Bursa’nın ve Orhan Gazi’nin Hanımefendisi: Nilüfer Hatun
Orhan Bey, 17 yaşındayken Yarhisar Tekfuru Aydos’un kızı Holofira/Olivera ile tanıştı ve ona gönlünü kaptırdı. Tanışmaları şöyle oldu: Orhan Bey, bir gün Yarhisar’ın önünden geçiyordu. O sırada hisarın önündeki kuyudan Holofira’yı su çekerken gördü. Birbirlerine bakıştılar ve ikisinin de gönlünde bir kıvılcım tutuştu. Ara sıra pazar yerlerinde buluşup birbirleriyle görüşüyorlardı.
Derken, Holofira, İslâmiyet’e merak saldı. Orhan Bey’e sorular sormaya başladı. Orhan Bey ona İslâmiyet’i tanıttı, dinin ilkelerini ve şartlarını anlattı. Orhan’ın anlattıklarından çok etkilenen Holofira, az zaman sonra kendi isteğiyle İslâmiyet’i seçti. Adını Nilüfer/Ülüfer olarak değiştirdi.
Fakat büyük bir tehlike vardı: Babası, onu istemediği bir adamla evlendirmek üzereydi. Aralarında anlaşıp sözleşerek Orhan Bey’e kaçmaya ve onunla hayatını birleştirmeye karar verdi. Orhan Bey, Bilecik/Belekona Tekfuru’yla yapılan savaşı ganimet bildi ve Nilüfer’i kaçırdı.
Bu kaçırma öyküsü şöyle gelişti: 1298-1299 yıllarında Osman Gazi’nin yükselişinden rahatsız olan ve tehlikeyi önceden sezen Bilecik Tekfuru harekete geçti. Yarhisar Tekfuru’nun kızı Holofira ile oğlunu evlendirerek ittifak kurmak istedi. Düğüne Osman Gazi’yi de çağırmayı, pusu kurup onu öldürmeyi planladı. Fakat Osman Gazi’nin dostu olan ve Bilecik Tekfuru ile aralarında düşmanlık bulunan Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, bu hain komployu Osman Gazi’ye haber verdi. Tuzağa düşmesini engelledi.
Düğün, Bilecik’e iki saat mesafedeki Çakırpınar’da yapılacaktı. Osman Gazi planını yaptı. Planın parçası olarak Tekfur’a -davetini kabul ettiğine dair- bir mektup yazdı. Ancak bazı isteklerde bulundu: “Ey Bilecik Tekfuru, düğün davetini aldım. Âdetimiz gereğince, hediyelerimi kırk katıra yüklenmiş olarak gönderiyorum. Katırları birkaç kadın sürücü getirecektir. Sizden ricam, kadınlarımızı erkekleriniz değil, kadınlarınız karşılasınlar ve onlarla kadınlarınız alakadar olsunlar. Çünkü kadınlarımız erkeklerle görüşmezler. Bu, dinimizde günah sayılır.”
Böylece kırk yiğit, kadın kılığına bürünerek Kayı Aşireti’nin aileleriymiş gibi, eşyalarla birlikte kaleye gireceklerdi. Ayrıca hazine sandıklarına da birer bahadır gizlenecek; işaret verilir verilmez buradan fırlayıp savaşa gireceklerdi. Diğer taraftan keçelere bürünüp öküz sürüsü içinde kaleye giren yiğitler de bunlara destek verecekti. Bu planın içine Nilüfer’in kaçırılması da eklenmişti. Çünkü Osman Bey’in kulağına oğlu Orhan’ın gönlünü ona kaptırdığı fısıldanmıştı.
1299 yılı Mayıs’ında Çakırpınar binlerce davetliyle dolmuştu. Meydanın baş tarafına gelin çadırı kurulmuştu. Holofira gayet süslü elbiseler içinde düğünü seyrediyordu. Fakat çok üzgündü, ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Aklı, düğüne davet edilen Osman Gazi, Orhan Bey ve arkadaşlarında idi. Hele de genç oğlu Orhan Bey, hayallerini süslüyordu. Osman Gazi ve oğluna duyduğu hayranlık, büyük bir sevgiye dönüşmüştü. Nihayet Osman Gazi, yanında birkaç kişiyle çıkageldi. Bilecik Tekfuru çok sevindi. Bütün plan işlemeye başlamıştı.
Akşama doğru Osman Gazi ve arkadaşları, ani bir hücumla esir edilecek ve büyük tehlike ortadan kalkacaktı. Sabah erken saatlerde de Rum süvarileri, Kayı Aşireti topraklarına saldıracak ve Türkleri Bizans topraklarından atacaklardı. Bu sırada, Türk bahadırlarından biri Osman Gazi’ye şifreli bir haber getirdi. Osman Gazi ve arkadaşları birden yerlerinden fırladılar. Göz açıp kapayıncaya kadar atlarına binerek hızla uzaklaştılar. Hayvanlarının bulunduğu karşı yamaca doğru at koşturdular.
