Hem Şair Hem Sultan I. Mehmed Çelebi
Osmanlı şiiri, beylikten imparatorluğa geçişin şartları çerçevesinde gelişir. İlk sultanlarda gaza ruhu, devleti sağlam esaslara oturtma düşüncesi ağır basar. Ama bir yandan da bu devletin şiir iklimini de kurmaya çalışırlar. Bir divan sahibi olmasalar ve onlardan geriye birer ikişer şiir kalsa bile bu durum son derece anlamlıdır. Anlaşılıyor ki Osmanlı, aynı zamanda bir şiir imparatorluğu, padişahlar da devlet sultanlığı yanında şiirin de sultanları olacaktır. Bir başka ifadeyle bir ellerinde kılıç varsa diğer ellerinde de kalem vardır.
1.Mehmed Çelebi de bu misyona sahip bir sultan. Ama şiirinden önce siyasal olarak yaptığı hizmete ve bu alandaki başarısına bakalım önce. Babası Yıldırım Bâyezîd, annesi Germiyanoğulları Beyliği‘nden Devlet Hatun olan 1. Mehmed Çelebi, her Osmanlı şehzadesi gibi iyi bir eğitim alır. İlk görev yeri Amasya Sancak Beyliği’dir. Bunu da Kadı Burhaneddin’in Amasya saldırısını püskürtmekle kazanmıştır. Yani bey oluşu bir başarı hikâyesiyle ilgilidir. Daha sonra babasının bu bölgeye yaptığı akınlarda onun en büyük yardımcısı olmuştur.
Osmanlı bu şekilde daha güzel günlere doğru giderken Ankara Savaşı, Yıldırım’ın yenilgisi ve ardından vefatı, buna bağlı olarak ortaya çıkan taht mücadeleleri ve on bir yıl süren Fetret Devri… Çelebi I. Mehmed işte bu süreçte birliği ve dirliği sağlayan en önemli ismidir. En önemli başarısı da Fetret Devri’ne son vermesidir. Bu yüzden ona Osmanlı Devleti’nin 2. Kurucusu adı verilmiştir.
Bu süreçten sonra da kazandığı bir hayli başarı var. Hamitoğulları Beyliğinin şehir ve arazilerini Osmanlı Devleti’ne katması, Karaman seferi, Batı’da Mora ve Eflak seferleri, Macar kralıyla mücadelesi, Bosna’yı Osmanlı’ya bağlı bir krallık haline getirmesi onun başarı sayfalarından sadece birkaç tanesidir. Hele İlk Osmanlı donanmasının onun döneminde kurulması ise mutlaka söz edilmesi gereken bir husustur.
Yine Bursa’da, Edirne’de geniş imar hareketlerini gerçekleştirmiştir. Bıraktığı eserlerin en ünlüsü Türk mimarlığının şaheserlerinden olan Bursa’daki Yeşil Cami’dir. Şairliğine gelince, o da önceki Osmanlı sultanları gibi bir divan sahibi değil. Bugüne intikal eden sadece bir şiiri var. Bu şiir, yine ceddinden şair olan sultanlarınki gibi bir nasihatname özelliğinde. Dolayısıyla diğer örneklerle birlikte okunduğunda diğer sultanlar gibi Çelebi Mehmed’in de bu şiirinde bir devlet anlayışı ortaya koymak istediği görülür. Gaza ve mücadele ruhudur esas olan. Şimdi şiire bakalım:
"Cihan hasm olsa Hak’dan nusret iste
Erenlerden du’â vü himmet iste
Çalup din aşkına da’vâya şemşîr
Anuben çâr yâri hidmed iste
Eğer leb-teşne isen ey bed-endîş
Bu deşt çeşmesinden şerbet iste
Geçenden geç demir taşdan sakınma
Demiri mahv idenden kudret iste
Çevirme yüz muhâlifden Muhammed
Adûyı arsadan sür vüs’at iste"
Şiiri bugünkü Türkçe ile şöyle ifade edebiliriz.
“Bütün cihan sana düşman kesilse sen sadece Hak’tan ve O’nun erenlerinden dua ve yardım iste, Gazada kılıcını din aşkına çal, Bu esnada dört halifenin adını an, Ey akıbeti korkunç olan. Eğer susamış isen bu çöl çeşmesinden şerbet iste, Senden geçenden sen de geç demiri taştan sakınma, Ancak demiri mahvedenden de güç iste, Ey Mehmed! Muhalifinden yüz çevirme/Mümkünse düşmanı meydandan sür, ülkeni genişlet”
Şiir, hem bir sultanın hem de onun şahsında tebaasının gaza ve hükümran olma anlayışı etrafında yazılmış mısralardan oluşuyor. Öne çıkan kavramlar, benlik davası gütmemek, başarının ancak İlâhî kudret eliyle, yardımıyla olabileceğine inanma, hizmet ve mücadeleyi din için yapma, dünya kaygısı gütmeme, güçlü, yetenekli insanlarla birlikte olma ve hedef olarak vatan toprağını çok geniş sınırlara ulaştırma arzusudur. Bu tür bir anlayış önceki sultanların şiirlerinde de görülmektedir.
Buna göre denilebilir ki bu şiirlerde dile getirilen duygu ve fikirler Osmanlı’nın kuruluş ruhunu öz olarak ifade etmektedir. Çelebi Mehmed, rahatsızlanıp yatağa düştüğünde, oğlu Murad’ı çağırarak ona bir vasiyette bulunur. Bu vasiyeti Hoca Sadeddin Efendi nazma çeker.
Bu metnin bir bölümünü de kendi şiirini destekleyen manalar ifade etmesi sebebiyle buraya almakta fayda var. Zira Çelebi Mehmed, bu duygularını kaleme alsaydı ancak böyle yazabilirdi. Dolayısıyla bu şiirin lafzı Sadeddin Efendi’ye ait olsa bile mana Çelebi Mehmed’e aittir:
"Armağandır ona Hakk’ın kulları
Sakınsın, olmasın zulmün aracı
Yaraşmaz Osmanlı soyuna zulüm
Yanar cihan, feryad ederse mazlum
Lutfile din ehlini gözle sen
Bilgi sahiplerin her dem kolla sen
Boyun eğme sen gönlün hevesine
Dost etmeyesin kötüyü kendine
Dilersen her ülkeye el koymaya
Bağla kalbini yüce Yaradan’a
Haktan sakın dönmeye heveslenme
Kinle zulümle eteğini kirletme
Düşmanları kırsın, keskin kılıcın
Dünü gün halka yardımcı olasın
Her günün parlak, kadr olsun her geçen
Rahman’ın yardımıyla olur yükselmen.
Çok genç denilebilecek bir yaşta 39 yaşında vefat eden Çelebi Mehmed, şairliğinin yanı sıra kurduğu şiir meclisleriyle de tanınmaktadır. Burada onun Karaman Seferi’nden dönerken Ankara’da rahatsızlandığında hekim Şair Şeyhî tarafından tedavi edildiğini de şiir ve şairlik adına önemli bir detay olarak burada zikredelim. Nitekim bu şiir meclisleri özellikle Germiyan Beyliği’nin Osmanlı’ya bağlamasında sonra gerek Kütahya’da gerekse şehzadelerin görev yaptığı Amasya, Trabzon, Manisa gibi pek çok şehirde devam edecektir.
Mustafa ÖZÇELİK
YazarMehmet Akif Ersoy, şiire bir İslâm idealisti ve yerli bir münevver olarak baktı. Dolayısıyla şiirinin ana konuları hep millî ve manevî meseleler oldu. Yahya Kemal, bir başka düzlemde aynı meseleleri i...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Yıldırım Bâyezîd ve Germiyanoğullarından Devlet Hatun’un oğlu olan Çelebi Mehmed, 1389 yılında Edirne’de doğmuş, padişahlığı süresince bizzat 24 savaşa katılan bir Osmanlı Sultanı’dır. Tahsilini Bursa...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
“Soyun varından derviş ol derviş Sıyrıl ârından derviş ol derviş” Hulûsi Efendi Derviş, “bir tarikata girip bir şeyhe bağlanan, onun izinden Hak yolunda yürüyüp nefsini ıslah eden, ...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Vuslat, dervişin miracıdır. Fakat bu kendiliğinden gerçekleşmez. Bir disiplin içinde yapılacak bir mücahede ile gerçekleşebilir ancak. Tasavvufi literatür, bu durumu “seyr u sülûk” kavramıyla izah ede...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK