Balık Sahibi Yûnus’u Hatırlatan Bir Bitki: Kabak (Yaktîn)
Yüce Rabb’imizin bizlere anlattığı Kur’ân kıssaları sayısız hikmetlerle dopdoludur. O kıssalar bize mesaj verici yönleriyle anlatılmıştır. Anlatılanlar esas olarak geçmişe dair bilgiler sunmak için değildir. Anlatımlardaki her kelimede, her cümlede pek çok hikmet vardır. Bizlere düşen bu hikmetleri fark edebilmek ve bu mesajlardan dersler çıkarabilmektir.
İşte bu kıssalardan biri de Yûnus Peygamber’in kıssadır ve bu kıssada zikredilen ilginç anlatımlardan bir kaçı da Hz. Yûnus’un yolculuk yaptığı gemiden kur’a ile belirlenip denize atılması, denizde balık tarafından yutulması, balığın karnında Rabb’ini tesbîh etmesi, balığın karnından sağ çıkması ve atıldığı yerde bir bitki ile gölgelenip sağlığına yeniden kavuşmasıdır. Kıssa ile ilgili olarak bir yerde şöyle buyrulur:
“Doğrusu Yûnus da peygamberlerdendir. Dolu bir gemiye kaçmıştı. Gemide olanlarla karşılıklı kur’a çekmişti de yenilenlerden olmuştu, bu sebeple denize atılmıştı. Kendini kınarken onu bir balık yutmuştu. Eğer Allah'ı tesbîh edenlerden olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı. Halsiz bir halde iken kendisini sâhile çıkardık. Onun için, geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik. Sonunda ona inandılar, bunun üzerine Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.”[1]
Bu âyetlerden ilk bakışta çıkarılabilecek mesajları şu şekilde özetlememiz mümkündür: Karar vermekte güçlük çekilen, içinden çıkılamaz durumlarda kur’a çekmek câizdir. Nitekim Yüce Rabb’imiz, Hz. Meryem’in bakımını üstlenme konusunda seçkinlerin kur’a çekerek karar verdiklerini Kur’ân’da anlatır.[2] Peygamberimiz (s.a.v.) de sefere çıkacağında hanımlarından hangisini yanına alacağını belirlerken kur’a çekerek karar verirdi. Yine Peygamberimiz (s.a.v.)’in zaman zaman kur’aya başvurduğuna dair rivâyetler vardır.[3]
Yûnus Peygamber zamanında da yüz bin nüfuslu büyük metropoller vardı. Yûnus (a.s.) yüzbinlik bir şehre (Musul/Ninova) peygamber olarak gönderildi. Yûnus (a.s.), kavmini Yüce Allah’ın dinine çağırdı. Onlar onun bu çağrısına icâbet etmediler. O da onlardan ümidini kesti ve onların helâki hak ettiklerini düşünerek Rabb’inin emri ve izni gelmeden görev mahallini terk etti. Bu yüzden ağır bir sınavla sınandı. Bindiği gemi fırtınaya tutuldu. Gemidekiler, “İçinizde âsî bir kul var, bu yüzden ânîden fırtınaya tutulduk.” diyerek, kur’ayla Yûnus’u belirleyip onu gemiden denize attılar ve denizde onu bir balık yuttu. O da balık karnında Rabb’ine duâ etti, bir süre balığın karnında kaldıktan sonra balık onu karaya çıkarıp attı. Mevdûdî’nin tefsirinde aktardığı şu olay balığın karnında insanın yaşayabileceğinin delillerindendir:
1891 yılının Ağustos ayında "Star of East" adındaki bir balıkçı teknesi, balina avlamaya çıkar. Balıkçılar yaklaşık 20 fit uzunlukta 5 fit genişlikte ve tam 100 ton ağırlığında olan bir balinayı yakalarlar. Balinayı yakalamak için mücâdele ettikleri bir esnâda, James Bartly adlı balıkçı denize düşer ve balina da onu yutar. Ertesi günü aynı balina ölü olarak bulunduğunda, balıkçılar onu güç belâ tekneye çekerek karnını yararlar. Arkadaşları James Bartly’yi balığın karnından diri olarak çıkarttıklarında, balığın onu yutmasından bu yana tam 60 saat geçmiştir. Böylesine bir olay herhangi bir insan için mümkün olabiliyorken, Allah'ın mucizesi olması münasebetiyle Peygamber Yûnus (a.s.) için neden mümkün olmasın?[4]
Peygamberimiz, kendisine ilk inen âyetlerde Yûnus gibi aceleci olmama konusunda uyarılmıştır: “Sen Rabb’inin hükmüne kadar sabret; balık sahibi (Yûnus) gibi olma, o, pek üzgün olarak Rabb’ine seslenmişti. Rabb’inin katından ona bir nimet ulaşmasaydı, kınanmış olarak sâhile atılacaktı.”[5] “Zünnûn hakkında söylediğimizi de an. O, öfkelenerek giderken, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı; fakat sonunda karanlıklar içinde: ‘Senden başka tanrı yoktur, Sen yüceler yücesisin, doğrusu ben haksızlık edenlerdenim.’ diye seslenmişti. Biz de ona cevap verip, onu üzüntüden kurtarmıştık. İnananları böyle kurtarırız.”[6]
Hz. Yûnus, tesbîh edenlerdi. O sadece balık tarafından yutulunca tesbîh etmedi, önceden de tesbîh edenlerdendi. O, Rabb’inin emrine boyun eğen ve dilinden tesbîhi eksik etmeyen bir kimseydi. Onun için Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bollukta Allah'ı bilip tanı ki, zorluk ve darda O da seni tanısın.”[7] Yüce Rabb’imiz, denizin karanlıklarındaki bir balığın karnında duâ eden Yûnus’un yakarışını duydu ve onun duâsına icâbet etti. Sonunda Hz. Yûnus, sâhile atıldı. Dermansız bir şekilde kıyıya atılan Yûnus Peygamber için, orada geniş yapraklı bir bitki yetiştirildi. O, kendisi için lütfedilen bu bitkinin gölgesinde dinlendi ve kendine geldi.
