Yeme İçmede Haram-Mübah Ölçüsü
Yenilip içilmesi haram olan şeyler bazı ayetlerde “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.”[1] Ayette mealen zikredilen “Ey Âdemoğulları, her mescid huzurunda zînetinizi alın (giyin). Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez.”[2] emri doyduktan sonra yeme içmenin haram olduğu[3] şeklinde izah edilmiştir. Serahsî’ye göre, doyduktan sonra yeme içmeye devam ile israf arasında irtibat vardır. İhtiyaç fazlası yemek yiyeceği bozmaktır ki bu israftır. İsraf ise haramdır. Zira malın zayi edilmesi hadiste yasaklanmıştır.[4] Ayette mealen, “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.”[5] buyrulmuştur. İsraf yeme-içmede kaçınılması gereken bir durumdur. Konuyla ilgili bir hadis mealen şöyledir: “Âdemoğlu, midesinden daha şerli bir kap doldurmaz. Âdemoğluna belini doğrultacak kadar birkaç lokma yeter. İhtiyacı gereği yemek durumunda olduğu zaman midesini üçe ayırsın. Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefsine ayırsın.”[6] Hadis eme-içmenin azami sınırını bildirmektedir. Bunlar; ölçülü yemek, su içmek ve midenin bir kısmını boş bırakmaktır. Sağlıklı bir beslenme için ölçü göz ardı edilmemelidir. Temel ihtiyaçlarda sağlığa zararlı maddelerin alınmaması İslâm’ın ilkeleri sonucudur.[7] “Midesini galip zannına göre bozacak kadar çok yemek içmek haramdır.”[8] Uzmanların ifadesine göre, obezite tedavisinde ağırlığı azaltmak obeziteye bağlı sorunları azaltır. Sağlığı düzeltir. Yemenin azalması zayıflamak için en etkili yoldur.[9] Açıklamalarda öne çıkan kavramlardan olan zarar ve israf başkalarını da olumsuz olarak etkileyen davranışlardandır. Doyduktan sonra yeme-içmeye devam hakkında haram hükmünü kullanıldıktan sonra “geçerli bir gayesi yoksa” kaydı geçmektedir.[10] Geçerli mazeret hastalıktan kurtulmak, yarın ki oruca niyet etmek ve misafir ağırlamak olabilir.[11] Fakat burada doyduktan sonra yeme-içmeyi alışkanlık haline getirmek haramsa bu hükmü nasıl olurda mesela misafirin sofrada bulunması kaldırabilir? Bu çelişkili bir durumdur. Hadislerde Rasûlullah’ın bir gün aç, bir gün tok olacak şekilde hayatını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.[12] Rasûlullah’ın bu tavrı, kıtlıkla izah edilmeyecekse, yeme-içmede ölçülü olmaya dair bir örnek sayılabilir. Serahsî doyduktan sonra yemeğe devam etmenin haram olmasını kamu zararı ve hastalıkla da izah etmektedir. Fazladan yeme-içmede başkasına zararı vardır. İsraf edilmediği takdirde bu şeyler ihtiyaç sahiplerine sadaka, infak veya bedel karşılığında ulaştırılabilir. Bu konuya itina gösterilmemesi dolaylı olarak başkasının hakkını çiğnemektir. Başkasının hakkını çiğnemek ise haramdır. Fazla yeme-içme hastalanmaya da sebep olur.[13] Serahsî’nin delil getirdiği hadislerden birisi de şudur: “Bir adam Rasûlullah’ın huzurunda geğirdi. Rasûlullah şöyle dedi: “Bize karşı geğirmeni tut! Dünyada çokça doyan kişilerin çoğu kıyamette açlıkları en uzun süreli olacaklardır.”