Havf ve Recâ (Korku ve Ümit) Arasında
20.Hadis:
“Hiçbiriniz, AllahU Teâlâ'ya hüsn-i zan beslemeksizin ölmesin.” [1]
Somuncu Baba diyor ki: "Hadiste, AllahU Teâlâ'nın "Allah sana nasıl ihsan ettiyse, sen de öyle iyilik et."[2] kavlinde işaret edilen ihsana işaret vardır. AllahU Teâlâ'nın kula ihsanı, kulun ibadetleriyle O'na olan ihsanından öncedir. Allah'ın kendisine tevfik etmesi suretiyle ihsanda bulunduğu kimse Allah'a itaat etmek için çabalar. Bu nedenle talibin, iman makamında ihsan makamını elde etmek için gayret etmesi gerekir. Çünkü ameli iyi olanın zannı da güzel olur. İyi amel ise güzel tevfikle gerçekleşir."
Hadisin Yorumu
İnsan hangi alanda olursa olsun bir çaba gösterdikten sonra emeğinin karşılığını almayı bekler. Nitekim bir ay fabrikada ter döktükten sonra veya bir ay öğrencilere ders vermenin ardından insanın maaş beklemesi bundandır. Çünkü onu hak edecek emeği ortaya koymuştur. Dünyada çalışmadan para kazanma ise ya sahtekarlıkla ya da şansla mümkün olabilir ancak bu da dikkate alınmayacak sayıda az kimse için söz konusu olmaktadır. Büyük kalabalıklar emeklerini ortaya koymadan geçimlerini sağlayamazlar. Nitekim köylerde tarlayı sürmeden, gerekli gübrelemeyi ve ilaçlamayı yapmadan, yabani otları temizlemeden mahsul alınamadığından, yüzün gülmesi için emek sarf etmek ve sabah uykusundan fedakârlık yapmak gerekir.
Bazen Emek Yetmez
Bağ bahçe işleriyle meşgul olanlar iyi bilir. Tarlanız için her türlü görevi yerine getirirsiniz. Nadasa bırakırsınız, sonra sürersiniz, tohumunu atıp sulamasını aralıklarla yaparsınız. Lâkin ürün hesap ederken beklenmedik bir âfet gelir ve bütün emeğiniz boşa gider. Ortada sizi aşan bir durum vardır. Böylesi durumlarda devlet yaşananı afet olarak değerlendirip çiftçilere destek olur.
Manevî Felaketimizin Sebebi Biziz
Dünya işlerimizde olduğu gibi Allah’a karşı vazifelerimizle ilgili olarak da her birimiz bazı beklentiler içine gireriz. Eda ettiğimiz görevlerimiz nedeniyle Rabb’imizin bizi ödüllendirmesini ümit ederiz. Lâkin âhirette hiç beklemediğimiz bir sonuçla karşılaşmamız mümkün olabilir. Hüsrana uğrayabiliriz. Böyle bir durumda, dışarıdan gelen bir âfet hayal kırıklığı yaşamamıza sebebiyet vermez. Umutlarımızın boşa çıkmasının sebebi yine biz oluruz. Çünkü amelleri yapmış gibiyizdir ancak riyadan uzak kalmadığımızdan veya isteksizce baştan savma kabilinden eda ettiğimizden, üstelik haramlara da iyice bulandığımızdan dolayı bunlara bir sevap tahakkuk etmeyebilir. Tam tersine ibadetimizi riya ve benzeri anlamsız işlerle, haramlarla ifsat ettiğimizden dolayı ayrıca vebal de yüklenmiş olabiliriz. Bir taraftan ibadet yaptığımızı düşünüyoruz diğer taraftan tam tersi bir durumla karşılaşıyoruz. Rabb’im muhafaza eylesin.
Şu hadis tabloyu ne güzel özetlemektedir: "Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur'an’ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve çok malı olan bir diğer kişidir. Allahu Teâlâ Kur'an okuyana soracak: ‘Ben Rasûl’üme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?’ Adam: ‘Evet ya Rabbi!’ diyecek. Bu sefer ‘Bildiklerinle ne amelde bulundun?’ diye soracak. Adam: ‘Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum.’ diyecek. Allah: ‘Yalan söylüyorsun! Bilakis sen, ‘Falanca güzel Kur'an okuyor.’ densin diye okudun ve bu da söylendi zaten.’ diyecek. Sonra, mal sahibi getirilecek. Allah: ‘Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?’ diye hatırlatacak. Zengin adam ‘Evet ya Rabbi!’ diyecek. ‘Sana verdiğimle ne amelde bulundun?’ diye soracak. Adam: ‘Sıla-i rahimde bulunup tasadduk ederdim.’ diyecek. Allah: ‘Bilakis sen ‘Falanca cömerttir.’ desinler diye bunu yaptın ve bu da dendi zaten.’ diyecek. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilecek. Allah: ‘Niçin öldürüldün?’ diye soracak. Adam: ‘Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım.’ diyecek. Hak Teâlâ ona: ‘Yalan söylüyorsun!’ diyecek. Allah ona tekrar: ‘Bilakis sen: ‘Falanca cesurdur.’ desinler diye düşündün ve bu da söylendi zaten.’ buyuracak… Hz. Peygamber her üçünün de Allah’ın emriyle sürüklenerek cehenneme atılacağını söyler.”[3]
Kendine Güvenmemek
Kur’an ve hadislere baktığımızda kurtuluşun sadece Allah’ın lütfuyla olacağına her zaman işaret edildiğini görürüz. İnsandan üzerine düşen görevi yerine getirmesi istenirken, gerçekleşen ve gerçekleşecek tüm güzelliklerin Allah’ın ikramı olduğu hatırlatılarak Yaratıcı’nın asla unutulmaması gerektiği vurgulanır. Dolayısıyla bir insan ne kadar çok ibadet yaparsa yapsın, ne kadar çok ahiret için çabalarsa çabalasın kendisine güvenmemeli, kurtuluşu Rabb’in lütfunda aramalıdır. İbadet insanı kibre değil daha fazla mütevazı olmaya götürmelidir. Kul ne kadar kendisini Allah’a verirse, nefsini de o kadar çok ezmelidir. Buradan kendisine bir hisse çıkarmamalıdır.
Zira Allah şöyle buyurmaktadır: “Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük de kendindendir.”[4] "Allah'ın rahmetinden dolayı onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi."[5] Bu ayetlerde görüldüğü üzere, çabayı sarf eden Rasûlullah olmakla birlikte, Hz. Allah Peygamberimiz’e sürekli zatını hatırlatmaktadır. Şeytanın cennetten kovulmasının nedeninin, o kadar bilgiye ve Allah’ı tanımasına rağmen, dik başlılığı olduğunu unutmayalım.
Hz. Peygamberin Hayatından Kesitler
Bizler her meselede olduğu gibi, kulluğumuzu korku ve ümit arası bir dengede götürürken de Kur’an’ın rehberliğinde son elçiyi örnek almak durumundayız. Çünkü Yaratıcı’mızın kullarından beklentisini en iyi bilecek olan ve nasıl bir Müslüman olmamız gerektiğini öğretecek olan odur. Zira Allah onu bizim önümüze rehber olarak koymuştur.[6] Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün “Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” buyurur. Şaşırıp sorarlar: “Sen de mi ya Rasûlallah!?” Şu cevabı verir: “Evet, ben de! Lakin Rabb’im beni rahmetiyle kuşatmıştır.”[7] Yine bir gün Rasûlullah ölmek üzere olan bir gencin yanına varır. Hemen sorar: "Kendini nasıl hissediyorsun?" Genç de "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah'tan ümidim var ancak günahlarımdan da korkuyorum." diye cevap verir. Rasûlullah da şu açıklamayı yapar: "Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi, Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden de emin kılar."[8] Allah Rasûlü bizlere burada bir hayat prensibi sunmaktadır.
