Hulusi Efendi'nin Hac Hatıraları
İnsan¸ hayatı boyunca birçok yolculuğa çıkar. Bunların içinde en kutsal ve en anlamlı olanı¸ kuşkusuz hac yolculuğudur. Bu yolculukta insan¸ kendine içeriden ve dışarıdan bakarak varlık sebebini idrak eder. Kâbe'yi görünce istikametinin doğruluğunun farkına varır; Arafat'ta vakfeye dururken¸ birlik ruhunu ve ahiretteki ahvalini hatırlar; böylece kutsal ile olan irtibatını yeniden tesis eder.
Bütün şeytanî duygularını ve dünyevî ihtiraslarını Mina'da terk etmiş olarak kurban keserken¸ içindeki kötü duyguların da damarlarından aktığını¸ içinin berraklaştığını ve doğduğu gibi masum hâle geldiğini hisseder.
Hac yolculuğu tatlı hatıralarla doludur. Tasavvuf büyüklerinin bu yolculuklarda yaşamış olduğu hatıralar bizlere yön verir. Sevgili Peygamberimiz hayatı boyunca dört defa umre¸ bir defa hac ziyaretinde bulunmuştur. Bu durumu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri manzum olarak şöyle ifade ediyor:
Çâr umre vâhid hac yaptı ol Resûl
Bu haber sıhhati sîkatten menkûl
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi¸ Mektûbat'ındaki ikinci ve üçüncü mektuplarını mahdumlarına kutsal beldelerden yazmışlardır. İkinci mektup şöyledir:
"Ahmed Şemseddîn ve Hâmid Hamîdeddin¸
26 Zilhicce-i Şerîfe mütesâdif Cuma namazını Mescid-i Nebevî Aleyhissalatü Vesselam'da kıldık. Münevver Ravza-i Aleyhissalatü Vesselama bakarak mektûbu yazıyorum ve sizleri de hatırlıyorum.
Muhtelif ırklara mensûb Müslüman kardeşlerimizin içinde bir huzûr-i ma'neviye bulunmakta ve onların refîk kabûllerini nebean iden muhabbetlerinin mazhariyyetiyle dil-şâd olmaktayız.
Yarın inşallahü teâlâ farîza-i haccı îfâ için¸ Mekke-i Mükerreme'ye hareket etmek müyesser olursa gideceğiz. Cümle hüccâc-ı kirâm sıhhat ve âfiyetteler. Ol tarafta cümle ahbâba ve akrabâya selâm ve dualar eder gözlerinizden öperim."
Âşinâ İle Birlikte Haccetmek
Bu yazımızda Hulûsi Efendi Hazretleri'nin hac hatıralarından nakledeceğiz. Birçok hatıra vardır; ama biz sadece üç tanesini zikredeceğiz. İnşallah bir gün bizler de bu kutsal yolculuğa büyüklerimizle çıkar ve manevî hazlar aldığımız hac ibadetini kâmilen yerine getiririz.
Bir arkadaş anlatıyor: "1986 yılında Hulûsi Efendi Hazretlerinin¸ Hamideddin Efendiyle birlikte hacca gideceğini öğrendik. Ankara'da bir çay sohbeti esnasında gönülden¸ ne olur Hazreti Pir Efendimiz himmet etse de bizler de birlikte hac yapsak' diye iltica ettik. O günlerde hacca gidecek ne imkânımız¸ ne de birikmişimiz var. Sadece gönülden bir muhabbet ve arzumuz var. Birkaç gün sonra bir şirketin hacca kasap görevlisi götürdüğünü duyduk. Dört arkadaş şirkete gittik ve Et Balık Kurumunda çalıştığımızı söyledik¸ müracaat ettik.
