İNCİNMEMEK
İncitmemek, nisbeten kolaydır. Ama incinmemek elde değildir. Zira o, bir gönül işidir. Dolayısıyla incinmemek, ancak fânilerden gelen ve kalblere saplanan zehirli okların tesirsiz kalması ile mümkündür. Bu da nefs tezkiyesi ve kalb tasfiyesinde ulaşılan seviye nisbetindedir. Hazret-i Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Tâif’te taşlanıp uygun olmayan sözler işittiğinde melekler ona: “Ey Allah’ın Rasûlü! Dilersen şu iki dağı birbirine çarpıp buranın zalim halkını helâk edelim.” demişlerdi. Ancak, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan o yüce Peygamber (s.a.v.), meleklerin bu teklifini kabul etmediği gibi, şefkat ve merhamet duyguları içerisinde, mübarek yüzünü Tâif tarafına çevirdi ve ahalisinin hidâyet bulmaları için dua ve niyazda bulundu. Bir Peygamber âşığı olan Hallâc-ı Mansûr da taşlanırken: “Allah’ım! Bunlar bilmiyorlar, benden evvel onları affet!” diye dua etmişti. Bu, gerçek tahsil ile, yani manevî terbiye neticesinde elde edilen kalb-i selîme ait bir hâldir. Gönüller Sultanı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi öyle buyurmuyor mu Dîvân’ında: İncitme sen kimseyi kimseye incinme hem Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol Ebu’l-Kâsım el-Hakîm’e, kalb-i selîmin sıfatlarını sorduklarında şunları söylemiştir: “Kalb-i selîmin üç vasfı vardır: Birincisi incitmeyen bir kalb, İkincisi incinmeyen bir kalb, Üçüncüsü de iyiliği Allah’ın rızası için yapıp karşılığını beklemeyen bir kalb... Zira bir mü’min, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna, hiç kimseye eziyet etmeyince verâ ile; kalbini Rabb’e yöneltip kimseden incinmeyince vefâ ile; yaptığı sâlih amellere herhangi bir fâniyi ortak etmeyince de ihlâs ile gelir.”
Sema KORKMAZ
YazarMoğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han’ın torunu Hülagu, 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katlia...
Yazar: Sema KORKMAZ
Kasabanın birinde zengin bir tüccar yaşarmış. Öleceği vakit vasiyetinde: “Ben mezara konulduğum gün kim gelir benimle bir gece mezarda kalırsa ona servetimin yarısını bırakacağım.” demiş. Çoluğu çoc...
Yazar: Sema KORKMAZ
Bir hanımefendi anlatıyor: "Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve birkaç tane de kayısı ekledim. Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu: "Ner...
Yazar: Sema KORKMAZ
Şaka gibi geliyor ama inanın, bunların hepsi gerçek… Düşünün; hava buz gibi. Camiye gittiniz. Şadırvanda abdest alacaksınız ama buz gibi su içinizi titretiyor. Tam o anda elinde ibrik, yanınızda bir g...
Yazar: Sema KORKMAZ