Demek ki, insan ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar güzel ameller yaparsa yapsın, kendisini mutlaka Allah’ın rahmet ve bağışlamasına yaslamak zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde gönlünde hâlâ enaniyet ve kibir var demektir. Günahlarının fazla olduğunu düşündüğü zamanda da aynı duyguyu taşımalıdır. Hem korkmalı hem ümit beslemeli, ancak kendini düzeltmek için de çaba sarf etmelidir. Hulûsi Efendi bu hususta bu öğütlerde bulunuyor: Ey gönül havf-ı İlâhî ile dağla kalbini Bil ki Tanrı’nın yarın ol Mahşer-i Kübrâ’sı var * Niyâzım âsitânın hâkinin kurbânı olmaklık Ümîdvârım ki redd olmaz kapından bir recâ ancak * Ümîd kapında recâ tapunda kulluğum sana Ey pâdişâh-ı hüsn kapında kul senin atâ senin
Allah’ın Kayıt Sistemi
Allahu Teâlâ’nın kamera kayıt sistemi sadece dış görüntüyü kaydetmemekte, kalbi de izleyerek yapılan işte yürek-âzâ bağlantısını göz önünde bulundurmaktadır. Dolayısıyla alınacak sevap kalp ile amelin uyumuna göre değişmektedir. Biz âciz kulların Rablerinden beklentisi lütfu ve inayetiyle bizleri bağışlamasıdır. Amellerimizin kifayetsiz olduğunun gerçekten farkındayız. Lâkin kusurlarımız olmakla birlikte O’na gönünden iman ettik. Rasûl’ünü hiçbir dünyevî karşılık beklemeksizin sevdik. Ümidimiz O’nadır.
Şu buyruklarına teslim olduk:
“De ki: ‘(Allah şöyle buyuruyor): ‘Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız o, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır!”[9]
“Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kâfirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.”[10]
“Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır. Evet, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”[11]
Sözümüzü Allah Rasûlü’nün duasıyla sonlandıralım: “Ey Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın. Mağfiretinle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.”[12]
Tüm hatalarına rağmen Rabb’inden kopmamaya gayret eden ve bu uğursa çabalayan kullara selam olsun.
Kaynaklar:
[1] Bkz. Muslim, Cenne, 19, rakam: 82.
[2] 28/Kasas, 77.
[3] Bkz. Muslim, İmâret, 43, rakam: 1905; Nesâî, 3137.
[4] 4/Nisâ, 79.
[5] 3/Al-i İmran, 159.
[6] Bkz. 33/Ahzâb, 21.
[7] Buhârî, 5673.
[8] Buhârî, 1679.
[9] 39/Zumer, 53.
[10] 12/Yusuf, 87.
[11] 94/İnşirâh, 5-6.
[12] Tirmizî, 3454.
Enbiya YILDIRIM
YazarBazen öyle daralır, öyle sıkışırız ki; sığınacak, derdimizi dökecek ve gözyaşlarımızı yanında rahatça akıtacağımız biri ararız. Böylesi durumlarda en rahat sığınacağımız, sıkıntımızı rahatça arz edebi...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Hemen hemen hepimizin şikâyetidir, ibâdetlerden lezzet alamamak. “Ben namazlarımı âdâbına uygun şekilde kılmaya gayret ediyorum, ancak bir türlü dünyadan kendimi koparamıyorum.” diyenimiz çoktur. “Niy...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Sözlükler de selâm; emniyet, güven, kurtuluş, esenlik, barış, huzur anlamına geldiği gibi, insanların birbiriyle karşılaştıklarında kullandıkları yakınlık, dostluk, saygı ifade eden söz, işaret ve har...
Yazar: Mehmet DERE
Öğretmen bir sınıfa ilk kez derse girdiğinde, öğrenciler her açıdan onu süzmeye başlarlar. Alana ne kadar hâkim olduğuna, dersi güzel anlatıp anlatmadığına, Türkçesinin düzgün olup olmadığına, öğrenci...
Yazar: Enbiya YILDIRIM