Bir Sevda Öyküsü
Ailemin tek çocuğuyum; işten dolayı annemden babamdan ayrıyım ve onlara yakın bir kentte yaşıyorum. Çalışıyorum ve evliyim. Hassas, çiçek gibi bakım ister yaşlı kimseler. Yaşları 60'ın epey üstünde. Babam gerçi yürüyor, kendi yemeğini yiyor, pazara, markete alışverişe gidiyor ama usul adımlarla. Annem babama göre daha iyi. Babamın eski gücü yok artık. Bazen adımını bile zor atıyor. Çorabını annemin yardımıyla giyiyor. Yediriyor, içiriyor babama her türlü destek oluyor. Annem babamı çok sever. Çok yıllar önce daha evlenecekken nikah memuruna hastalıkta-sağlıkta, sevinçte-hüzünde, hayatı paylaşacaklarını söylemişler nikah cüzdanını alırlarken. Hele annemin iyilikleri anlatmakla bitmez. Apartmanda merdiven inerken koluna girip destek olur. Yağsız, tuzsuz yemekler yapıp yerler. “O yağlı ve tuzlu yemekleri yeseydik şimdiye çoktan ölürdük vallahi.” diyor babam. Babamın çamaşırlarını yıkıyor, ütülüyor ve gardıroba yerleştiriyor. Babam da annemi çok seviyor. “Hanım olmazsa yaşayamam.” diyor. “Her türlü nazımı çekiyor.” Eşi astsubay emeklisi olan bir akrabamız var. Kadınla koca arasında yaş farkı olmasına rağmen kadın kocasına çok iyi bakardı. Kadının da ehliyeti vardı, araba sürer, bir şehirden bir şehre götürürdü. Ama ecel bu; kadın erken öldü. Astsubay bu yokluğa dayanamadı. Eli ayağı doğrulmadı ve üzerine titreyeni erken gitti. Altı ay sonra astsubay da öldü. Annem babamı, babam da annemi çok sever. Allah razı olsun, babamı el üstünde tutar. Babam annemin sözünden dışarı çıkmaz. Ne yaparsa yer, ne derse yapar. Aralarında sevgi ve saygıya dayanan bir muhabbet ve diyalog var. Geçenlerde aylık yayınlanan bir sanat dergisinde bir yazı okudum: Yaşı bir hayli ilerleyen çok ünlü mizah yazarı eşini pek çok severmiş. Yayınlanan röportajında; “Hastalansam doktorum... İlaçlarımı verir, hastaneye götürür. Bana bakar, üzerime titrer, eşimi çok seviyorum.” diyordu. Babamın elleri titriyor; uzun süredir araba kullanamıyor. Ama arabasızlık çekmiyorlar, gidecekleri yere annem götürüp getiriyor. Babam annemden yaşça büyük. Annem daha sağlıklı. Ben üniversiteyi beş-altı yıl önce bitirdim. Askerliğimi yaptım, İstanbul'a yakın bir kentte işe başladım ve evlendim. Baba evinden ayrıyım. Benim başka bir kentte evim var. Babamlarla haftada bir veya iki haftada bir görüşüyoruz. Ben evden ayrılınca babam anneme “Hanım, kaldık bir Köroğlu, bir Ayvaz.” diyor. Eve gelenlere de “Eğilip kalkamıyorum. Yaşlılık zor. İki kişi bir insan yapıyor.” diyor babam.
Erdal KARASU
YazarFilmlere, şarkılara, şiirlere, romanlara ve aklımıza gelebilecek her türlü sanat eserine ilham kaynağı olacak kadar büyüleyici bir güzelliğe sahip şehirdir İstanbul… Yüzyıllara dayanan geçmişiyle fark...
Yazar: Erdal KARASU
Hayatımızın bütün alanlarını etkileyen sevgi, saygı, hoşgörü; bizi biz yapan, güzel yönlerimizi ortaya çıkaran, herkes tarafından takdir edilmemizi sağlayan, kendimize olan saygımızı var eden kavramla...
Yazar: Erdal KARASU
Kişinin; kendisinden farklı düşünenlere, inanç ve davranışlarda bulunanlara karşı saygılı, sevecen ve katlanır olmasıdır hoşgörü. İnsanlara ve topluma bile isteye zarar veren kişileri, olayları, sorun...
Yazar: Erdal KARASU
Her semti kendine has güzelliktedir; geçmişimizi, tarihimizi yansıtan yüzlerce eserle bezenmiştir İstanbul. Kalabalık, karmaşık, gürültülü görünse de; bir o kadar da huzurlu, adım başı bizlere emanet ...
Yazar: Erdal KARASU