Şirket yetkilisi Et Balık Kurumunda çalıştığımız için¸ pasaportlarınızı çıkartın¸ evraklarınızı getirin¸ sizin işiniz tamam dedi. Çok sevindik. Geriye Hazreti Pir Efendimizi ziyaret edip¸ himmet ve duasını almak kalmıştı. Pazar günü ziyaret için Darende'ye gittik. Pir Efendimiz Sivas'ta imiş¸ görüşemedik. Hamideddin Efendi bizi misafir etti ve buyurdular ki Efendi Hazretleri ikindiyi müteakip teşrif edecekler¸ beklerseniz görüşürsünüz.' Bizler de sevinerek Devlethane'de oturup bekledik. 17.30 sularında teşrif ettiler. Salonda elini öptük. Hazreti Pir Efendimiz istirahata çekilmişti ki¸ birden aşağıdan yukarıya misafirler çıkmaya başladılar.
Misafirler salona girdiler ve sıraya dizilip oturdular. Hulûsi Efendi Hazretleri salonu teşrif etti. Buyurdular ki; Oğul ne çekersek biz çekiyoruz. İhvana ne var. Yarın öbür âlemde ihvan olmanın faydalarını görürsünüz.' Biraz sonra sofra kuruldu. Sofrada buyurdular ki: Oğul¸ Hazreti Pir Efendimizle (İhramcızade İsmail Toprak Efendi) hacca niyetlendik. Hazreti Pir Efendimiz önceden gittiler. Biz Medine-i Münevvere'ye vardığımızda Hazreti Pir Efendimiz Mekke-i Mükerreme'ye geçmişler¸ görüşemedik. Mahzun olduk.
Biz de Medine-i Münevvere'den hareket ettik. Arabanın içinde ihramlıyız. O anda gözümüz dalmış. Bir de baktık ki Hazreti Pir Efendimiz¸ Babam Hatip Efendi'yi koluna takmış beraberce tavaf ediyorlar. Oğlum Hulûsi gelin bir kolumuza da siz girin¸ beraber tavaf edelim.' diye buyurdular. Biz de vardık elini öpüp koluna girdik¸ beraberce tavaf ettik. Bir de baktık ki¸ arabanın içindeyiz. Arabamız Mekke-i Mükerreme'ye vardı. Harem-i Şerif'e girdiğimizde Hazreti Pir Efendimizin tavafa kalktığını öğrendik¸ biz de hemen katıldık. Hazreti Pir Efendimiz¸ Hulûsi oğlum¸ geldiniz mi¸ gelin kolumuza girin beraber tavaf edelim.' diye buyurdular. Biz de hemen elini öptük¸ koluna girdik.
Beraberce tavaf yaparken eğilip kulağımıza¸ Oğlum Hulûsi¸ sizi ceddinizle görüştürdük değil mi?' dedi. Bizlere dönerek Yoksa sizde mi hacca gideceksiniz?' diye buyurdular. Arkadaşımız¸ Efendim kasap olarak bir şirkete yazıldık' deyince¸ Anlar mısınız kasaplıktan?' diye buyurdu. Bizler de sükût ettik. İçimizden de¸ İşimiz olmayacak mı yoksa!' diye korku içinde düşünürken tekrar tebessüm ederek¸ Oğul gidin de ne şekilde olursa olsun¸ yeter ki gidin. Âşinâ ile birlikte haccetmek hacc-ı ekber gibidir. İnşallah orada görüşürüz. Gelin görüşelim.' diye buyurdu. Hemen sevinerek kalkıp ellerinden öptük."
Bir sohbet esnasında Mısır'da Arapça eğitim görmüş¸ bir Hoca Efendi içeriye girer. Efendi Hazretleri "Geç Hoca Efendi yukarıya otur." der. Efendi Hazretlerinin arka kısmında yüksek bir yere geçip oturur. Hac mevsimi olduğu için Efendi Hazretlerine "Efendim hacca giden bir kişi ikinci defa gitmese¸ burada bir hayır işlese daha iyi olmaz mı?" diye sorar.
Hulûsi Efendi Hazretleri de "Hoca Efendi bizim ihvanın birine hocanın biri¸ sen bir kere hacca gittin ikinci defa gitme¸ burada bir hayır işle demiş. O ihvan da geldi bize sordu biz de o ihvana¸ O hoca¸ İmam-ı Azam'dan büyük müymüş? İmam-ı Azam Hazretleri bir rivayete göre kırk sekiz bir rivayete göre elli beş kere hac yaptı¸ dedik." buyurur. Hoca Efendi yerinden kalkarak¸ "Efendim özür dilerim benim bir işim var gideceğim." der.
