GENÇ ARKADAŞLARIMA NOTLAR: SÂDE YAZMAK BASİT YAZMAK DEĞİLDİR
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü, aceleye getirilmiş yazıdır. Sâde yazmak, herkesin “bir şekilde” anlamla ilişki kuracağı, ama üzerinde durdukça, düşündükçe metnin içinde anlam katmanlarının dürüldüğünü fark ettirmek demektir. Derinlikli, nitelikli yazmak... Basit ise, çağrışımları sınırlı yazıdır; hemen anlamı ele verir. Sâde yazmak sâdece birikim ve dil becerisiyle sağlanmaz; aynı zamanda onun için tecrübe de gerekir. Meselâ Yûnus Emre, sâde yazdı. Şiirde sâde yazmak, sehl-i mümteni ile isimlendirilen bir üslup biçimidir. Sehl-i mümteni, anlaşılması zor olan bir konuyu, anlaşılır bir lisan ile aktarmaktır. Yûnus’u okuyan herkes ondan bir zevk alır ve kendi birikimine uygun bir mânâ çıkarır. Ama o çıkan mânâ şiirin bütünüyle anlamını ele verir mi? Hayır; o sizin idrâkinizle eriştiğiniz anlam... Üzerinde durdukça, düşündükçe, dünya görüşünüz, varlık ve bilgi anlayışınız genişledikçe, dimağınız zenginleştikçe ve müdrikeniz açıldıkça o sâde şiir size daha derin gelecek. Her okumanızda başka bir anlam çıkaracaksınız; o vakit sâdeliğin anlam yumağını tevâzu ve samimiyetle muhâtaba sunma çabası olduğunu. Peki, Yûnus bu sâdeliğe nasıl ulaştı? Bilgisini taklit seviyesinden daha yukarıya, tahkîke erdirdiği için. Bu erdirmenin adı, seyr ü sülûk’tür. Bunu şöyle açalım: Bilgiyi yaşayarak tecrübe etmek... Bu bir çileli yola çıkmaktır. İşte sülûk, bir “anlama geleneği”nin içine dâhil olmaktır. Seyr ise, bu geleneğin usulüne bağlı kalarak rehber gözetiminde “anlam arayışı”nda yol almaktır. Elbette bu kavramların tasavvuf ilminin temel kavramları olduğunun farkındayım; sen, oradaki mânâyı da terimler sözlüğüne bakarak öğreneceksin. Fakat yazı hayatı açısından bu kavramlar, bilgiyi tecrübeye döndürerek mânâyı bizzat yaşama fikrini hatırlatır. Tecrübe bir gelenek, bir okul ve ekol işidir. Bireysel tecrübe, kavramı “kendileştirme” ihtimaline sahiptir. Bu bakımdan düşünce ekolleri, şiir ve sanat tarzları doğmuş; bir gelenek içinde, farklı tecrübe ve çabalara da tanık olarak “öz tecrübe”ye ulaşmanın yolları inşâ edilmiştir. Eğer Yûnus, Taptuk Emre Ocağı’na kırk yıl doğru odun taşıma gayretiyle dikkatini geliştirip bir tercih bilincine varmasaydı bu söyleyişe erişemezdi. “Sâde” olan unutulmaz; her dönemde şerhleri, nazîreleri yazılır, yeniden üretilir. Lakin basit öyle mi? Hayır, “basit” dönemi içerisinde zaman mezarlığında yerini alır. Nitekim pek çok kimse Yûnus gibi yazmak istedi; ama onlar sâde değil, basit olarak kaldı. Demem o ki, fikir çilesi çekmeden sâdeliğe ulaşılamaz… * Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ
Bilal KEMİKLİ
Yazar
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Dosta mektup Dostum;Dikkat ediyor musunuz? Tamirciler hayatımızdan birer birer çekildi. Meselâ saat tamircileri vardı. Küçük ev âletlerini tamir eden dükkânlar. Ayakkabı tamircileri, terziler...Onlar ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