[14] Serahsî’nin izah etmeden kaydettiği bu hadisi, fazla yeme içme sebebiyle sağlığını kaybetme suretiyle ibadet ve sosyal vazifelerini ihmal şeklinde açıklamak mümkündür. İkinci bir hadis ise mealen şöyledir: “Rasûlullah’ın huzuruna kâfir bir adam geldi. Rasûlullah emretti, adama bir kap süt ikram ettiler. İçti. Bir daha... Sonra bir daha... Böylece yedi kap süt içti. Sonra adam Müslüman oldu. Rasûlullah adama tekrar süt ikram edilmesini emretti. İçti. Bir kap daha verildi. Adam içmedi. Rasûlullah bunun üzerine buyurdu ki; “Mü’min bir bağırsağı için, kâfir ise yedi bağırsağı için yer/içer.”[15] Kâfir midesini düşünür, yemek için yaşar. Mü’minin düşüncesi ahirettir, yaşamak için yer. “Mü’minin az yemesi iman hasletlerindendir, oburluk ve aç gözlülük küfür hasletlerindendir.”[16] Hadis-i şerif fazla yeme içmenin neticeleri ile izah edilebilir. İhtiyacından fazla yemek yiyen bir insan şişmanladıktan sonra sosyal aktivitelerini, görevlerini ve ibadetlerini zamanında ifa edemeyebilir. Fakihlerin üzerinde durdukları ölçü, doyduktan sonra, yeme-içmenin alışkanlık haline getirilmiş olmasıdır. Doyduktan sonra yemek malı zayi etmek, hastalık sebebi, israf ve tebzir olur.[17] Fazla yeme-içmenin zararlı olduğu tıp camiası tarafından da ifade edilmektedir. Bu şekilde, insanın sağlığına zararı sabit olan maddelerin yenilip içilmesi haram görülmüştür.[18] İsraf, dinin, aklın veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkma imkânları meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmaktır.[19] İsraf, helal gıda tüketilmesinin İslâm tarafından çizilmiş bir kırmızıçizgidir. İnsan, israf yasağına karşılık yiyecek, içecek ve sair şeyleri ölçülü ve sorumlu bir şekilde harcamalıdır.[20] Yeme-içmede israftan kaçınmanın gerekliliği çeşitli ayetlerden anlaşılmaktadır. Bunlardan biri mealen şöyledir: “Ey Âdemoğulları, her mescid huzurunda zînetinizi alın (giyin). Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez.”[21] Ayet-i kerimede yeme-içmede israf edilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Yeme-içme bazı durumlarda mübah, bazı durumlarda vaciptir. Yeme içmeyi terk suretiyle canına, bir uzvuna zarar gelecek ya da bir vazifesini yapamayacaksa bu durumda vaciptir. Zararı giderecek kadar yeme-içmesi mübahtır.[22] Nesefi, buradaki israfı “haram şeyleri yeme-içme veya doyma sınırını aşmak” şeklinde izah etmiştir.[23] Aynı ayeti Kasımîi ise, “ibadetten alıkoyacak ya da kendisini ayrıca meşgul edecek kadar yemek veya helal olan yiyecek-içecekleri kendisine haram kılmak” şeklinde izah etmiştir.[24] Yeme içmede hırs, ifrat ve haddi aşmak israftır. İsraftan kaçınmak suretiyle tıbbın sağlığı koruma prensiplerinden birisi dikkate alınmış olur.[25] Burada israfın ifrat ve haddi aşmak kelimeleriyle izahı dikkate değerdir. “Allah İsraf edenleri sevmez.” ifadesi tehdit özelliği taşımaktadır. Yeme içmede israfa karşılık başkalarının haklarını gözetme itidal ve iktisat ile hareket etme teşvik edilmiştir.[26] Ayetten ölçülü bir şekilde yeme-içmenin emredildiği de anlaşılabilir. Bazı ayetlerde yeme içme ve fesat peş peşe beyan edilmiştir.[27] Bazı ayetlerde israf ve cimrilikten uzak dengeli bir şekilde yeme içme ve giyinme emredilmiştir.[28] Bazı ayetlerde de saçıp savuranların şeytanların biraderleri oldukları beyan edilmiştir.[29] Bir hadis-i şerifte Rasûlullah şöyle buyurmaktadır: “Yemeğinizi ölçünüz ki, sizin için bereketli olsun.”[30] Bereket, nefsin doyması ve gözün aydın olması anlamlarına gelebilir.[31] Ayrıca “bereket” ifadesinden yemeği ölçülü yapmak ve artık bırakmamak da anlaşılabilir. Ölçülü tüketim yemek sahibinin sağlığı ve ülke ekonomisi bakımından önemlidir. Zira ülkemizde bir insan üç öğünde ortalama yirmi gram ekmek israf etse bu binlerce tona ulaşır. Bu miktar tasarruf edildiği takdirde binlerce aç insan doyacaktır.[32] Ölçü israf ve cimrilikten kaçınmak suretiyle iktisatlı yeme içme şeklinde izah edilebilir.[33] Zarar, menfaatlerin zayi veya bir kimsenin rızası olmaksızın mal varlığında meydana gelen azalmadır.[34] Bu ifade maddî zararı içermektedir. Yine aynı tarife şu ilave ile manevî zararı da kastetmek mümkündür: Bir kişinin rızası olmaksızın şahıs varlığı/kişisel değerleri ve mal varlığında azalmaya sebep olmaktır. Faydalı şeylerde asıl olanın mübahlık; zararlı şeylerde asıl olan ise haramlık vasfıdır.[35] Zararı sabit olan maddenin yenilip içilmesi dinen de haramdır.[36] Bazı müellifler bazı ayetlerde geçen “helalen tayyiben” tamlamasını zararı ortadan kalkmış, zararı olmayan” şeklinde ifade etmişlerdir.[37] Doyduktan sonra yeme-içmenin zararı şu şekilde de izah edilebilir. Ölçüsüzce yemek, kilo almaya sebep olur. İmkânı varsa ikinci bir masraf yaparak fazla kilolarını vermeye çalışır. Kişi psikolojik açlık ve psikolojik doyma yerine; biyolojik açlık ve biyolojik doymaya özen gösterilmelidir. İnsanın fazla yediği her lokmada başkasının hakkı vardır.[38] Zararın başkalarıyla alakalı bir boyutu da vardır. Yiyecek maddelerini israf etmek suretiyle zayi eden bir kimse, malını gereksiz şekilde harcadığı ve sağlığını heba ettiği için kendisine ve başkalarına zarar vermiş olur. İnsan yaptıklarından hesaba çelişecektir.[39] Bir şeyin yenilmesinin helal olması kadar şer’i yasaklar ve üçüncü şahıs haklarının ihlal edilmemesi de önemlidir. Aşırı yeme içme ve israf, ciddi sağlık ve ekonomik problemlere sebebiyet verebilir.[40] Fakihlerin izahlarında geçen haram; yapılmasından dolayı günahkâr olunan,[41] Şariin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiildir.[42] Haram kılınan şey, kendisinde bulunan bir sebeple haram kılınmış ise buna “li- aynihi haram” kazanma şekli ve yolu gibi dıştan bir sebeple haram ise “li-gayrihi haram” denir. Domuz eti yeme birinci çalınmış ekmek ise ikinciye örnektir.[43] Konumuz olan doyduktan sonra yeme-içmeye devam etmek sağlığın bozulmasına sebebiyet verecekse, aslen meşru fakat vasfen gayri meşru yani li-gayrihi haram şeklinde anlaşılabilir. Serahsî’nin “Doyduktan sonra yemeğe devam etmesi durumunda cezalandırılır. Çünkü doyduktan sonra yemeğe devam etmek haramdır.”[44] kaydından söz konusu cezanın uhrevî olduğunu çıkarmak mümkündür. Buna karşılık yeme-içmede insanın gelişi güzel ve keyfi yemesinin makbul olmadığı düşünülebilir. Neticede doyduktan sonra yeme-içmeye devam israf, mala zarar verme, hastalık ve ihtiyaç sahiplerine dolaylı olarak zarar verme sebepleriyle haram olarak ifade edilmiştir. Mübah Müelliflerin yeme-içmenin miktarı hakkında kullandıkları kavramlardan birisi de mübahtır. Mevsilî’nin ifadesine göre, nimetlerden faydalanmak ve güzel yaşamak için kazanmak mübahtır.