Farsçayı iyi düzeyde bilen IV. Murad, “Murâdî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. Döneminde uzun süreden beri devam eden kargaşa ortamını gidermiş, devletin otoritesini sağlamlaştırmış, çıktığı i...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
900/1495 yılında Trabzon’da doğan Beşiktaşlı Yahyâ Efendi, müderrislik hizmetinden dolayı Molla Şeyhzade olarak da tanınmaktadır. Şâmî Ömer Efendi ile Afîfe Hatun’un oğludur. Aslen Amasyalı olduğu ifa...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Tanzimat'tan sonra tasavvuf ve tarikatları yakından ilgilendiren en önemli gelişme, Meclis-i Meşâyih’ın kurulmasıdır. Meclis-i Meşâyih’ın kurulması, aslında Sultan II. Mahmud ile beraber başlayan tanz...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Murâd-ı Hüdâvendigâr, Orhan Gazi’nin 763/1362 yılında meydana gelen vefatı üzerine hükümdar olarak seçilmesi oldukça mânidârdır. Zira Murâd-ı Hüdâvendigâr devlet işlerinde nüfuzlu ahîlerin kararı ile ...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE