Namaz Mü'minin Mi'râcıdır
Namaz; Cenab-ı Hakk'ın divanına duruş¸ her türlü dünyevî duygu ve düşünceyi tekbir alırken elleri kulak hizasına kaldırarak elinin tersiyle bir nevi arkaya itiştir. Bu samimiyet ile başlayan namaz¸ kulun Allah'a en yakın olduğu zamandır. Onun için "Namaz mü'minin mîracıdır."1 buyrulmuştur. Mirac sırasında Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) nasıl ki¸ Allah yakınlığının son noktasını yaşamışsa¸ Müslüman için de namaz¸ Allah'la beraber olmanın yoludur.
Namaz¸ kalbin ve bedenin her türlü kirlerden¸ Müslümanın olumsuz duygu ve düşüncelerden temizlendiği bir rahmet suyudur. Bir hadiste Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): "Evinizin önünden akan bir nehir olsa¸ günde beş defa bu nehirde yıkansanız¸ üzerinizde kirden pastan hiç eser kalır mı? İşte beş vakit namaz böyledir¸ günahları siler süpürür."2 buyurulmuştur. Yani namaz insanın ruhunu yıkar¸ kalbini saf ve temiz hâle getirir.
Cenab-ı Hakk'ın büyük bir rahmet ve bereket iklimi olan namaz ibadeti için o manevî atmosfere girerken kalbî hazırlığımızı gözden geçirmek durumundayız.
Rabb'imiz "Secde et ve yaklaş!"3 buyuruyor. Bizim her secdemiz Cenab-ı Hakk'a yakınlığımızı artırmalı. Bizim toprakla olan temasımız¸ Rabb'imizin huzurunda eğilmemiz¸ yere kapanışımız manevî yücelişimiz olmalı.
Bir ayet-i kerimede;
"Namazı kıl. Muhakkak ki namaz¸ hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar."4 buyrulmuşken¸ namazlarımız bizi nefsanî heveslerden¸ şeytanî vesveselerden¸ ruhî alçaklıklardan kurtarıp¸ uruc ettirmeli. Namazımız miracımız olmalı.
Peygamberimiz (s.a.v.) kutsal Mirac yolculuğunda¸ Cenab-ı Allah'tan ümmetine¸ Hz. Musa (a.s.)'nın on emrine benzeyen on iki emri5¸ beş vakit namazı¸ Bakara Suresi'ni son iki ayetini¸ yani halk arasında "Âmenarrasûlü" olarak bilinen bölüm ve Allah'a şirk koşmanın dışında¸ büyük günahların affedileceği müjdesini getirmiştir.
Mirac denince şüphesiz akla gelen bir iki çağrışımdan biri¸ bu konuda Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in gösterdiği çağlar üstü örnek tavırdır. Bunu aktarmadan geçersek¸ Mirac'ın bize bıraktığı önemli bir dersi görmemiş ve almamış oluruz. "Semavî yolculuğun dönüşünde Rasûlullah (s.a.v.)¸ bu "gece yolculuğu/isrâ" sırasında ruhî-manevî alanda başından geçen durum ve olayları etrafındakilere anlattığında¸ kendisini dinleyenlerin ayrı ayrı tepkisi değişik şekiller altında tezahür etmiştir.
Bunların bazıları kendisini alaya almışlar ve ondan Kudüs şehrinin görünüş ve durumunu anlatmasını istemişlerdi. Diğer bir kısmı¸ günlerdir gelmesini bekledikleri ticaret kervanlarının şimdi nerede bulunduğunu söylemesini talep etmişlerdi. Bunlardan biri de Ebu Bekir'e koşmuş ve kendisine bu yeni¸ inanılması güç olayı haber vermek istemişti. Ancak bu mü'min¸ yüce şahsiyet bir an bile tereddüt etmeksizin: "Şahadet ederim ki¸ Muhammed (s.a.v.)'in söylediği her şey gerçektir¸ doğrudur." demiştir. İşte o günden itibaren Müslümanlar arasında Ebu Bekir¸ her devirde gıpta edilen "Sıddîk/Doğrulayan" lakabına nail oldu."6
Bizim de namazımız sadakatimizin simgesi¸ günde beş vaktin yanında nafile namazlarla birlikte sabah aydınlığımız¸ vakti değerlendirmemiz¸ akşamın karanlığını namazın nuruyla karşılamamız ve geceyi teheccüt namazıyla ışıtmamız; bütün hayatı namazla süslememiz gerektiği bilincini gönlümüze nakşeden şuurlu bir ibadetimiz olmalı.
"Mü'minin mi'racıdır kalbi huzûr ile namâz
Kıl huzûr ile namâzı sırr-ı isrâ andadır"
(Kalbi huzur ile kıldığımız ütün benliğimize sirayet eden namaz ibadeti¸ manevi bir yolculuk gibi insanı yücelere eriştirir. Miraç ve isranın sırları bütün namazın içinde gizlenmiştir. Bu hissiyat ile kılınan namaz Mü'minin miracıdır.)
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hutbeler adlı eserinin Kırk birinci Hutbe'sinde namaz hakkında şöyle buyurur:
"Namaz deyip de geçivermeyelim. Namaz Allah'ın emrettiği en mühim bir ibâdettir. Namaz hakkındaki emirler pek mühim; namaz kılmayanlar hakkındaki vaîdler çok şiddetlidir. Güzelce abdest alarak namazını kılan bir mü'min hakkında Allah'ın verilmiş sözü vardır. Allah onu cennete koyacaktır. Öyle ise Allah'ın emrini yerine getirmek¸ erkân ve âdâbına riâyetle güzelce namazını kılmak her mü'mine lâzımdır. Ana ve babaların çocuklarına namaz terbiyesi¸ Müslümanların birbirlerine namaz kılmayı tavsiye etmeleri¸ Cuma ve cemâate ehemmiyet vermeleri İslâmî vazîfelerdendir.
Bize bu kadar nimetler vermiş olan Allahu Teâlâ'nın azamet ve kibriyâsı nâmına yerlere secdeye kapanmak¸ kibirden ve hod-gâmlıktan sıyrılmak ve Allah'ın kullarına kardeşçe geçinmek için mü'minlerin cemâatlerine karşı pek kudsî bir vazîfe olduğunu unutmayınız. İnsanın kibrini kıran namaz¸ aynı zamanda insanın rûhuna öyle bir yükseklik verir ki bu i'til⸠en haşmetli hükümdarların huzûrunda bulunmak şerefinden daha yüksektir. Bunun içindir ki namaz¸ mü'minin mirâcıdır. Onu beşeriyet çukurundan arş-ı ahadiyyete çıkaran bir merdivendir. Namaz¸ zâhirde bilinmeyen bir haysiyetle Allah Teâlâ Hazretleri'ne ittisâldir. Hulâsa namazda bütün beşerî hayatın sûret ve merâtibi münderiçtir.
Allah'ın huzûrunda bulunmak¸ hazırlanmak¸ düşünmek¸ istemek¸ tekrar tekrar kalkmak¸ bükülmek¸ yerlere kapanmak¸ rahat edip oturmak¸ nihâyet selâm ve selâmetle bitirmek. Bu öyle bir hâldir ki insanı hayatın bütün kademelerinden geçirterek esrâr-ı vücûdu¸ dünya ve âhireti düşündürerek Cenâb-ı Allah ile mülâkat ettirir. Büyük bir iman ve sevapla yine evvelki âleme çevirir."7
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) namazın önemi hakkında şöyle buyurmuştur: "İman ile küfür arasındaki fark namazı terk etmektir."8 Kulun kıyamet günü¸ Allah haklarından ilk hesaba çekileceği ameli namaz¸ kul haklarından ise döktüğü kandır. Bu durumu açıklayan bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa¸ işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa¸ kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa¸ Azîz ve Celîl olan Rabbi: Kulumun nafile namazları var mı¸ bakınız?' der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir."9
Allah Rasûlü (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise¸ "Allah¸ beş vakit namazı (kullarına) farz kılmıştır. Kim abdesti güzelce alır¸ beş vakit namazı vaktinde kılar¸ rükûunu¸ secdesini ve huşûsunu tam yaparsa¸ bu kimseye Allah'ın onu bağışlayacağı (ve cennete koyacağına) dair ahdi (sözü) vardır. Namazlarını kılmayan kimseye ise Allah'ın bir sözü yoktur. Dilerse onu bağışlar (ve cennetine koyar)¸ dilerse ona azap eder."10 buyurmuştur. Kıldığımız namazların Allah'ın huzurunda meleklerin lehimize şahitlik yapacakları bir hadiste şöyle belirtilmiştir: "Birtakım melekler geceleyin¸ diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah'ın huzuruna çıkarlar. Allahu Teâl⸠kullarının hâlini çok iyi bildiği halde¸ meleklere: Kullarımı ne halde bıraktınız?' diye sorar.
Melekler: Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık.' derler."11 Bir kutsî hadiste Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Katımda da bir ahd (söz) yazdım ki¸ namazlarını vaktinde¸ doğru olarak kılanı cennete koyacağım. Beş vakit namazı kasten ve mazeretsiz terk eden için benim bir ahdim veya sözüm yoktur."12
Es-Seyyid H. Hamidettin Ateş Efendi'de namazın ahlakımızın ve şahsiyetimizin terakkisi için bir kutsî vesile olduğuna işareten şöyle buyurur:
"Namaz; yüzünü ve yönünü Mevlâ'ya dönmek¸ sırtını Rabb'ine dayamak ve böylece en sağlam kaleye sığınmaktır. O kaleye sığınan mü'min her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten korunmuş olur. Müslüman kardeşlerimiz namazlarına çok dikkat etmelidir. Zira kulun ilk olarak hesaba çekileceği ameli namaz olacaktır. Namaz¸ ciddiyetle ve ihlâslı bir şekilde ikame edilmelidir. Namaz¸ sadece¸ iftitah tekbiri¸ kıyam¸ kıraat¸ rükû¸ secde ve tahiyyattan müteşekkil birtakım hareketler bütünü olarak görülmemelidir. Var oluşumuzu anlamlandıran bu rahmet ve hikmet pınarından herkes nasiplenebilmelidir."13
Namazımızın manevi yüceliğimiz ve ahlakımızın güzelleşmesi¸ bizi yücelere ulaştırması için bir vesile olması temennisiyle şu iki rivayetle yazımızı tamamlayalım:
Anlatıldığına göre meşhur zahid Hatimi Esam¸ Âsım bin Yusuf' un ziyaretine gider. Asım Hatim'e sorar:
- Ya Hatim¸ namazını güzel kılar mısın? Hatim:
- Evet¸ der. Asım:
-Namazı nasıl kılıyorsun¸ bana anlat bakalım¸ der. Hatim şöyle anlatır:
- Namaz vakti yaklaşınca güzelce abdest alırım. Sonra namaz kılacağım yere gelirim¸ dikilirim¸ her uzvum karar ve sükûnet bulur. Kâbe'yi kaşım arasında¸ Makam-ı İbrahim'i tam göğsümde¸ Allahu Teâlâ'yı üzerimde ve kalbimdeki her şeyi de bilir kabul ederim. Sanki ayaklarım sıratın üstündedir. Sağımda cennet¸ solumda cehennem¸ arkamda ölüm meleği vardır. Kıldığım bu namazımı son namazım kabul ederim. İhsan duygusuyla tekbir alır¸ tefekkürle sureleri okur¸ tevazu ile rükûa varır¸ tazarru ile secde ederim. Kemâl ile oturur ümid hâliyle teşehhüdde bulunurum. Namazı böyle kılmaya devam için sabretmeye söz veririm."
Asım bunları duyunca: "Senin namazın böyle mi ya Hâtim?"der. O da:
"Evet¸ otuz seneden beri ben namazımı böyle kılarım." deyince Asım ağlar ve:
"Ben böyle hiç namaz kılmadım." der.14
İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Bir gün Mescid-i Nebi'den dışarı çıkarken kapıda şeytan (aleyhillane) ile karşılaştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) sordu:
- Seni buraya getiren sebep nedir? Şeytan:
- Beni buraya Allah gönderdi¸ dedi. Efendimiz:
- Niçin¸ diye sorunca şu karşılığı verdi:
-İstediğin soruyu bana sorman için.
İbn Abbas'ın rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.)'in ilk sorduğu şey¸ namazla ilgili oldu:
- Ey mel'un¸ ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?
