Dîvân-ı Hikmet’ten Dîvân-ı Hulûsi’ye Değişmez Parola “Nerde Gönlü Kırık Biri Görsen Yoldaşı Ol!”
“Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol” (Osman Hulûsi Dârendevî) Yaklaşık bin yıl önce Türkistan topraklarında husûle gelen nüvesinin vücut bulup, dallarını, kollarını Anadolu’ya taşıyan hikmet ağacının meyveleridir bu sözler. Ahmed Yesevî ile başlayan, Yunus Emre, Niyazî-i Mısrî, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli ve isimlerini bu satırlara sığdıramayacağımız nice gönül ehlinin yüreklerinden kaleme, kâğıda hicret eden tasavvuf şiirleri, hikmetler ve ilahiler, silsilesini devam ettirerek Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba’dan Osman Hulûsi Efendi’nin Dîvân’ına aksetmiş, gösterişten ve şaşaadan uzak, gayet sade ve anlaşılır bir dil ile tüm kitapların anası, aslı, hakikat kitabı Kur’an-ı Kerim deryasının kâmil birer katresi şeklinde gönüllere hitap etmeye devam etmiştir, etmektedir. Şiir, ehlinin dilinde bir tebliğ aracıdır. Ecdadımızın aşk, iman, estetik ve kahramanlık harcıyla bina ettiği edebiyat kalesine “Divan Edebiyatı” denmiştir. Osman Hulûsi Efendi’nin kaleme aldığı mümtaz eseri de Dîvân’ıdır. XX. yüzyılda Divan şairi olarak asrın son temsilcisi kabul edilen Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin bu eseri; aşk, vecd ve insan sevgisi temalarını içermektedir. Manzumelerinde dinî ve tasavvufî ıstılahlar bol bol kullanılmıştır.[1] Gönül, Hazret-i Allah’ın tecelligâhıdır. Bir kez bile gönül yıkmanın, bu tecelligâhın zarar görmesi demektir ki bir gönlü kıran, Allah’ın bu tecellisini de incitmiş olur. (Hâşâ), Yüce Allah’ı kimse incitemez ama buradaki nüans, onun tecellisine yapılan saygısızlık bâbındadır. Bizim Yunus öyle demiş ya: Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yumaz değil. Bu söylemden hareketle Hulûsi Efendi,“İncitme sen kimseyi kimseye incinme hem/Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol.” diyerek gönül tecelligâhına nadide bir mabed gibi her dem tahavvuz ile itina gösterilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Gönülleri kazanmanın en kestirme yolu, hadis-i şerif gereği “sadaka” olan tebessümdür. Ücretsizdir ve kolaydır. Sonrasında gönlü kırıkların gönüllerine, bir tek söz ile bile olsa deva olmaya çalışmaktır. Hâce Ahmed Yesevî’nin, “Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen/Öyle mazlûm yolda kalsa, yoldaşı ol sen.” dizelerinden mülhem, Hulûsi Efendi’nin, “Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya/Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol.” sözleri, işte gönül tecelligâhını her dem arınmış olarak muhafaza etmenin sırrına işaret eder. Bu sırra vâkıf olan gönüller, hiçbir yaratılmıştan hiçbir karşılık beklemeden hayır işler. Kimsesizin¸ düşkünün eli¸ ayağı olur. Nitekim kâmil insan¸ yapacağı bir hayrı, hiçbir karşılık beklemeden yapar. Zaten karşılık beklenerek yapılan bir iyilik¸ iyilik olmaktan çıkar ve alışveriş durumuna geçer. Karşılık düşünülüyorsa da bu sırf “Allah rızası” için olur. Allah rızasının ecri, gün gelir tahmin edemeyeceğimiz, maddî ya da manevî hazineler şeklinde zuhur edebilir. Tasavvufî düşüncenin temelinde, Allah rızasına ulaşabilme sevdası vardır. Binaenaleyh gönül ehli de beşerin gönlünü kazanmak, irşadına katkı sağlayabilmek ve böylece ilahi rızaya erişebilmek amacını taşır. Osman Hulûsi Dârendevî de, Dîvân’ında yer alan şiirleri, şiir yazmak için değil, Allah’ın rızasını celbetmek için söylemiştir. Ona göre şiir, halkın ve müridlerin irşadı için bir araçtır; manevî bir tedavi yöntemi ve nefsin eğitim metodudur.[2] Ne mutlu, kimsesizin, düşkünün ayağı, eli olabilene… [1] hulusiefendivakfi.org.tr [2] hulusiefendivakfi.org.tr
Selçuk ALKAN
YazarOsmanlı'nın Çalkantılı Yıllarında Yetim Bir Çocuk: Sultan İbrahim Osmanlı padişahlarının 18. si olan Sultan ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Gerçek sanatkârlar mütevazı insanlardır. Çünkü yaptıkları sanat eserlerinin gerçek sanatkârın eserleri yanında bir hiç olduğunun farkında, idrakindedirler. Kâinata tefekkür gözüyle bakar onlar ve Rabl...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Çok zaman önceydi. Habeşistan diyarında yetişen bir ağaç cinsinin meyveleri, pek yakında gerçekleşecek olan o nâmütenahî vuslat anının heyecanı, ihtirası ve sancısıyla kıvranıp duruyorlardı. Tıpkı bir...
Yazar: Selçuk ALKAN
Kış mevsimi denilince muhtemelen ilk aklımıza gelen iki mefhum, kar ve soğuk olmalı. Doğrudur, lâkin kâinatta zerreden küreye her türlü hadise ve anasır, onlara verdiğimiz mana nisbetinde tecessüm ede...
Yazar: Selçuk ALKAN