NASİHATLERİN ÖZÜ
Yeni yazıya çevirerek güncel Türkçeye aktardığımız Zübdetü’n-Nesâyih Hicrî 1260 yılında basılmıştır. Kitabın ne girişinde ne de temmet bölümünde kim tarafından derlenmiş olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmaktadır. Büyük ihtimalle Farsçadan tercüme edilmiş/ettirilmiş bir risaledir. İlk nasihatler Şeyhülislam Herevî’den nakledildiği için Zübdetü’n-Nesâyih’in çeşitli kaynaklarda Herevi’ye ait olduğu kayıtlıdır ancak Herevî’nin böyle bir eseri bulunmamaktadır.[1] Zaten mantıklı düşündüğümüz zaman da kitapta Herevî’den çok sonra yaşamış olan âlimlerin kitaplarının kaynak olarak gösterilmiş olmasından kitabın Herevî’ye ait olmadığını hemen anlayabiliriz. Kitapta, adından da anlaşıldığı gibi büyük âlim ve tasavvuf ulularının nasihatlerine yer veriliyor. Bu nasihatlerin bir bölümünü okuyucularımızla paylaşmak isteriz. Tarikat öncüleri ve hakikat yolunun rehberlerinden olan Allah dostu Ebu İsmail Hâce Abdullah el-Ensârî’den -Allah sırrını mübarek eylesin- şöyle nakledilir: Akıllı, mert ve olgun kimse şu on hasleti kendine şiar etmekle sevilen kimseler sınıfından olurlar. Allahu Teâlâ’nın emirlerinde doğruluk ve sadakat, Allahu Teâlâ’nın yarattıklarında insaf, Nefsi yok etme, Büyük şeyhlere hizmet, Küçüklere merhamet, Dostlara nasihat, Düşmanlara tevazu, Âlimlere alçakgönüllü davranmak, Dervişlere iyilik, Cahillerle tartışmamak, Mutluluğa ulaşmak için üç kurala dikkat edilmelidir. Birincisi daima Allah’ı zikretmek, İkincisi nefse muhalefette gayret ederek bu yolda ihmal göstermemek, Üçüncüsü her hareket ve duruşta şeriatın ölçülerine dikkat etmek. Lokman Hekim oğluna nasihatinde şunları söylemiş: İki cihan saadetine kavuşmayı arzulayan kimse önce kendini bilmeli ve anlamalıdır. Bilmeye, öğrenmeye, sormaya gayret etmelidir çünkü bilgin ile cahil beraber olamaz. Bilgin cahilden elbette üstündür. Tembel olmamalı çünkü tembellik, gayretsizlik talihsizliğin belirtisidir. Acele iş şeytandandır. Güzel ahlaklı olmayı âdet edinmeli. Dosta ve düşmana güler yüz göstermeli fakat bu durum aşağılanmaya sebep verecek derecede olmamalı. Vakarlı olmalı ancak büyüklenmemeli. Alçakgönüllü olmalı ancak alçalmamalı. Her işte işini hayırla yapıp, orta yolu tutmaya gayret etmeli. İnsan, tarikat istikametini muhafaza etmeli ki vesvesede kalmasın. Bir cemaatin içinde bulunulduğu zaman cemaatteki insanlar ayaktalarsa onların yanında o da ayakta durmalı oturmamalı. Eğer onlar oturuyorlarsa o da onlara uyarak oturmalıdır. Ayaklarının parmakları üzerine oturmalıdır. Elleri açık olmalıdır. Elleriyle ve pabuçlarıyla oynamamalıdır. İnsanların içinde parmağını burnuna sokmamalı. İnsanların arasında parmağını burnuna sokarak burnunu karıştırmamalıdır. Başkalarının dikkatini çekecek bir şekilde ses çıkararak tükürmemeli ve sümkürmemelidir. Kıble tarafına tükürmemeli. Elleriyle sinek kovalamayı alışkanlık hâline getirmemelidir. Mümkünse esnememeye çalışmalıdır. Mümkün değilse esnerken eliyle ağzını kapatmalıdır. Yoksa şeytan ağızdan girer ve insana vesvese getirir. Eğer mideden gaz gelir de geğirmek zorunda kalınırsa ağzını kapatıp başkalarını tiksindirmemelidir. Sessizliği ve temkinli davranmayı âdet edinmek gerekir. Az konuşmayı âdet edinmeli çünkü çok konuşmak çok hata yapmaya sebep olur. İnsanlarla karşılaşıldığı zaman selam ihmal edilmemeli. İnsanlar arasında laf taşıyıcılık yapılmamalı, laf taşıyıcıları dinlememeli. Düzgün ve temkinli konuşmalıdır. Dağınık, birbiriyle ilgili olmayan konuşmalardan çekinilmelidir. Çünkü böyle konuşmalar dinleyenlerdeki saygı ve hürmet duygusunun kaybolmasına sebep olur. Konuşma esnasında dinleyenleri aşağılayıcı, utandırıcı ifadelerden kaçınılmalıdır. Konuşurken kaşıyla, gözüyle ima ve işaretler yapılmamalı. Tatlı ve latif bir üslupla konuşanlara kulak verilmeli. Ancak dinlerken aşırı şaşkınlık gösterecek bir tavırda olmamalı. Bir sözü duyduktan sonra onu tekrar söyletmek için ısrar edilmemeli. Halkın aşağılamasına ve maskaralaştırmasına sebep olabilecek konuşmalardan uzak durulmalı. Maskaralıktan ve milleti güldürecek şeyler anlatmaktan kaçınılmalı. Kimsenin işine karışmamalı, kimseyi ayıplamamalı. Kendini ve kendi çocuklarını