- Ya Muhammed (s.a.v.)¸ beni bir sıtma tutar. Titrerim.
- Neden böyle olursun ya lâin?
- Çünkü bir kul¸ Allah (c.c.) için secde ederse bir derece yükselir.
- Peki¸ ümmetimi cemaatle namazdan niye men ediyorsun? Şeytan şu cevabı verdi:
- Ya Muhammed¸ ümmetin cemaatle namaz için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bir humma tutuyor ve onlar camiden dağılmadıkça bu hastalığım geçmiyor.
- Peki¸ ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
- O zaman bağlanırım. Ta¸ onlar iftar edinceye kadar.
- Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
- O zaman da çıldırırım.
- Peki¸ ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da eririm¸ tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
- Peki¸ ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
- Ha işte o zaman hâlim pek yaman olur. Sanki sadaka veren¸ bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:
- Neden öyle testereyle ikiye biçilirsin ya Ebâ Bürre?
Bunun üzerine iblis:
- Onu da anlatayım¸ dedikten sonra anlatmaya başladı:
- Çünkü sadakada 4 güzellik vardır. Şöyle ki:
1. Allahu Teâlâ (c.c.)¸ sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
2. O sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3. Allahu Teâlâ (c.c.)¸ onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar.
4. Allahu Teâlâ (c.c.)¸ belâyı¸ sıkıntıyı ve âhları ondan def eder.
Şeytan¸ insan tabiatına oburca yemek yemek suretiyle musallat olur. İnsan yemeyi-içmeyi azaltıp oburluğu bıraktığı takdirde¸ midesinin ve nefsinin şehvetini önlemiş olur. O zaman şeytan ona nüfuz imkânı bulamaz. Onu etkileyemez. Nefsin ıslahı baş vakit namazla olur.15
1. Hamdi Yazır¸ Hak Dini Kur'an Dili¸ IV¸ Yûnus Suresi 10. âyetin tefsiri.
2. Müslim¸ Mesacid¸ 283.
3. 96/Alâk¸ 19.
4. 29/Ankebût¸ 45.
5. 17/İsra¸ 23-39.
6. Muhammed Hamidullah¸ İslâm Peygamberi¸ (Çev.: Salih Tuğ)¸ İstanbul 1980¸ I¸ 157-158.
7. Şeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler¸ Prof. Dr. Mehmet Akkuş - Prof. Dr. Ali Yılmaz¸ İstanbul 1996¸ 41. Hutbe¸ s. 129.
8. Tirmizî¸ İman¸ 9.
9. Tirmizî¸ Mevâkît¸ 188.
10. EbûDâvûd¸ Salât¸ 9; İbnMâce¸ Salât¸ 94.
11. Buharî¸ Mevâkît¸ 16.
12. İbnMâce¸ İkametu's-Salat¸ 1403.
13. H. Hamidettin Ateş Efendi 13.12.2013 tarihli hutbeden.
14. Ruhu'l-Beyan¸ c. 1¸ s. 149
15. Ruhu'l-Beyan¸ c. 1¸ s¸ 73.
Musa TEKTAŞ
Yazarİslâm tasavvufunda asıl amaç, Allah’a ulaşmaktır. Bu hedefe varabilmek için dünyevî bağlardan, aşırı mal sevgisinden ve en nihâyetinde kendi varlığından geçmek gerekmektedir. Bu süreci gerçekleştirebi...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvuf ehli; gayret, nusret ve ilâhî lütufla bazı mertebelere ulaşır. Bunlardan âbidler, zâhidler ve ârifler kâbiliyet ve mertebeleri yönüyle farklı konumlarda değerlendirilirler. Âbidler çok ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
İnsanoğlu bu fânî âlemde hep bir arayış içerisinde hayatını devam ettirir. Arayan aslında bir yitiğini bulmak üzere yaşamaktadır. “İnsanın yitiği nedir?” diye sorulacak olursa; verilecek cevap; ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Doğunca ağlar amaÇocuklar ağlamasınDayanmaz baba anaÇocuklar ağlamasın.Çocuk masum her dindeDün de öyle bugün deKudüs'te Filistin'deÇocuklar ağlamasınÇocuk dünyanın gülüEvimizin bülbülüKalem taşısın e...
Yazar: Musa TEKTAŞ