Nasipse Gideriz İnşallah
1988 yılında Hulûsi Efendi Hazretlerinin Bolu kaplıcalarında bulunduğu sırada; İstanbul'da yaşayan ihvandan H. Ağabey¸ "Efendim bu sene sizlerle hac yapmayı çok arzu ediyoruz. Her ne kadar müracaat zamanının bitmesine birkaç gün kaldıysa da bu arzumuz¸ inşallah himmetinizle gerçekleşir." diye talebini arz eder. Efendi Hazretleri: "Biz de gönlümüzden geçirmiştik. Pasaportlarımızı da kütüphanede masanın üzerine bıraktık. Nasipse gideriz inşallah¸ hazırlıklara başlayınız." buyurur.
Darende'den istenen pasaportları H. Ağabey kendi ve eşinin pasaportlarıyla konsolosluğa vize için verir. Bu arada hizmet etmesi için aile yakınlarından M. Ağabeyin de götürülmesi arzu edilir¸ yalnız onun pasaportunun gününün uzatılması gerekmektedir. İşlemler mesai bitimine kadar yetişmeyince son gün vize için konsolosluğa verilmeye yetişmez.
Evrakını yaptırıp¸ zaman darlığından teslim edemeyen M. Ağabey çok üzülür. Bu arada H. Ağabey¸ yeni bir inşaat yaptırmaktadır. O gün¸ inşaatı yapan firmanın Suudi Arabistan'dan bir misafiri gelir. M. Ağabey¸ o Arap kıyafetli arkadaşı orada görünce "Acaba bu kimsenin Ankara'da büyükelçilikte bir ağırlığı var mıdır¸ Allah'ın izni¸ Efendi Hazretlerinin himmetiyle bizim vize işimize yardımcı olamaz mı" diye sorar.
Arap kıyafetli şahıs¸ bu sual üzerine "Yarın Ankara'ya gidiyorum¸ pasaportunuzu verin¸ inşallah hallederim." der. Pasaportu alır¸ Ankara'ya gider. Aynı gün ikindi üzeri telefon eder: "Akşam 23.00 uçağıyla İstanbul'a geleceğiz. Uçaktan inerken görüşebilirsek vizeli pasaportunuzu verelim¸ işlem tamam." der. M. Ağabey¸ büyük bir sevinçle havaalanının yolunu tutar.
Orada genç biri¸ yanına yaklaşır "Ağabey ben sizi tanıyorum. Filan zamanda filan şahsın evinde tanışmıştık. Benim de bu uçakla bir yolcum gelecek¸ onu bekliyorum." der. Biraz hoşbeşten sonra ayrılır. M. Ağabey¸ uçak rötar yapınca iki saat sonra gece yarısı evine dönerken genç arkadaşa "Uçak geç de olsa gelirse¸ Arap kıyafetli bir arkadaşla yanında gelen kişiye¸ "Pasaportu bekleyen arkadaşımız yarın size uğrayıp emaneti alacak¸ çok bekledi." dersiniz diye tembih eder. Bir-iki saat sonra¸ geç de olsa uçak gelince kendi yolcusunu bekleyen genç arkadaş¸ Arap kıyafetli şahsa ve yanındakine "Pasaportu bekleyen M. Ağabey benim dostumdur¸ o emaneti bana teslim edeceksiniz." der ve alır.
Sabah olunca M. Ağabey¸ pasaportunu sormak için inşaat firması sahibini arar. O da akşam uçaktan bizi karşılayan dostunuza teslim ettik¸ der. Yeni bir zorlu aşama başlamıştır. Pasaportunun peşine düşen M. Ağabey¸ o gencin¸ tanıştık dediği şahıstan kimliğini sorup ismini¸ adresini öğrenmeye çalışır.