başkalarına karşı övmemeli. Kendisine ait yazdığı şiirden, yazılardan her ne olursa olsun onu ortaya döküp onlarla gururlanmamalı. Erkek, kadınlar gibi kendisini süslememeli. İhtiyaçlarını temin için çalışırken tembellik etmemeli fakat bir kimseden bir talebi olduğu zaman bıktırıcı ve ısrarcı olmamalı. Hiç kimseye zulüm ve günah işlemede kendinde cesaret bulmamalı. Bir kimsenin ciddi olmayan ve İslâm şeriatına ait olmayan konulardaki sözlerinde aykırılık varsa bile onunla tartışmak ve mücadeleye girişmek doğru değildir. Zenginliğini veya fakirliğini, acizliğini hiç kimseye hatta eşine ve çocuklarına bile açıklamamalı çünkü bu durum onların belki aşağılamalarına, onlara karşı yapılan nasihatlerin etkisini yitirmesine sebep olur. Başkalarına karşı heybet, daima muhafaza edilmelidir. Emri ve sorumluluğu altında olanlar ve talebeleriyle şakalaşmamalı ve onlarla mizahlı konuşmalardan uzak durmalı çünkü bu durum aşağılanmaya ve düşmanlığa sebep olur. Onlarla öyle bir tavır içinde olmalı ki karşısındakiler ona hem sevgi beslemeli hem de ondan çekinmelidir. Çocuklarını ve kendi sorumluluğu altında bulunanları terbiye ederken aşırılığa kaçıp onları bıktırmamalıdır. Aniden öfkelenecek olunsa vakarını kaybetmeden, acele davranmadan, yüz ekşitmeden muamele ile terbiye etmek mümkünse şiddet göstermemeli çünkü aykırı davranış muhataplarının karşısında saygınlığın yok olmasına sebep olur. Bir kimseyi azarlarken ve cezalandırırken şeriat sınırını geçmemelidir. Utanmayı bilmeyen yeni yetmelerle, kadınlarla ve bu hükümdeki kimselerle arkadaşlık etmemeli. Böyleleri ile yakınlık dünya ve ahirette zillete ve eziyete sebep olur. Soylu ailelerin evlatlarıyla da sohbet edilmemeli çünkü onlar nefislerinin istekleri için çalışırlar dolayısıyla onların sebatına güvenmemeli. Onların sohbetlerinde kasvet ve gıybet çok olur. Eğer bir kimse ile husumet ortaya çıkarsa acele karar vermemeli. Bu arada, diline de hâkim olmalı. Durum neyi gerektiriyorsa o üslupla konuşmalı. Bir hususun önce delilini düşünmeli, ondan sonra konuyu dile getirmeli. Sohbet ederken el, kol hareketlerine dikkat etmeli. Öfkeli iken susmalı, öfkesini giderdikten sonra konuşmalı. Kendisine duyulan saygınlığı ve hürmeti muhafaza etmeli. Yemeğe davet edildiği zaman az yemekle yetinmeli. Dalkavukluk için yediği yemeği överken başkasının yemeğini kötülemek, aşağılamak doğru değildir. Bir kimseye misafirliğe gidildiğinde gözlerine hâkim olunmalı. Misafir evin her yerine bakmaktan kendini alıkoymalı. Ev sahibinin sırlarına vakıf olduktan sonra ev sahibinin şeriata aykırı hallerini öğrense bile bunları örtmeli, herkese açıklamamalı ki başkaları bunları duymasın, öğrenmesin. Kendisine bir şey emanet edilen insan ona el sürmemeli, emaneti muhafaza eylemeli. Bir işe başladıktan sonra o işten kazanmaya başlamadan önce herkese duyurmamalı ki kazancın kaybolması hâlinde mahcubiyet ve utanç durumu hâsıl olmasın. Sadakayı çok vermeli. Dünya hırsını ve Allah’tan başka varlıkları kalbinden çıkarmalı. Sözünde sadık olan Allah’a dost olur. Allah’tan gelen her şeye razı olmalı. Bu, Allah’ın rızasına kazanmaya vesile olur. [1] Bak. İslâm Ansiklopedisi Şeyhülislam Herevî maddesi.
Vedat Ali TOK
YazarTasavvuf ehli hakîkattte yalnızca Hakk’ın var olduğunu, Hak’tan gayrı görülen bütün mevcûdâtın esasında Hakk’ın kudretinin zuhûru olduğunu söylerler. Hakk’tan gayri görülmekle birlikte bütün mevcûdâtı...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufun temelini oluşturan kavramlardan ve en güzel vasıflardan biri olan sıdk; “hakîkati ifade etmek, gerçeğe uygun olan söz söylemek, doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik” anlamlarını ifade etmekted...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Cümlenin mahbûbu sensin ey habîb-i ezelîCümle Yûsuf’lar içinde ey güzeller güzeliCümle ümmet âşık oldu sana ey seyyid-i hulkHimmetinle gitti gayrı bâğ-ı vahdet gazali“Küntü kenzen” sanadır matlab-ı a’...
Yazar: Vedat Ali TOK
“İslam düşüncesiyle gelişen klasik şiirde ve tasavvuf şiirinde bilinmeyenlerin anlatılabilmesi için bilinenlerden ona karşılık bulmaya çalışma gayreti vardır.” “Edebiyat sembolizmi ve mecazı d...
Yazar: Nihat ÖZTOPRAK