ÜMİTSİZLİK BUHRANLARI EŞİĞİNDE İNTİHAR
“İçinde yaşadığımız dünya bu kadar duygusuzluğu, hasbi olmayan sevgileri barındıracak kadar güçlü değil. Dünya bir yana insanın kendi fıtratı da bu kadar suni duyguları kaldırabilecek durumda değil.” Yaşadığımız dünyada zannediyoruz ki çektiğimiz sıkıntılar sadece bize mahsus. Bu düşünceler girdabında da diğer insanlara gıpta ediyor ve onların daha iyi bir yaşam sürdüğünü düşünerek amansız bir kıskançlık duygusunda boğuluyoruz. Bu düşünceler bizi gitgide daha fazla yalnızlığa sürüklüyor ve içinde bulunduğumuz sıkıntılı ruh dünyasını daha bir çıkmaza doğru götürüyor. Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle birlikte insanların birbirine ulaşması çok daha kolay. Eskiden seksenli ve doksanlı yıllarda çocukluklarını yaşayanlar çok daha iyi bilirler iletişim olanakları pek azdı ve önceki nesilde ise yok denecek seviyedeydi. Ama bugün öyle değil, insanlar tek tuşla dünyanın öbür tarafındaki arkadaşlarına, akrabalarına ve sevdiklerine anında ulaşabiliyor. Bunun verdiği rahatlık ve diğer adıyla bu konfor, bizi aslında birbirimizden koparmaya da sevk etmiş durumda. Artık birbirimize gidip ziyaret etme zahmetinde bulunmuyor ve birbirimizi aslında dinlemiyoruz. Yazdığımız mesajlarla, konuştuğumuz kelimelerle sadece suni bir konuşma hâlindeyiz sanki. Oysa ruh dünyamıza ve kalbimize iyi gelecek hiçbir şey yok. Bu aslında iletişim bozukluğundan da meydana geliyor. İletişimi nasıl tanımladığımızla alakalı bir şey… İletişim sadece mesaj yazmak, görüntülü konuşmak ya da sesli konuşmak ile tamamlanmış olmuyor. İletişim kalbe inmeyi gerektirir. İletişim kurduğunuzda karşınızdaki insanın tüm benliği ile sizi dinliyor olması lazım. Sadece kulak vermekle iletişim sağlanmaz. Arkadaşlarımızla, sevdiğimiz insanlarla irtibatımız iletişimin olanakları sayesinde azalmıştı ve salgın zamanında bu durum artık koptu. Kopma noktasına geldi demiyorum, koptuğunu söyleyebiliriz. Diyeceksiniz ki iletişim olanakları bu kadar çokken nasıl yalnızlaşıyoruz… Bazen bir şeye kavuşma ya da ulaşma duygusu çok olduğu zaman insan buna ulaşma ihtiyacını hissetmeyebilir, tam da bu duygudan ötürü yalnızlaşıyoruz. Salgın döneminde edindiğimiz bazı alışkanlıklar ileride bizleri ne kadar etkileyecek onu birkaç yıl sonra daha net göreceğiz ama üzerinde durmamız gereken çok önemli bir şey var ki insanî ilişkiler noktasında teknolojiyi çok fazla kullanmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü insanî hiçbir duygu barındırmayan bu makine ve cihazlar birer robot. Ve öyle bir özenti hâline geldi ki artık ondan gelen her mesaja uymak zorundaymışız gibi bir hisse kapılır olduk. Reklamlar almış başını gitmiş, sürekli insanı tüketime sürükleyen reklam furyası ile insanların zihinleri farklı şekillerde meşgul ediliyor. İçinde yaşadığımız dünya bu kadar duygusuzluğu, hasbi olmayan sevgileri barındıracak kadar güçlü değil. Dünya bir yana insanın kendi fıtratı da bu kadar suni duyguları kaldırabilecek durumda değil. İnsanın hasbi duygulara ihtiyacı var. Yalansız, dolansız ve karşılık beklemeden oluşan arkadaşlık, dostluk gibi kavramlara ihtiyacı var. Sadece iyi gününde değil, derdi olduğunda da kendisini gerçek bir şekilde dinleyecek arkadaş ve dostlara ihtiyacı var. Ama bugün etrafımıza bakmadan hızlıca yaşadığımız yüzyılda bu değerleri tek tek yok edercesine düşünmeden hareket ediyoruz. Tabii bu kadar yapmacık hareketler ileride bizim karşımıza çıkacak. Bu kadar teknolojik donatımın arasında kendimizi onarılamayacak derecede büyük bir yalnızlığa doğru sürüklüyoruz. İnsanların alışkanlıkları değişiyor, etrafımızda gördüğümüz birçok şey robotlaşmaya yöneldiğinden merhamet ve şefkat gibi duygularımızda da zayıflıklar görülüyor. Oysa insan merhamet ve şefkate ihtiyaç duyan