[45] Bedenin kuvvetlenmesi için doyana kadar yemek mübahtır. Çünkü ayet-i kerimde mealen, “Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?”[46] buyurulmuştur. Kişi kendini ölümden kurtaracak miktardan fazla ibadete güç kazanacağı kadar yeme- içmeye devam edebilir.[47] “Doyacak kadar yemesi durumunda kişi kınanmaz. Çünkü kendi yararı için yemektedir.”[48] “Bedeni ayakta tutacak kadar yemek zaruri olan miktardır. Ondan sonra doyuncaya kadar yemek mubahtır.”[49] Müelliflerin izahlarında “bedeni ayakta tutmak” ve ibadete güç yetirebilmek” yeme-içmenin asgari ölçüleri olarak öne çıkmaktadır. İnsanın sağlığını koruyacak, ibadetlerini yapacak, yani kendisine yaralı olacak kadar yemesi-içmesi mubahtır. Dipnotlar [1] 2/Bakara, 173. [2] 7/A'raf, 31. [3] Ali el-Kari (ö. 1014/1606), Feth-i babi’l-inayebi şerhi kitabi Nukaye, Beyrut: Daru’l-erkam, 1997, III, 4. [4] Buhari, “İ’tisam”, 99; Tirmizî, “Zühd”, 29; İbn Mace, “Zühd”, 37. [5] 7/A’raf, 31. [6] Tirmizî, “Zühd”, 47; İbn Mace, “Et’ıme”, 50. [7] Bardakoğlu, “Haramlar ve Helaller”, İlmihal, II, 36. Bkz. 2/Bakara, 195. [8] Haskefî, Alaaddin b. Ali (ö. 1088/1677), Dürri’l-muhtâr Şerhu Tenvîr’il-ebsâr, Beyrut, 1992, V, 338-340. [9] Mutlu v. dğr., 7. [10] Serahsî, Mebsut, XXX, 277-278. [11] Mevsilî, IV, 431; İbn Nuceym, Bahru’r-raik, (tekmile, Muhammed b. HuseynTuri), Daru’l-marife, Beyrut, 1993, VIII, 208. [12] Buhari, “Cenaiz”, 72; Müslim, “Fedail”, 30; Tirmizî, “Zühd”, 35. [13] Bkz. Serahsî, Mebsut, XXX, 267. [14] Tirmizî, “Zühd”, 47; Tirmizî, “Kıyame”, 26. [15] Müslim, “Eşrıbe”, 186; Buhari, “Et’ıme”, 12. Bu konuyu te’yid eden bir rivayet şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Sizden biri geğirdiği zaman ‘Allah’ım! Bize fitne verme!’ desin.” İbn Mace, “Et’ıme”, 50. “Çünkü geğirme doyduktan sonra yemeğe devam etmekten kaynaklanır. Bu hadiste doyduktan sonra yemeğe devam etmenin ölüm nedenlerinden olduğu açıklanmaktadır. Ölüme neden olmak ise haram işlemektir.” Serahsî, Mebsut, XXX, 278. [16] Şah Veliyyullah Dehlevî (ö. 1230/1815), Huccetullahi’l-Baliğa, trc. Mehmet Erdoğan, İstanbul: Yeni Şafak, 2003, II, 467. [17] Mevsilî, IV, 432. [18] Bardakoğlu, Haramlar ve Helaller, İlmihal, II, 33. [19] Cengiz Kallek, “İsraf”, DİA, İstanbul 2001, XXIII, 178-180. Ayrıca bakınız., Aynî, Muhammed b. Ahmed (ö. 855/1451), el-Binaye, Dımeşk: Daru’l- fikr, 1990, 11, 81. [20] Talat Sakallı, “Helal ve Sağlıklı Beslenmenin Manevi Açıdan Önemi”, Uluslararası 2. Helal ve Sağlıklı Gıda Kongresi- (7-10 Kasım 2013) Konya; 534. [21] 7/A'raf, 31. [22] Cassas, Ahkamu’l-Kur’an, IV, 205-207. [23] Nesefî, I, 511. [24] Kasımî, VII, 2657. [25] Yazır, Kur’an Dili, III, 5153. [26] Yazır, Kur’an Dili, III,1799. [27] 2/Bakara, 60. [28] Bkz. 25/Furkan, 67. [29] 17/İsra, 26-29. Hadiste “Yiyiniz, içiniz israf etmeksizin ve kibir karıştırmaksızın tasadduk ediniz.” buyrulmuştur. Buhari, “Libas”, 80. [30] Buhari, “Buyu”, 5; İbn Mace, “Ticaret”, 39. [31] Dehlevî, II, 463. [32] Sadık Cihan, “Hz. Peygamber’in Sünnetinde Yeme ve İçme Adabı”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, sayı: 