“İNSAN ONURU” İZZET VE ŞEREF
Onur ya da şeref, insanî değeri, üstün ve erdemli olma hâlini ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de bu durum için “izzet” kelimesi kullanılmıştır. Eskiden itibar, vakar, şeref ve haysiyeti ifade etmek için kullanılan “izzet-i nefs” tabirinin yerini son yüzyılda “onur” kelimesi almıştır. Onur kelimesi, Kur’anî bir kelime olan izzet kelimesi ile birlikte ele alındığında ahlakî bir zemine oturmaktadır. İzzet kelimesi sözlükte, üstünlük, şeref, haysiyet, güçlü ve kuvvetli anlamına gelir. İzzet, her şeye galip gelen güçtür. İnsan, Allah’ın en güzel eseri1 olması bakımından değerlidir. Her insan, insanlığın şerefli bir ferdi olarak toplumda yer almak ve bu şekilde tanınmak ister. Her dünya görüşünün de, kendi değer yargılarına göre bir onur ve şeref ölçüsü vardır. Kimi, mal, mülk ve servetle, kimi şöhretle, kimi üst düzey makamla, kimi kariyerle, kimi aile, kabile, memleket ve ırkı ile kimi de erdemli bir şahsiyetle onurlanmak ister. İnsanın nefsi, servet, makam ve otoriteye sahip olarak güçlü olma arzusundadır. Nefis, izzet ve şerefi, dünyevî varlıkta ve otoritede arar. İslâm bize, mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu ve Kadir-i Mutlak (eşsiz güç ve kudret sahibi)’ın da Allah olduğunu öğretir. Bunu idrak eden mü’min de ancak gerçek gücün sahibine mensup olarak izzet ve şeref sahibi olacağına inanır. Allahu Teâlâ, “Dualarınız da olmasaydı, Allah size ne diye değer verecekti.”2 buyuruyor. Bu âyetten izzet, onur ve şerefin, dua ile gerçek gücün sahibine yakınlıkla ve O’na mensubiyetle elde edilebileceği anlaşılmaktadır. Uhud Savaşı’nda, İslâm ordusundan ayrılan 300 kişilik bir münafık güruhunun sözcüleri; “Onlar, ‘And olsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır.’ diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamber’inin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.”3 Öz itibarı ile insan onurlu bir varlıktır. Zira Allahu Teâlâ, başlangıçta insanı şerefli ve üstün bir varlık olarak yaratmıştır: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”4 İlahi bir lütuf olan insanî onur, günahlarla ve zararlı alışkanlıklarla zayi edilmektedir. İnsanî onurun korunabilmesi için insanî ve İslâmî değerlere uygun yaşanması, güzel ahlakın kişilikle bütünleşmesi gerekir. Mü’min, davranışları ve yaşam tarzı İslâm ahlakının temel prensiplerine göre şekillenmiş kişidir, münafık ise İslâm ahlakını sureta taklit eden fakat onu içselleştirememiş kimsedir. Dikkat edilirse onuru zedeleyen hususların çoğu münafıklığın alametleridir. Münafıkların kendilerine ait özgün kişilikleri yoktur. Münafıklar, her dönemin ve her ortamın adamıdır. Duruma göre vaziyet alırlar. Bu sebeple münafıklar (ikiyüzlüler), dünyanın en onursuz ve şerefsiz şahsiyetleridir. Ashab-ı Kiram’ın övülen ve örnek gösterilen vasıfları Kur’an’da şöyle zikredilmiştir:
Mukadder Ârif YÜKSEL
YazarGeleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, öncelikle şunu çok iyi bilmeli. Gönlüne giremediğimiz öğrencimizin beynine giremiyoruz. Eğitimci kendini ve dersini sevdirerek işe başlamalı. Her zaman s...
Yazar: Ali ÖZKANLI
İnsanlar, dünyevî meşgalelere kendilerini bazen öyle kaptırırlar ki dinî görevler ikinci planda kalır. Zamanın normal seyri sırasında rutin meşguliyetlerle devam eden hayat sıradanlaşır, hatta sıkıcı ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Gençlik; kişiliğin oluştuğu ve geleceğe yönelik hayatî kararların verildiği bir dönemdir. Gençte, umut ve ideal, enerji ve aksiyon zirve noktasında, bilgi ve tecrübe, irade ve idrak ise başlangıç aşam...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Millet; Türkçede, ulus, topluluk, halk, İslâm’da ise din, ümmet cemaat vd. anlamlara gelir. Millet, devleti oluşturan üç temel yapıdan (vatan, millet, otorite) biridir. Sıradan halk yığınları, ortak d...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL