İSMİ 'AHMED' OLAN HERKESTEN ÇOK HAMD EDEN MÜJDECİ (S.A.V.)
Hamde en layık olan Yüce Rabb’imiz, hiç kimseye nasip olmayan hamd makamına Ahmed-i Muhtar (s.a.v.)'ı ulaştırdı. Ayrıca bütün insanlık âlemi en çok O’nu övdü. Sevginin timsali O oldu, bütün varlık O’nu sevdi. İlahî nurdan yaratılan Peygamberimiz’in nuru çeşitli şekillerde binlerce yıl hamd etti. Vücut âlemine gelinceye kadar zikir ve tesbihe devam etti. Melekler O’nun için adını “Ahmed” olarak dillendirdi. Yeryüzünde Muhammed, gökyüzünde Ahmed ismiyle bilindi. O oldu yaratılmışların ferdi. O bütün mahlûkattan çok Hakk’a hamd edendi. En yüce makama O erdi. Bu isim daha önce hiç kimseye verilmedi, sadece O’na verildi. Bir gün Ebû Cehil'in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle! Mademki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı? Hadi söyle.” Peygamber (s.a.v.) “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru ve hak olduğumuzu söylesinler; hangisini istersin?” dedi. Ebû Cehil “Bu ikincisi daha garip!” deyince Peygamber (s.a.v.); “Evet, Allah ondan daha ilerisine de kadirdir.” dedi. Derhal Ebû Cehil'in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı. “İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak tek Allah vardır.” dedi ve “Muhammed, Allah'ın elçisidir.” gerçeğini dillendirdi. Ebû Cehil, taşlardan bu sözü işitince öfkeyle taşları yere vurdu. Rivayet edildi ki: Rabb’inin huzurunda bulunan iki kula cennete girmeleri için emir geldi. Bunun üzerine o iki kul: “Ey Rabb’imiz, biz cennete girmeye layık bir amel işlemedik. Bize bu ihsanın sebebi nedir?” dediler. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Siz cennete girin. Çünkü birinizin adı Muhammed, birinizin adı Ahmed. Ben yüce şanımla Ahmed ve Muhammed isimli olan kimseleri cehenneme atmaktan hayâ ederim.” Allah'ın izniyle, gezginci olan melekler her zaman diliminde yeryüzünde içinde Ahmed ve Muhammed isimli kimselerin bulunduğu evleri ziyaret etti. O evlerdekiler rahmet ve berekete yetti. Ahmed-i Muhtar'ın getirdiği hakikate yapışanlar, hep maksuduna erdi. Zorlukları aştı, sıkıntıları sona erdi. O Sevgililer Sevgilisinin getirdiği güzelliklere tutunanlar, O’na yapışanlar hedefe vardı, gerçeği gördü. Hulûsi Efendi Hazretleri'nin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı duyduğu özlem ve hasret çok büyük olduğu için O'nu her vesileyle andı ve bir an evvel O'na kavuşmayı istedi. O Sevgiliye kavuşma arzusu ile seven bütün gönüller gibi onun da gayesi oldu. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) de bu iştiyak ile ayrılıktan vuslata erişmeyi O’nun manevî varisleri olan kâmil bir silsile ile Ahmed-i Muhtar'a ulaşmanın yolu olarak görüp şu beyti söyledi: Firkat oduna yakma bu cânımı efendim Ol vâris-i yektâ Ahmed-i Muhtâr'a ulaştır. Ahmed-i Muhtar'ın gönülleri yakan aşkı ile hûûû...
Editör
YazarTrabzon Maçka'da ihbar ettiği PKK'lı teröristlerce şehit edilen 15 yaşındaki Eren Bülbül'e Rahmet dileklerimle On beş yıllık bir ömür… Buymuş alın yazısı. Cennet bahçelerinde, Büyür anne k...
Şair: Yusuf DURSUN
Mahremiyet, en temel anlamıyla kişilerin özel alanlarını koruma hakkıdır. Bu kavram, ailede öğrenilir ve toplumda önemli bir yere sahiptir. Aile içinde ve dışında mahremiyeti zedeleyecek davranışlar y...
Yazar: Editör
Mürsel: Elçilikle Görevlendirilmiş (s.a.v.)Sevgili Peygamberimiz’in bir ism-i şerifi de “Mürsel idi. Nebî ve rasûl, peygamberleri tanımlamak için kullanılan iki önemli terimdir. Kur'an'da peygamberler...
Yazar: Editör
Sevgili okurlar, Allah ve Peygamber sevgisi, imanımızın temelidir hatta belki de imanımızın kendisidir. Allah’ı ve Peygamberimizi sevmeden gerçek anlamda inandığımızı söylemek zor olur. Peygamber sevg...
Yazar: Editör