Ölüler Berzah Âleminde Birbirleriyle Görüşürler mi?
Bir Müslüman için hayat sadece dünya hayatından ibâret değildir. Dünya hayatı, hangimizin daha güzel amel işlediğinin denendiği geçici bir hayattır: “Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz.”1 Asıl ebedî hayat, ötesidir. Bu sebeple Müslümanın bütün yatırımı, öteye aittir. O, kalıcı hayata Tâliptir. Bu dünya, bir yolcunun bir ağaç altında soluklanması kadardır. İslâm inancına göre dünya, âhiretin üretim mekânıdır.
Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur: “Âhiret kazancını isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de ondan veririz, ama âhirette bir payı bulunmaz”2 Bundan dolayı, bir rivâyette de, “Dünya, âhiretin tarlasıdır.”3 buyrulmuştur.
Öteye götüreceğimiz iyilikler de kötülükler de sevap da günah da bu dünya tarlasına ekilir. Hasat günü, öte dünyadır. Ama unutmayalım ki, cennet ve cehennemi kazanmak bu dünyadaki yatırımımıza bağlıdır. “Her canlı ölümü tadacaktır.”4 O kaçınılmaz gerçekle hangi dönemde, nerede, nasıl ve ne şekilde karşı karşıya geleceğimiz ise meçhulümüzdür.
Ölüm, insanı sevdiklerinden ayıran bir olgudur. Ölüm üzerine çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Bu konuda meşhur şöyle bir söz vardır; “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.” Acaba “ölüm”le birbirinden ayrılanlar, berzah âleminde birbirleriyle görüşecekler ve buluşacaklar mı? İşte makalemizde bu soruya cevap arayacağız.
Rivâyet edildiğine göre, bir sahâbî Allah Rasûlü’ne gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir: “Ey Allah’ın elçisi! Ben seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığım için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm. Anladım ki, sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korkuyorum!”
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu sözlere cevap vermeden Cebrâil (a.s) gelmiş, Allah’a ve Rasûlü’ne itâat edenlerin cennette kimlerle beraber olacaklarını bildiren şu âyeti indirmişti:5 “Kim Allah’a ve Peygamber’e itâat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!.”6 Bu âyet, dünya hayatında Allah ve Rasûlü’nü sevenlerin hem berzah âleminde ve hem de âhirette Peygamberimiz ile birlikte olacaklarını bildirmiştir.
Gerek Kur’an’da ve gerekse Hz. Peygamber (s.a.v.)’dan gelen rivâyetlerde berzah âleminde ruhların birbirleriyle buluşup konuşacaklarına delâlet eden pek çok naklî delil vardır. Bu delillerden örnek vermeye geçmeden önce “Berzah ne demektir?” bu soruya kısaca cevap verelim, sonra da berzah âleminde ruhların birbirleriyle nasıl buluşup konuşacaklarına dair sem’î delillerden söz edelim.
Berzah, sözlükte “iki şey arasındaki engel” mânâsına gelir. Dinî bir terim olarak; ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatıdır. Buna göre insan ne şekilde ölürse ölsün berzah âlemine girecektir.
Şu âyetlerde bu açıkça anlatılır: “Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çatınca, ‘Rabbim! Beni geri gönder de geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım, der. Hayır! Onun söylediği bu söz, boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”7
Bu âyette geçen berzah, ölüm ile dünyaya yeniden dönme arasına konulan engel olup buna kabir hayatı da denir.8 Kabir hayatı denilen bu dönem ölümle başlayıp, yeniden diriliş gününe kadar devam eder.9 Berzah hayatı âhiret hayatının ilk durağıdır. Nitekim bir hadiste bu açıkça belirtilmiştir.10
Berzah Ehli Birbirleriyle Görüşürler
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Kur’an ve sünnette berzah hayatının mâhiyetine dair, yine orada dereceleri eşit olan kimselerin birbirleriyle buluşacakları ile ilgili bilgiler ve haberler vardır. Abdullah İbn Abbas (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Uhut Savaşı’nda kardeşlerinize şehitlik isâbet edince Yüce Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. (Bu ruhlar yeşil kuş suretindeki taşıyıcılarına binerek) cennet nehirlerine uğrar meyvelerinden yerler, (sonra) arşın gölgesinde asılı olan altından kandillere dönerler. (Şehitler) yediklerinin, içtiklerinin ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce, ‘Bizim cennette diri olup da (şehâdetten dolayı cennet nimetleriyle) rızıklandırıldığımızı cihada yönelmeleri ve harpten korkup kaçmamaları için (dünyada bulunan) kardeşlerimize iletecek kim var?’ derler. (Bunu üzerine) Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Rabb’imiz “(Bunu) sizden onlara ben eriştireceğim.” buyurarak şu âyetleri indirir:11
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.”12 Bu âyetler, berzah âleminde nimetlendirilmenin varlığını, şehitlerin Rablerinin katında en yüce konumda olacaklarını, iyilerin ruhlarının birbirleriyle buluşup konuşacaklarını ve birbirlerini ziyaret edeceklerini isbat ediyor.
