OSMAN GAZİ’NİN MUAZZAM MİRASI
Eylül ayı başlarının Osmanlı Devleti’nin tarihinde mühim yeri vardır. 1324’e yakın yıllarda genç devlet Osmanlı Beyliği’nde mühim hadiseler peş peşe geldi. Devletin kurucusu Osman Gazi’nin vefatı bu yıllarda oldu. Osmanlı Devleti’nin manevî kurucusu Şeyh Edebali da bu yıllarda vefat etti. Osman Bey’in hanımı Mâlhûn Hatun da bu yıllarda vefat etmişti. Babası Osman Gazi’nin vefatından sonra Orhan Gazi’nin tahta çıkışı da bu yıllarda olmuştu. Yine bu yıllarda Orhan Gazi’nin oğlu Birinci Murad yani Murad Hüdavendigâr doğmuştu. Bursa’nın fethine doğruydu. Osman Gazi hasta olduğundan dolayı Bursa kuşatmasına katılamamıştı. Son kuşatmalar sırasında Söğüt’e ailesinin yanına döndü. Onun tek isteği Bursa’nın alındığını duymadan ölmemekti. Bunun için Allah’a dua edip durmaktaydı. Osman Gazi ağustos ayında Söğüt’te vefat etti. Vefatında 68 yaşında olduğu söylenir. Osman Bey vefat ettiği zaman Söğüt’te babası Ertuğrul Gazi’nin mezarının yanına defnedilmişti. Bursa alındıktan sonra da kabri Bursa’ya nakledilmiştir. Hisar’da “Saint Eli” namına yapılmış olan Gümüşlü Kümbed’e defnedilmiştir. Çünkü Osman Bey sağlığında oğlu Orhan Bey’e şu vasiyeti yapmıştı: “Beni şol Gümüşlü Kümbedin altına koyasın!” Oğlu Orhan Bey de bu vasiyeti yerine getirmiştir. Osman Gazi’nin türbesi bugün Bursa’da oğlu Orhan Gazi ile aynı bahçe içindedir. Çoğu kimse altı asır süren Osmanlı Devleti’nin kurucusunun bıraktığı mirası merak etmiştir. Osman Gazi’den geriye kalan miras bazı kaynaklara göre şunlardan ibaretti: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık. Koca Osman Bey’in bu derece az maddî mirasının olması elbette çok mühim bir hadise idi. Asırlarca kendinden bahsedilen, daha da bahsedilecek olan Osman Bey’in mirası bundan ibaretti. Bu, “mütevazı olanı Allah’ın yücelttiğinin” ispatından başka bir şey değildi. Osman Gazi’nin bu az mirasının yanı sıra görünmeyen bir mirası vardı. Vefatından sonra Kayı’nın çocuklarına muazzam bir miras bırakmıştı. Bu mirastan sadece o zamanki Kayı çocukları değil asırlar sonra gelecek çocukları da pay almıştı. Bu muazzam mirasın kazanılmasında hocası ve kayın pederi olan Şeyh Edebali’nin payı pek çoktu. O miras Kayının çocuklarının gönüllerinde saklanmıştı. Asırdan asra gönüllerden gönüllere akıp gelmişti. Bu miras bütün Kayılıların, bütün Müslümanların hatta bütün insanlığın ortak mirasıdır. Her çocuk, her insan o mirastan payını almalıdır. O miras şudur: Allah ve Peygamber (s.a.v.)’e katıksız iman ve sevgi, Kur’an’a tazim ve uyma, Adaleti elden bırakmama, Bütün insanlığa şefkatle bakma, Hayatın sonunda şehadeti gözleme, Bu muazzam miras bütün insanlığa yeter de artar bile. Asıl mirasçılara asırlarca yetip arttığı gibi.
Mustafa AKGÜN
YazarSevgili çocuk dostlarım; Narlıbahçe’de bu pazar çok büyük bir hareketlilik var. Ömer, Zeliş ve tabi ki Hafize Teyze bu hareketliliğin başını çekiyor. Biliyorsunuz zaman zaman deprem, toprak kaym...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Ali ve Burak yayladaki ormanda dolaşıyorlardı. Ali daha önce bu Güllü Yayla’ya defalarca gelip gitmişti. Kendi yaylalarıydı. Dolayısıyla çevreyi iyi biliyordu. Burak ise ilk defa geliyordu.Bir ara önl...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Çocuk bahçeye doğru yürüdü. Açılmış birçok gonca güller gördü bahçede.Kırmızı, beyaz, sarı, pembe birçok gül vardı burada. Güller o kadar coşkundu ki adeta bahçeden dışarı taşmak istiyorlardı.Bu sırad...
Yazar: Mustafa AKGÜN
Azim, bir işi başarma isteğidir. Emektir, vazgeçmemektir, direnmektir. Ancak bu şekilde çalışanlar başarıya ulaşır, kendilerine ve çevresine faydalı olabilirler. Azmin ilk şartı inanmaktır. “Başara...
Yazar: Naciye BEYZA