Âyette “yaktîn” kelimesiyle ifade edilen bu bitkinin geniş yapraklı, gövdesi olmayan bal kabağı gibi bir bitki olduğu söylenmiştir. Yûnus Peygamber bu bitkinin geniş yaprağı ile güneşin yakıcı sıcağında gölgeleniyor, bitki üzerindeki ince dikenler onu sivrisineklerden koruyordu. Deniz kenarında kumluk bir yerde bir anda kabak bitkisinin[8] yetişmesi Yûnus Peygamber’e ilâhî bir lütuf olmuştur. Bu bitki ile ilgili tefsirlerimizde şu açıklamalara yer verilmiştir: Bazıları kabağın faydaları arasında şunları sayarlar:
Bitmesi (yetişmesi) çabuktur. Büyüklüğünden dolayı yaprakları gölgeleyicidir. Tatlıdır, sinekler ona yaklaşmaz. Meyvesi iyi bir gıdadır. Çekirdeği ve kabuğu da dâhil olmak üzere hem çiğ ve hem de pişmiş olarak yenilebilir. Bir hadiste sâbit olduğu üzere Allah Rasûlü (s.a.v.) de kabak yemeğini sever ve tabağın kenarlarında kalanları bile sıyırıp yermiş.[9]
Yaktîn, bal kabağı cinsinden bir bitkidir. Gövdesiz, çabuk biter, çok çatallanır, uzar ve yaprakları büyük olduğundan gölgeliğe elverişli bir ağaç gibidir; gövdesi olmadığı halde buna ağaç denilmesi, çatallanıp yükselebilmesinden dolayıdır. Demek ki başında bu kabağın bitmesi, çıktığı sırada hasta halinde bir siper olması içindi. Bunun basit bir teşkîlâta işaret olması da düşünülebilir.[10] Yüce Rabb’imiz, çabuk yetiştiği için, geniş yaprağı ile gölgelik olmaya elverişli olduğu için, meyvesi çiğ olarak da pişirilerek de yenildiği için, dahası sinekler yaklaşmadığı için kabak bitkisini yetiştirmiştir.[11]
Bütün bu özellikleriyle bu bitki, Yûnus Peygamber için büyük bir ikram olmuştur. Kabak nimeti, Peygamberimiz’in de yemeğini sevdiği[12] ve “O kardeşim Yûnus’un bitkisidir, o aklı da artırır” dediği[13] nimetlerden biridir. Onun çiçeği de çekirdeği de kendisi de şifa kaynağı; pek çok hastalık için devâdır. Yûnus Peygamber’e selâm olsun. Onun tesbîh duâsıyla nimetlere erenlere selâm olsun. Yüce Rabb’imiz, tâbi tutulduğumuz sınavlarda bizleri başarılı kılsın. Bizlere lütfettiği nimetlerini, bizlerin maddî ve mânevî şifalar bulmasına vesîle kılsın. Bizleri hem dünya hem âhiret nimetleriyle ödüllendirsin.
Kaynaklar:
[1] 37/Sâffât, 139-148.
[2] Bkz. 3 Âlu İmrân 44.
[3] Bkz.Kurtubî, el-Câmi’, 37/Sâffât, 139-148.
[4] Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, 37/Sâffât, 139-148.
[5] 68/Kalem, 48-49.
[6] 21/Enbiyâ, 87-88.
[7] İbn Kesîr, Tefsîr, 37/Sâffât, 139-148.
[8] Bu ağacın muz yahut incir ağacı olduğu da söylenmiştir. Bkz.Kurtubî, el-Câmi’, 37/Sâffât, 139-148.
[9] İbn Kesîr, Tefsîr, 37/Sâffât, 139-148.
[10] Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 37/Sâffât, 146.
[11] İbn Kesîr, Râzî, Nesefî, Sâffât 146.
[12] Dârimî, II, 138; Müsned, III, 108
[13] Mâtüridî, Te’vilât, Sâffât 146.
Ali AKPINAR
YazarVakıf denince çoğu kere pek çoğumuzun aklına bir türbe, bir dergâh yahut tarihi bir yapı gelir. Evet, doğrudur bunlar hep vakıf eserleridir. Ama vakıf hepimizin hayatının pek çok alanını kuşatan bir k...
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, Peygamberimiz’in yirmi üç yıllık nübüvvet mücâdelesinin sonunda bütün insanlığa hitâben okuduğu Vedâ Hutbesi’nde söylediği, “Ey insanlar, sözümü iyi belleyin. Burada bulunanlar, burada bulun(a)...
Yazar: Ali AKPINAR
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (k.s.) Kur’ân-ı Kerîm’e ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine uymaya, bid‘at ve hurâfelerden sakınmaya çok özen gösterirdi. Terâvîh ve küsûf namazı hâricinde hiçbir nâfi...
Yazar: Necdet TOSUN
Fetih, “açma, başlama, başlatma” anlamlarına gelir. Bizim Hayat Kitabımızın bir bütün olarak ilk inen ve Mushaf’ın en başında olan sûresi Fâtiha Sûresi’dir. “Açan” anlamına gelir ve Kitabımız o kutlu ...
Yazar: Ali AKPINAR