Âyette geçen “ve yestebşirûne” kelimesi “müjde verilmesini isterler” anlamına geldiği gibi, “sevinirler ve birbirlerini müjdelerler” mânâsına da gelir. Birbirlerine müjde verdiklerine göre demek ki birbirleriyle görüşüp konuşmaktadırlar. 13 Nitekim bir rivâyette, “Mü’minin ruhu kabzolununca onu Allah katında rahmet ehli karşılar. Mü’minlerin ruhlarının yanına getirilir ve kaybolmuş birini bulanların sevinci gibi sevinirler. Ona, ‘Falan adam ne yaptı? Filan adam ne yaptı?’ diye sormaya başlarlar.
O da, ‘O kimse benden önce ölmüştü, size gelmedi mi?’ diye cevap verir. Onlar da bu cevap üzerine; ‘O, ebedî kalış yeri olan Haviye’ye (kızgın ateşli cehenneme) gitmiş. O ne kötü yer ve ne kötü terbiyecidir.’ derler.”14 Yine bir başka rivâyette şöyle buyrulur: “Sizden biriniz kardeşine velî olduğu zaman onu güzel bir şekilde kefenlesin, onlar kefenleriyle dirilecekler ve kefenli bir şekilde birbirlerini ziyâret edeceklerdir.”15
Diğer taraftan İbn Ebi’d-Dünya’nın naklettiği bir haberde de Rasulullah (s.a.v.)’a, “Ölüler birbirini bilir mi?” diye sorulunca, “Evet, onlar kuşların ağaçların tepelerinde birbirlerini bildiği/ tanıdıkları gibi birbirlerini bilirler.” buyurmuştur. 16 Bu soruyu ashâb-ı kiramdan Bişr b. Bera’ Ma’rûr’un annesi sormuş ve ölülerin birbirleriyle tanışıp biliştiklerini öğrenince hemen Benî Seleme’den ölmek üzere olan birinin yanına varıp, oğlu Bişr’e onunla selam göndermiştir.
Hadisin bir diğer rivâyetinde cennette kuşlar gibi birbirleriyle buluşup tanışacak olan ruhların “iyi ruhlar” oldukları zikredilmiştir.17 Sonuç olarak, berzah âlemi gaybî bir alandır. Biz bu alanın bilgisini ancak Kur’an ve sünnetten öğrenebiliyoruz. Bu iki kaynakta, berzah âleminde bulunan kimseler, geride bıraktıkları yakınları hakkında vefat eden kimselerden bilgiler alırlar, onlarla konuşurlar, buluşurlar.
Onların iyi amellerinden sevinirler, kötü amel haberlerinden de büyük üzüntü duyarlar. Amelleri birbirine eşit olan kimseler görüşürler. O halde bizler, Rabb’imizin istediği sâlih amelleri işleyelim, berzah âleminde peygamberler, sıddıklar, sâlihler ve şehitlerle bir de onların yolundan giden yakın akrabalarımızla, sevdiğimiz kimselerle buluşalım. Hem kendimiz sevinelim, hem de onları sevindirelim.
Dipnot
* Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ
Ramazan ALTINTAŞ
YazarMiladî 1256... Anadolu fay hattıyla birleşen ölü deniz fay hattı harekete geçiyor. Başta Antakya, Şam, Mısır, Filistin ve Hicaz Bölgesi olmak üzere bu koca coğrafyada yıkıcı ve tahrip edici büyük bir ...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Şefâat, sözlükte; günahlarının affedilmesi ve isteğinin yerine getirilmesi için kendisinden bir şey istenen kişiye yardımcı olmaktır. Yine birisine iyi bir işte aracılık etmek ve kötü işlerden s...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah, yeryüzünü maddî-mânevî anlamda imar etme ve yönetme ehliyetiyle insanı ‘halîfe’ makamına getirirken, ruhlar âleminde verdikleri söze sâdık kalmalarını hatırlatıcı peyg...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
İslâm’ın ilk yılları... Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın alenî olarak İslâm’ı açığa vurduğu günlerdi. Hz. Ömer’in İslâm’la şereflendiğini gören Mekke müşrikleri infiâle ve telâşa kapıldılar. Derhal Mekke müş...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