YÛNUS VE GÖNÜL
Yûnus kaos ortamında yere düşen ve param parça, tuz buz olan gönül aynasını, düştüğü o yerden alarak yukarıya, asıl olması gereken yere getirmeye çalıştı. Onun Dîvânı baştan sona, bu yüce gâyenin destânıdır. O, Haçlı bağnazlığı ve Moğol barbarlığına karşı, metafizik kaygıları dirilterek mukâvemet edileceğini biliyordu. Çünkü bağnazlığın da barbarlığın da tek amacı vardır; hedef aldığı topluluğun değerlerini ve güvenini yok etmek. Metafizik mukâvemet, değerleri canlı tutmayı, insanın kendisini gerçekleştirmesini, varlığı ve âlemi daha sağlıklı anlamayı ve dolayısıyla güveni takviye eder. Bu bakımdan Yûnus, muhâtaplarına kendi kendilerini tanımalarını önerdi. İnsanın kendisinin farkına varması, içinde yaşadığımız çağın da temel sorunlarından biridir. Şairimiz, içinde yaşadığı dönemden ilham alarak onlara seslense de, aslında hepimize sesleniyor; “Bir yüreğiniz var, ona sahip olun!” Evet, Yûnus’un üzerinde durduğu temel konulardan biri gönüldür. Nedir gönül? Gönül, candır. Gönül, kalptir. Gönül, aşk kitabının yazıldığı mahaldir. Gönül, aşka dair bütün tecellîlerin ve ilhamların yazıldığı büyük bir kitaptır. Gönül, yegâne sığınaktır. En önemlisi, Hakk’ın nazargâhıdır; Kâbe’dir, gönül… Gönlün pek çok tanımı, pek çok açılımı var. Yûnus bu kelimeyi öylesine geniş anlamlarda kullanıyor ki, sadece bu kelimeden yola çıkarak onun düşünce iklimini tasvir etmek mümkündür. Şu kadarını söyleyelim; öncelikle, insanın kendi farkına varması, kendini tanıması, kendini tasfiye etmesi, kendini arındırması, kendine hoş bir nazarla bakması gerekiyor. Zira “Kendini bilen, Rabb’ini bilir!” işte bütün bu bilme faaliyetleri, Yûnus’a göre, gönülde tecellî ediyor. Onun, “Bir ben vardır bende benden içeri” dediği de bu. Yûnus’un üzerinde durduğu konu, gönlün arındırılması, saflaştırılması, otantik mâhiyetine ulaştırılmasıdır. “Hak sarayı olan” gönlü, Hakk’a yakışır bir düzen içerisinde, tertemiz ve derli toplu bir hale getirmek gerek. İnsanın kendisiyle barışıdır bu... İnsanın kendini kabulü. Sadece kendi gönlünün farkına varması, kendisiyle barışması ve kendisini kabûlü de yetmiyor. Peki, ne yapmak lazım? Gönül sahibi insanlara hürmet etmek, onlara saygılı olmak, onların hak ve hukûkunu gözetmek, onlarla barışık olmak gerek. Darb-ı mesel haline gelmiş olan şu beyti hepimiz hatırlarız: Bir kez gönül yıkdın ise bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değil İşte Yûnus’un hümanizması da burada başlıyor. Kendine saygı, insana saygı, doğaya saygı... Bu bir süreçtir; yaratılanı Yaratan’dan ötürü hoş görme süreci. Gönül farkındalığı, bir gönüle girmekle kazanılır. Çünkü süreç, tek başına tamamlanan bir hâdise değil, birlikte değişip dönüşmek, birlikte bu içinde yaşanılan kaosu kosmosa tebdîl etmek gerek. Hanı eskiler derler ya, “Evvel refîk sümme’t-tarîk/Önce yol arkadaşı, sonra yol...” Tek başına yol olmuyor. Tek başına bir medeniyet inşâ ve ihyâ edilmiyor. Bu sebepten diyor ki: Bir gönüle gir. Bir gönülü ziyaret et. Bir gönülle dost ol. Yûnus Emre dir hoca gerekse var bin hacca Hepisinden eyice bir gönüle girmekdir ... Düriş kazan ye yedir bir gönül ele getir Yüz Ka’beden yigrekdir bir gönül ziyâreti İşte Yûnus’un düşünce dünyasının temeli bu; dost olmak, dost kalmak, dost kazanmak... Onun mefkûresi, bu dostluk halkasını genişleterek temelde insanın saâdetini esas alan bir medeniyete yeniden hayat vermektir. Sizler, onun aziz hâtırası önünde bir araya gelerek, bu yüce ülküye katılmış, dost olmayı, dostça kalmayı esas almış oluyorsunuz. Sizler Yûnus’un dostları... Sizleri saygı ve hürmetle selamlıyorum. Hoş kalın, hoşça kalın. Kaynakça * Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ Bu metin, Gönen Kaymakamlığı’nın 26.06.2004 tarihinde düzenlediği XIII. Yûnus Emre ve Aşure Şenlikleri dolayısıyla konferans olarak sunulmuştur.
Bilal KEMİKLİ
YazarTasavvufî eserlerde manevî âlemin sembollerle anlatılması, onu maddî olan dünyadan ayırmak için kullanılan bir metottur. Cenab-ı Allah’ın Celâl ve Cemâl sıfatlarıyla var ettiği her şey; ilahî tecellin...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî anlayışı benimseyerek dervişâne bir hayatı tercih eden ilk dönem zâhidleri dünyayı, dünya malını kalbe sokmayı kötülemek suretiyle fakrı; zenginliğe tercih etmişlerdir. Bu yolda ilerlerken,...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Mekân ve İnsanıyla Sivas¸ Sivas Nüfus Tahrir Defter'inin neşrine istinat eden bir eserdir. Evet¸ belge neşri; ama öyle orada kalmıyor¸ tahlil ve tasvirler de yapıyor. Geçtiğimiz ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Aşk imiş her ne var âlemde İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak Bir milletin dili ve kültürü, edebî eserleri, o milletin kimliğini, zihniyetini, hayat felsefesini, inancını olduğu gibi yansıtan kıstasl...
Yazar: Vedat Ali TOK