bir varlık. Yeni yetişen nesil, elbette teknolojinin nimetlerini kullanacak, onunla hayatı anlamaya çalışacak ve yaşadığımız dünyayı güzelleştirmek amacıyla bu teknolojiyi öğrenip kullanacak. Ama bunun yanında insanî değerlerden uzaklaşmadan, insanın ruhuna uygun becerileri de kazanması şart. Millî bir şuur kazandırabilmek adına bu konuda gayret etmek lazım… Yani yeni yetişen nesil sadece teknolojik araç ve gereçleri değil, kendini mutlu edecek müzik, spor, okuma faaliyetleri, gezi vb. insanın doğasına uygun beceriler geliştirerek içinde bulunduğu yalnızlığa bir kapı aralaması gerekmektedir. Yaşadığımız dünyada ve ülkede milyonlarca insan var. Herkesin duygu ve düşüncesi farklı farklı, bu kadar robotlaşmış bir hayat düzeni içinde insanların zaman zaman anlayışsız olması ve bizim de bunlardan sıkılmamız normal. Bu sıkkınlıklar bir süre insanı ümitsizliğe sevk edebilir, kendimizi kandırmaya gerek yok hepimiz zaman zaman ümitsizlik buhranlarında boğulduğumuz oluyor, canımız sıkılıyor ve buna çeşitli çareler arıyoruz. İşte kendimize kazandırdığımı insanî beceriler bize yardımcı oluyor ve kötü düşünceleri aklımızdan defetmemize olanak sağlıyor. Yine Allah ile aramızdaki inanç, bize ümit var olmamız konusunda olumlu mesajlar veriyor. Yaptığımız gezilerle ne kadar güzel bir dünyada yaşadığımızı görüyor ve Allah’a şükrediyoruz. Yine çeşitli aktivitelerle kendimizi geliştirerek daha iyi bir insan olma noktasında adımlar atıyoruz. Yaşadığımız dünyada elbette yaşama tutunabilmek için bazı kurallar var. İnsanın çalışması gerek ve bununla birlikte hayatına bir düzen katmak istiyor insan. Kim olursa olsun yaşam savaşında kalabilmek için çalışması gerekiyor. Bu da kolay olmuyor insanın kendini geliştirmesi, çalışması ve hedeflerine ulaşması için gayret etmesi gerekiyor. Bunun tek yolu sabır ve çalışmak… Ama günümüzde maalesef genç dimağların intihar haberlerini okuyorum zaman zaman. Hikâyelerine bakıyoruz, kimi zaman çok acı hikâyeler olsa da değmez dediğimiz hadiseler de yok değil. Elbette hiçbir şey intihara değmez. Allah bizi o duruma düşürmesin. Bu bir eleştiri değil, zihnimizi toparlayabilmemiz ve bu duruma gidecek yolları kapamak adına bir çaba. İnsan hata yapar ve bu hatasını görüp doğruya yönelir. Allah kullarının hata yapacağını biliyordu elbette, ama kulları bundan dönüyor mu diye görmek istedi belki de… Ümitsizlik buhranları içinde sürekli boğulmak yerine, sağlığımızın yerinde olduğuna şükredip çalışmaya ve insan fıtratına uygun bir şekilde doğru iletişimde bulunarak doğru insanları tanımaya ihtiyacımız var. Bize sürekli olumsuzluk aşılayan insanlara ve moralimizi bozan insanlara ihtiyacımız yok, bu tür kişilerle arkadaşlık yapmamızın da hiçbir anlamı yok. İnşallah hepimiz doğru insan olma yolunda adım atar ve doğru kişilerle karşılaşırız.
Erol AFŞİN
YazarElektriğin henüz evlerde olmadığı ya da kısıtlı olduğu zamanlarda radyo kullanılırdı, dış dünyayla olan tek bağlantı radyolardı. Radyolardan haberler dinlenir, Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiği...
Yazar: Erol AFŞİN
Yazının başlığı, birçok anne babanın günlük hayatta kullandığı bir yakınma cümlesi… “… Hocam, kendi başına hiçbir şey yapmıyor, hep beni bekliyor. Kendisi derse başlamıyor; ben başlamazsam ödevini ...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
İnsan hayata karşı bütün zorluklardan arınmış bir varlık değil, dünyaya kafa tutacak güçte de değil. Tabii Allah’ın verdiği aklı kullanarak insanlığın ilk zamanından bu yana çok önemli merhaleler kate...
Yazar: Erol AFŞİN
Toplum içinde yaşamanın bazı sonuçları vardır. Bir sürü insanın bir arada yaşaması, birbirini anlamaya çalışması, sorunların en aza indirilerek yaşamaya çalışılması gibi konular pek kolay değildir. Ba...
Yazar: Erol AFŞİN