“NASİHAT” ÖNEMLİDİR
“Büyük o kimsedir ki, değil bir insanın, bir kuşcağızın zararına bile sebebiyet vermez. Öyle bir bulut gölgesi gibi yürür ki, bir karıncanın bile gönlünü incitmez.” Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Divan ve Halk şiiri geleneğinin yanı sıra modern şiirin de yaşadığı dönemde önemli bir temsilcisi olmuştur. Şiirlerinde Yûnus Emre'nin, Ümmî Sinan'ın, Fuzûlî'nin, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin etkisi hissedilen Osman Hulûsi Efendi'nin kendine has söyleyişleri de dikkatten kaçmıyor. Zaman zaman aruz, zaman zaman hece ile yazdığı şiirlerinde dinî-tasavvufî konuların yanında sosyal temaları da işlemiştir. Osman Hulûsi Efendi'nin, şiir sanatını, bir ideal gibi görmekten ziyade ideali için bir araç kabul ettiği malum. Bu yüzden mesela Divan tarzı şiirlerinde söyleyecek olduğunu söylüyor. Vezindeki kusuru pek de dikkate aldığını söyleyemeyiz. Keza ölçüyü ihmal etmediği şiirlerinde kafiyeyi umursamadığı da bir gerçek. Manayı şekle kurban etmeyen bir mutasavvıf şair Hulûsi Efendi (k.s.). Kendisiyle âdeta özdeşleştiğini gördüğümüz Nasihat şiirinde şair ne bir şaşaa koparmak ne de sanatını zirveye tırmandırmak kaygısındadır. Şiirin âhenk unsurlarından biri olan kafiyesini bile en düşük perdeden tutup, yarım kafiye kullanmak suretiyle, âdeta aksakallı bir dedenin torunlarına verdiği öğüdü çağrıştıran munis bir sesle hitap ediyor okuyucusuna… Dâvud-i Tâî’nin sohbetine devam eden sâlih bir zât Maruf-i Kerhî ye: “Sakın amel işlemeyi terk etme! Zira amel, seni Cenâb-ı Hakk’ın rızasına yaklaştırır.” dedi. Maruf sordu: “Amel ile neyi kastediyorsun?” O zât buyurdu ki: “Her hâlükârda Rabb’ine itaat hâlinde olmayı; Müslümanlara hizmet ve nasihatte bulunmayı...” Demek ki nasihat önemlidir. Çünkü “Dinin yarısı nasihattir.” buyrulmuştur. Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol Kim olursa olsun, insan, kendini dünyanın merkezi, diğer insanları da etrafında dönen bir uydu gibi kabul etme küstahlığına düşmemeli. Eğer öyle olursa bu kibir insanın bizzat kendisini yer bitirir. Dünyaya da öyle bir gözlükle baktığı için sürekli yanılgılar, hüsranlar içinde bitirir hayatını… Hâlbuki insan bir kuldur. Ve kul olduğunun şuurunda olmalı. Kendini âciz, başkalarını güçlü görmeli. Eğilmemeli, ancak kibri de bir yana bırakmalı. Zira “Allah, kibirli olanları elbette sevmez!” buyrulmuştur.[1] Efendimiz de “Allah rızası için tevazu edeni, (kendini, Müslümanlardan üstün görmeyeni) Allahu Teâlâ yükseltir.” diyor. Dikkat edilirse kibir yeriliyor, tevazuu ise teşvik ediliyor. Kibirden kurtulmak, tevazu ehli olmak için, büyükler şöyle bir nasihatte bulunmuşlar: “Yaşlı birini görünce, ‘Bu benden daha çok ibadet etmiştir.' demeli. Genç birini görünce, ‘Bu benden genç, benden daha az günah işlemiştir.' demeli.” Böylece insanda bir iç muhasebe başlayacak ve kendini hiç kimseden üstün görmeyecektir. Hulûsi Efendi'nin tavsiyesi de bu minvalde. Herkesi kendinden üstün göreceksin. Sen -Allah için- herkesin kulu, kölesi olacaksın. Buradaki kul-köle olmak elbette dinî anlamda değildir. Herkesin yardımına koşma, yardım etme ve illa kibirlenmeme anlamındadır. Kibir bir tek yerde serbest bırakılmıştır. O da kibirlenene karşı. Kâinatın Efendisi şöyle buyuruyor: “Mütekebbire karşı tekebbür, sadakadır!” Yani, kibirlenerek büyüklenen kimseye karşı büyüklenmek, (yani o kişinin büyüklenmesini çiğnemek), sadaka vermek gibi sevaptır. Nasîhatnâme adlı şiirindeki ilk iki beytinde şöyle demektedir: Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma, Sen Hakk için âlemin kölesi ol, kulu ol. Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya, Kimsesizin, düşkünün ayağı ol, eli ol. Görünen odur ki, Osman Hulûsi Efendi, halkın arasına karışan, onların dertleriyle dertlenen, hizmetlerine koşan ve bunları etrafına da tavsiye eden, halk içinde Hak ile olabilmeyi gerçekleştiren bir şahsiyettir. Tabiri caiz ise o, “El kârda gönül yârda.” olabilen bahtiyar bir mürşid-i kâmil'dir. O, “İnsanların en hayırlısı insanlara en çok faydası dokunandır.” buyuran Hz. Muhammed (s.a.v.)'in müjdeli hadisinin muhatabı olan bir şahsiyettir. Netice olarak diyebiliriz ki, “Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü.” diyen Yûnus misali, Osman Hulûsi Efendi de gerek mektupları gerek şiirleri ve gerekse hatıralarıyla, kendisine bağlanan manevî evlatlarının da bu özelliğe sahip olmalarını ısrarla istemektedir. Bu husustaki tavsiyesi, konuyu bağladığımız son söz olsun, dilerseniz. “Büyük o kimsedir ki, değil bir insanın, bir kuşcağızın zararına bile sebebiyet vermez. Öyle bir bulut gölgesi gibi yürür ki, bir karıncanın bile gönlünü incitmez.”[2] İnsanlığın temel şartlarından biri de başkalarına yük olmak değil, başkalarının yükünü omuzlayabilmektir. İnsanoğlu insanlara hükmetmeyi yegâne gaye edinmeyip, insanlığın ve bütün canlıların hizmetkârı olur; sevinci, coşkuyu herkesle paylaşabilme erdemine ulaşırsa, insandır. Gönül huzurunu, hizmetin sevincinde bulduğu müddetçe sevgi adamıdır. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k. s.) Nasihat gazelinin ilk beytinde şöyle buyurur: Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma Sen Hak için âlemin kölesi ol kulu ol Ne zaman ki insanoğlu dünyayı zalimce tüketmekten ve yok etmekten vazgeçip, yeryüzünde yaptığı bütün pislikleri temizler ve gezegeni yüreğine alabilirse, kini, nefreti ve bütün kötü duyguları yüreğinden atıp sevgiyle donanırsa, diğer kardeşleriyle kucaklaşabilmenin sıcaklığını kalbinde hissederse insandır.”[3] Allah yolunda hayatını vakfeden Allah dostları başta olmak üzere bu kutlu yolun yolcuları hizmeti temel düstur edinmiş ve bu minval üzere hayatlarını geçirmişlerdir. Allah rızasından başka ümidi ve beklentisi olmayanın yaptığı işte, gördüğü hizmette elbette ki samimiyet vardır, gönüllülük vardır, ihlâs vardır. Zaten bu hâlis halleri onları yüceltmekte, içinde bulundukları toplumda, örnek önder hizmet insanı konumuna oturtmaktadır. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin her türlü hizmete koşması, Peygamberimiz’in bu hadisinin mazhariyetidir.[4] Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Kavmine hizmet eden kavminin efendisidir.” İnsan ancak başkasına hizmet ederek yücelebilir. Hangi makama, hangi mevkie gelirse gelsin; başkalarına hükmetmeye çalışan, emri altında bulunanlara kibirle hele zalimlikle hükmetmeye çalışan insan, akıbette yaptıklarına pişman olur. Bu yüzden kendini bilen büyükler hâkimliği değil hâdimliği tercih etmişlerdir. Sözün burasında aklımıza bir büyük Osmanlı Sultanı, Yavuz Sultan Selim Han geliyor. Fetihten sonra adına hutbe okunurken: “Haremeyn-i Şerif'in (Mekke ve Medine) Hâkimi” dendiğini duyunca, hemen doğrularak: “Hayır! Hâkimü’l-Haremeyn değil, Hâdimü’l-Haremeyn! Ben ancak hizmetçisi olurum oraların.” demişti. İşte Osman Hulûsi Efendi’nin de gerek örnek yaşantısıyla gerekse yazdıklarıyla insanlara tavsiyesi budur: Yani başkalarına hükmetmek yerine başkalarına hizmet etmek, yardım etmek; onların maddî ve manevî ihtiyaçları için varını yoğunu ortaya koymak… [1] 16/Nahl, 23. [2] Hulûsi Kalb’den, Mehmet Emin Ay, Somuncu Baba, Sayı: 104 [3] Sebahaddin ATEŞ, Somuncu Baba, Sayı: 98 [4] Hulûsi Efendi’nin Dilinden, Nasihatnâme, Nasihat Yayınları, Ankara 2009, Musa TEKTAŞ, s. 116
Vedat Ali TOK
Yazar(Buhûrîzâde Mustafa) Itrî (1640-1712)Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr’sunMihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsunTarîk-i gülzâr-ı âlem, mâlik-i mülk-i âdemMünkîrine mahz-ı mâtem mü’minine s...
Yazar: Vedat Ali TOK
Zâtî (1471-1546)Kâmetin ey bûstân-ı lâ-mekân pîrâyesiNûrdan bir servdir düşmez zemîne sâyesi Yûsuf’u gerçi görenler ellerini kesdilerGün yüzün gördü senin şakk oldu bedrin ayası Menzil-i tîr...
Yazar: Vedat Ali TOK
Kur’an ve sünnete göre iyi insan, insanlara faydalı olan, onlara güzel davranan, salih amellerde bulunan; bütün davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, insanlara iyiliği emredip, kendisini unutmayan; ...
Yazar: Vedat Ali TOK
Âh, âşıklarının dilinden düşmeyen bir sözcüktür. Onlar sürekli âh ederler. Şair iseler şiirlerinde sürekli âhı işlerler. Âh, hüzün, ıztırap, sıkıntı, yeis vs. kalbi hallerde kullanılan bir edattır. Gü...
Yazar: Nihat ÖZTOPRAK