KAŞLARIN HİLÂLE NOKSAN BAKTIRIR
Geleneksel edebiyatımızda yani Divan ve Halk edebiyatlarında sevgilinin tasviri yapılırken birtakım benzetmeler ve mazmunlar dikkat çekicidir. Bunlar bugünün okuyucusunun, dinleyicisinin hayal dünyasında bazen zorlayıcı unsurlar hâline gelebilmektedir. Çünkü geleneksel edebiyatımız ile modern edebiyat anlayışında estetik anlayış bakımından oldukça büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Divan edebiyatında sevgili tarif edilirken saçları şekil itibarıyla yılana, kokusu bakımından sümbüle ve renk itibarıyla küfre teşbih edilir. Gözleri fitne çıkarıcıdır. Gamzesi âşık için tuzaktır.Yüzü nurdur, ayinedir (ayna). Ağzı çok küçük olduğu için mim harfinin başı, yok, hiç, ademdir. Kaşlar keman, yay; kirpikler ise oktur, hançerdir, mızraktır. Beli ipincedir. Boyu servi ağacı gibi uzun ve dosdoğrudur... Sevgilinin güzelliği ile ilgili teşbih ve mazmunlar bu kadarla sınırlı değildir. Özet hâlinde saydığımız bu unsurlarla bile sevgili sanki âşığa karşı silahlanmış bir asker gibidir ki her uzvuyla âşığı yaralamaya, öldürmeye kast etmektedir. Fakat âşığın istediği de zaten budur: Sevgilinin elinden şehit olmak. Şehit olunca âşık nihai hedefine ulaşacaktır. Bu bahs-i diğerdir ancak sevgili ile ilgili benzetmeler Tanzimat Dönemi’yle birlikte büyük eleştirilere uğrar.Mesela Tanzimat edebiyatının öncülerinden Nâmık Kemal, Celâl Mukaddimesi'nde Divan şiirinin güzellik anlayışını şu ifadelerle hicveder: “Divanlarımızdan biri mütalâa olunurken insan, muhtevi olduğu hayâlâtı zihninde tecessüm ettirse, etrâfını maden elli, deniz gönüllü, ayağını Zühal'in tepesine basmış, hançerini Mirrih'in göğsüne saplamış memduhlar; feleği tersine çevirmiş de kadeh diye önüne koymuş, cehennemi alevlendirmiş de dağ diye göğsüne yapıştırmış, bağırdıkça arş-ı âlâ sarsılır, ağladıkça dünya kan tufanlarına gark olur âşıklar; boyu serviden uzun, beli kıldan ince, ağzı zerreden ufak, kılıç kaşlı, kargı kirpikli, geyik gözlü, yılan saçlı ma'şukalarlamâlâmâl göreceğinden kendini devler, gulyabanîler âleminde zanneder.” Daha sonraki dönemlerde de bu benzetişler ve tasvirler bir kısım edebiyatçılar tarafından tenkit edilse bile bunların şiir dünyasını zenginleştiren unsurlar olarak bir estetik geliştirme çabası olarak değerlendirmek gerektiği fikri ağır basmaktadır. Çünkü şiir sanatından bu teşbihleri, istiareleri, mazmunları çıkardığınız zaman kuru, çağrışımsız bir anlatımdan öteye gidilemeyeceği malumdur. Bu kısa girişten sonra, bu yazımızda sevgilinin güzellik unsurlarından sayılan kaş (ebru) ile hilâl benzetmesi üzerinde duracağız. Kaş, klasik edebiyatımızda sevgilinin güzelliğine ait önemli unsurlardan biridir. Güzelin kaşı kavisli ve incedir. Kaş; teşbih ve istiareyoluyla hilâl, kıble, kemân, hançer, râ, nûn gibi ögeleri çağrıştırır. Hilâl ise ayın yeni doğduğu zaman ilk üç günlük yay şeklindeki durumudur. Edebiyatımızda kaş ile hilâl ilişkisi binlerce şiirde görülen bir husustur. Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi de bir beytinde bu münasebeti şöyle işlemektedir: Âhir bu cânıyakdırır boynuma zincîrtakdırır Hilâle noksânbakdırır ebrûların gîsûların “Ey sevgili, senin kaşların ve saçların sonunda bu canı yaktırır, boynuma zincir taktırır hilâle noksan baktırır.” Beyitte ebrû kelimesi ile hilâl bir arada kullanılmak suretiyle tenasüp sanatı yapılıyor. Aynı zamanda hilâlin dolunaya göre noksan olması başka bir sebebe bağlanarak hüsn-i talil sanatı yapılıyor. Kaş, kavisli olması sebebiyle hilâle benzetilmektedir. Sevgilinin kaşları o kadar güzeldir ki hilâlin güzelliği sevgilinin kaşının güzelliği yanında noksandır. Beyitte, ayrıca gîsû (saç) kelimesi ile boynuma zincir taktırır, ifadeleri sevgilinin saçlarının âşığı kendine esir edici özelliğini vurgulamak için bir arada kullanılmıştır. Çünkü sevgilinin zülfü âşık için bağlayıcı bir kement hükmündedir.
Vedat Ali TOK
YazarBilseniz ey dostlarım ben kime mihmân idim Söylesem dil söylemez yazsam yazmaz kalemi Tasavvufî irfan geleneğimize göre âlemin özü olan insan, beden itibariyle küçüktür, ama mânâ olarak büyüktü...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ey fahr-i rüsül pâdşeh-i ‘arş-ı cenâbKim zikrini ref’ içün nüzûl itdi kitâbBir nüsha-i hikmet-i ilâhîsin senŞerh itse n’ola sadrını Rabbü’l-erbâb“Ey bütün peygamberlerin padişahı, göğün efendisi! Kita...
Yazar: Vedat Ali TOK
(Buhûrîzâde Mustafa) Itrî (1640-1712)Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr’sunMihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsunTarîk-i gülzâr-ı âlem, mâlik-i mülk-i âdemMünkîrine mahz-ı mâtem mü’minine s...
Yazar: Vedat Ali TOK
Leylâ Hanım (?- 1847)‘Alîl-i derd-i isyâne devâsın yâ RasûlallahBize sûy-i cinâne rehnümâsın yâ RasûlallahSana âşık olanlar secde eyler hâk-i pâyindeCemî-i ümmete kıblenümâsın yâ RasûlallahYaratılmazd...
Yazar: Vedat Ali TOK