Onu tanıyan kimse çoktandır görüşmediğini¸ isminin Serkan ve Bayburtlu olduğunu¸ Bayburtlular kahvesine takıldığın söyler. İstanbul gibi bir şehirde¸ Bayburtlu Serkan aranıp bulunacak¸ pasaport alınacaktır. Allah yardım edecek¸ büyükler himmet edecek ki iş görülsün M. Ağabey¸ Bayburtlular kahvesinin bulunduğu muhite gider¸ o arkadaşı sorar. Akşama kadar bekler bulamaz. Oradan biri "Şu yakında bir handa bir mühendislik bürosu var¸ bazen oraya takılır." der.
"Bismillah" ile Kapılar Açılır
M. Ağabey güç bela o hanı ve mühendislik bürosunu bulur¸ ama kapı kitlidir. Son bir ümit olarak¸ kapıyı açmak için cebindeki kendi evinin anahtarını denemek ister. Ve "Ya Rabbi sen bütün kapalı kapıları açansın¸ "Ya müfettihal ebvab" sevgili dostun Hulûsi Efendi Hazretleri ile hacca gideceğim¸ bu kapı açılsın ve pasaportumu burada bulayım." diye dua eder. Kendi evinin anahtarını kapıya takar¸ "Bismillah" der. Belki de milyonda bir ihtimal gerçekleşir ve mühendislik bürosunun kapısı açılır. Masanın üzerinde aradığı pasaport hazır durmaktadır. Açar¸ ismini ve vizeyi kontrol eder. Emanetini aldıktan sonra¸ kapıyı kapatır ve oradan hızlıca evine döner.
Her Şey Nasiple
Bu arada H. Ağabeyimize Bursa'dan bir arkadaşı kendisinin ve eşinin pasaportunu gönderir. Kendilerine de vize almasını istirham eder. H. Ağabey başka vize alamaz; ama kendisinin ve eşinin vizeli pasaportunu alıp yolculuğa çıkarken¸ Bursalı arkadaşının gönderdiği pasaportlarla karıştırır. Kontrol etmeden eşinin pasaportunun yerine diğer bayanın pasaportunu cebine koyar¸ havaalanına gelir.
Bütün hazırlıklar tamamdır. Uçağa binmek için son evrak kontrol noktasında birden bir figan kopar. H. Ağabeyin eşi¸ polisin uyarısıyla şok yaşar. Çünkü pasaportlar karışmıştır. Diğer pasaport işyerinde kasada kilitlidir. Kasanın anahtarı üzerinde olan muhasebeci de tatile çıkmıştır. Vizeli pasaporta bir türlü ulaşılamaz. O hanımın gözyaşlarına binaen Hulûsi Efendi Hazretleri "Kızım inşallah hacca sonra gidersin üzülme." buyurur.
Kafile uçağa biner¸ Hulûsi Efendi Hazretleri şöyle buyurur: "Oğlum her şey nasiple Nasip böyle imiş"
Musa TEKTAŞ
YazarTasavvufta mârifet; kişinin kendini tanıyarak Rabb’ini tanıması, Allah dostlarına âşinâlık kazanması, hakîkat bilgisine erişmesi ve irfân meclislerine kavuşarak, âriflerin sırrına vâkıf olması şeklind...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Allah’ın sevgili kulları hep dert sahibi olmuştur. İyilik için dertlenmek, ideal olana kavuşmak için dert çekmek vuslatın vesilesi kabul edilmiştir.Derdi olan dermânın peşindedir, ama bulsa mı bulmasa...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî sohbetler, bir edeb mektebi olarak gönülleri eğitir. Mürşid-i kâmil bu mektebin muallimidir, gönül yolunun sâlikleri olan ihvanlar ise bu mektebin talebeleridir. Sohbet ortamında, müritler m...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Allah’a yakın olabilmek için iyilik yolunda yürümek, iyiliğe gönül vermek, gerekirse can vermek gerekir. Sahâbe-i kirâm bütün hayatını, malını, canını Allah’ın dinine ve Rasûlullah’ın emri üzere fedâ ...
Yazar: Musa TEKTAŞ