5, Erzurum 1982, 36. [33] Bir hadis mealen şöyledir: “Sizden biriniz lokması yere düşerse alsın/kaldırsın. Lokmasını şeytana bırakmasın. Üzerine bulaşanı temizlesin, sonra yesin.” Müslim, “Eşribe”, 136; Tirmizî, “Et’ıme”, 11.; İbn Mace, “Et’ıme”, 13; Darımi, “Et’ıme”, 8. İsrafa karşı bu tavsiyenin ekonomi bakımından önemi açıktır. Bu beyanının uygulaması daha Rasûlullah’ın huzurunda gerçekleşmiştir. Rasûlullah Hz. Aişe’nin odasında ekmek kırıntıları görünce onları almış, silkelemiş, yemiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey Aişe! Ekmeğe saygılı ol! Ekmek bir toplumdan kaçarsa, bir daha geri dönmez.” İbn Mace, “Et’ıme”, 52. Benzeri hadisler için bkz. Müslim, “Eşrıbe”, 136; Tirmizî,, “Et’ıme”, 11. [34] Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 49. [35] “Zarara uğramak veya başkasına zarar vermek yoktur.” İbn Mace, “Ahkâm”, 17. [36] Zuhayli, Ahkamu’l-mevad, 6; Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, 15-16, 23, Bardakoğlu, Haramlar ve Helaller, II, 33. [37] Kasımî, II, 5. [38] Çeker, s. 24. [39] Kaya, 27; bkz. 17/İsra, 13-14; 36/Yasin, 65; 99/Zilzal, 7-8. [40] Bardakoğlu, Haramlar ve Helaller, İlmihal, ll, 33; Kahraman, Gıda Ürünlerinde Helal ve Haram Belirleme Yöntemi, s. 475. [41] Muhammed b. Ahmed Semerkandî (ö. 539/1145), Mîzanü’l-usûl fî netâici’l-‘ukûl fî usûli’lfıkh, (nşr. A. Abdurrahman es-Saʻdî), Bağdat, 1987, I, 147. [42] Ferhat Koca, “Haram”, DİA, XVI, 100; Kasım Konevi (ö. 978/?), Enisu’l-fukaha, Cidde: Daru’l-vefa, 1987, 127; Yazır, Alfabetik İslâm Hukuku, II, 219. [43] Ahmed b. Muhammed Cessas (ö. 370/981), el- Fusûlfî’l-usûl, (nşr. ʻAcilCâsim en- Nesimî), Kuveyt, 1994, III, 250. Bkz. Karaman, Günlük Hayatımızda Helaller ve Haramlar, 15; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 140; Bardakoğlu, “Haram”, İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, II, 168. [44] Serahsî, Mebsut, XXX, 278. [45] Mevsilî, IV, 430-431. [46] 7/A’raf, 32. [47] Serahsî, Mebsut, XXX, 276-279; Mevsilî, IV, 431. [48] Serahsî, Mebsut, XXX, 266. [49] Serahsî, Mebsut, XXX, 276.162
Halis DEMİR
Yazar“Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn.” diye meşhur bir kelâm-ı kibâr vardır. Bu veciz ifade; bir mekânın şerefi, üzerinde yaşayanlardan, sinesinde barındırdıklarından alır anlamını taşımaktadır. Darende; başta ...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Beni ey servi mecnûn eyleyen vechin hayâlidir Yazılmaz söz ile denmez bu ne aşkın melâlidir Girer meydân-ı aşka her taraf yâra sücûd eyler Yine ol secdesi anın Hudâ-yı Zü’l-Celâlidir Gözün gör...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
5. Hadis “Münâfığın alâmeti üçtür. (Kişi) oruç tutup namaz kılsa ve Müslüman olduğunu iddia etse bile; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verince yerine getirmez, emânete de hıyânet eder.” 1 Somuncu ...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Beslenme; insanın temel ihtiyaçlarındandır. Beslenmenin temel unsuru gıda maddeleridir. Kâinattaki her şey insan için yaratılmıştır. Bazı maddelerin yenilmesi ve içilmesi yasaklanmıştır. Haram kılınan...
Yazar: Halis DEMİR