Bütün davetliler şaşkındı. Fakat biraz sonra geri geleceklerini kimse tahmin edememişti. Biraz sonra durum anlaşıldı. Bilecik Kalesi’ne giren kadın kıyafetindeki Türk bahadırlar, üzerlerindeki elbiseleri atarak kılıçlarını çektiler ve sarhoş vaziyetteki kale muhafızlarını bertaraf ettiler. Hazine sandıkları içinde saklanan diğer askerler de yerlerinden çıkarak kale kapısını tuttular. Böylece düğün dolayısıyla zaten boşalmış olan kaleyi rahatça teslim aldılar.
Bu arada, Osman Gazi ve silah arkadaşları da Bilecik’e yetişmişlerdi. Kaleye muhafızları yerleştiren Osman Gazi, hemen geri döndü ve düğün alanına geldi. Tekfurlar durumu anlamaya başlamışlardı ki, 50 kadar Osmanlı bahadırı, sayıları 1000’den fazla olan Rum askerine aniden saldırdı. Böyle bir şeyi akıllarının ucundan geçirmeyen Rumlar, fazlaca içtikleri içkinin tesiriyle yerlerinden kıpırdayacak durumda değillerdi. Bir saat içinde yarıdan fazlası kılıçtan geçirildi, geri kalanlar esir edildi.
Esirler arasında Bilecik ve Yarhisar Tekfurları da vardı. Orhan Bey’le arkadaşları, düğün alayının geçeceği yol üstüne pusu kurarak, Kaldırık/Kaldırayuk Boğazı’nda Nilüfer’i kaçırdılar. Nilüfer, istemediği bir evlilikten kurtuldu. Türklerin eline geçtiğine ve Orhan Bey’in kendini kurtardığına çok sevindi.
Osman Bey ve tüm Kayılar, Nilüfer’i severek gönüllerini açtılar. Onu öz kızları gibi kolay kabullenip sevdiler. Büyük bir toy ve düğün merasimi ile Orhan Bey ile Nilüfer evlendiler. O artık padişahın zevcesi Nilüfer Hatun’du. Geleceğin hükümdarını yetiştiren bir terbiyeciydi. 1316’da ilk oğulları, geleceğin Rumeli Fatihi Süleyman doğdu. Sonra da Balkan Fatihi Murad doğdu. Birlikte çok mutlu bir aile hayatı sürdüler. Ocakları, hep şen ve bereketli oldu.
Nilüfer Hatun, son derece dindar ve hayırsever bir hanımdı. İznik ve Bursa’da birçok cami ve hayır eseri yaptırdı. Hayır ve hasenatıyla Bursalıların gönlünde taht kurdu. Ünlü Seyyah İbni Batuta, 1335’te İznik’i gezerken Nilüfer Hatun’la görüştüğünü, “saliha ve fadıla” (dindar, ahlaklı ve faziletli) bir kadın olduğunu ve kendisini huzura kabul ederek ikram ve ihsanda bulunduğunu seyahatnamesine kaydetmiştir.
Nilüfer Hatun, önceki adı Odrises olan Bursa’nın doğusundaki çayın üzerine köprü kurdurdu ve bu çayın ve köprünün kendi adıyla anılmasına sebep oldu. Ayrıca Bursa Kalesi’nde bir cami, kaplıca kısmında da bir tekke yaptırdı. Oğlu Murad Hüdavendigar ise, annesi adına İzmit’te meşhur Nilüfer Hatun İmareti’ni (bugünkü İznik Müzesi) inşa ettirdi. Ayrıca ismi, Bursa’da bir ilçeye verildi.
Ölüm tarihi bilinmemektedir. Ancak oğlu Murat Hüdavendigar’ın onun için yaptırdığı imaret 1388 tarihli olduğuna göre, bu tarihten önce, 1380 civarında ölmüş olması muhtemeldir. Kabri, Bursa’nın Tophane semtindeki Orhan Gazi Türbesi’ndedir.
Zühal ÇOLAK
YazarSultan Çelebi Mehmed’in zevcesi, Sultan II. Murad’ın validesi, Fatih Sultan Mehmed’in de babaannesidir. Dulkadiroğulları Beyliği’nin beşinci beyi olan Zülkadiroğlu Nâsıre’d-Dîn Muhammed Bey’in kızıdır...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Kur’an ve sünnete göre iyi insan; insanlara faydalı olan, onlara güzel davranan, salih amellerde bulunan; bütün davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, insanlara iyiliği emredip kendisini unutmayan, k...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hem okul ortamlarında hem de diğer değişik ortamlarda çocukların daha fazla bir arada olması, bulaşıcı hastalıklara davetiye çıkarıyor. Yüksek ateş, iştahsızlık, boğaz ve karın ağrısı, vücutta döküntü...
Yazar: Nesibe AYDIN
“Ebû Amr Süfyân İbni Abdullah (r.a.) şöyle dedi: ‘Yâ Rasûlallah! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim.’ dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.),...
Yazar: Halide YENEN