Hz. Süleyman (a.s.)'dan Karınca Mesajı
Hayat düsturumuz Kur'ân¸ bize Hz. Süleyman Peygamber'den bahsederken onun hayatından çok önemli kesitler sunar. Kur'ân'a göre Hz. Süleyman (a.s.)¸ sultan peygamberdir. Hikmet ve adaletiyle cihâna hükmetmiş hikmet babası bir peygamber. İnsanlar¸ cinler¸ kuşlar ve hatta rüzgâr emrine verilmiş bir peygamber. Kuş dili başta olmak üzere hayvanların dilini anlayabilen bir peygamber. Şimdi onun hayatından bazı kesitleri¸ bize yönelik mesajlarıyla hatırlayalım:
"Süleyman Davud'a vâris oldu: 'Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.' dedi.
Süleyman'ın cinlerden¸ insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.
Sonunda¸ karıncaların bulunduğu vâdiye geldiklerinde bir karınca: 'Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin¸ Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin.' dedi.
Süleyman¸ onun sözüne hafifçe güldü ve: 'Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde¸ hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle¸ beni iyi kullarının arasına koy.' dedi."1
Âyetler¸ Hz. Süleyman (a.s.)'a pek çok nimetlerin verildiğini hatırlatıyor. Süleyman (a.s.) bu nimetleri kendisine bahşedenin Yüce Allah olduğunu itiraf ediyor ve O'na şükretmesinin gereğini dile getiriyor. O nâil olduğu bunca nimet ve saltanata rağmen asl⸠"Ben kazandım¸ ben elde ettim¸ babamdan atamdan kaldı." demiyor¸ büyüklüğüne yakışan bir tevâzu ile¸ "Bize verildi¸ bize lütfedildi" diyor.
Bu nimetlerden kuş dili ve diğer hayvanların dilini bilmesi¸ cin¸ insan ve kuşlardan bir ordunun emrine sunulması burada özellikle zikredilmiştir.
Kur'ân'ın¸ Karınca Vadisi'nden ordusuyla geçerken Hz. Süleyman (a.s.)'ın bir karıncanın sözlerini anlaması ve buna gülmesinin söz konusu edilmesi oldukça dikkat çekicidir. Buna göre¸ gereksiz yere karıncayı bile ezmek ve incitmek doğru değildir. Nitekim bir hadiste anlatıldığına göre: "Bir peygamber karınca yuvası üzerinde uyumuş¸ uykuda kendisini bir karınca ısırdı diye¸ emretmiş yuvayı yaktırmıştı. Bunun üzerine Yüce Allah onu¸ "Demek sen tesbih eden bir topluluğu hem de yakarak yok ettin öyle mi?' diye uyarmıştır."2
Hulûsi Efendi (k.s.) bir defasında dostları ile kendi bahçelerinde sohbet ederken şöyle buyurur:
- Çaylarınızı bitirin¸ sizlerle Tâceddin-i Velî Hazretlerini ziyaret edelim. Bir beyitimizde samimi bir gönülle biz şöyle demişiz:
"Her veliyullah cemâlullaha bir âyinedir
Hem musaffâ dilleri Hakk sırrına gencînedir"
Hep birlikte hazîrenin başına ziyârete giderler. Hulûsi Efendi (k.s.):
"Evliyaullahtan Kutbu'l-muhakkikîn Es-Seyyid Eş-Şeyh İbrâhim Tâceddîn-i Velî ve oğlu Ali kuddise sırruhu'l-celî hazretleri ve civarında medfûn olan zevâtın rûhu için el-fâtiha!" der.
Sonra bir dostunun defterine şu ibareyi yazar:
"Ey zâir; Taceddîn-i Velî Hazretleri¸ ömrü boyunca Allah için mahlûkata hürmet ve şefkat etmiş ve bir karıncanın bile gönlünü incitmemiştir. Bu ulu kişinin toprağına saygı göster¸ hürmet et."
Karınca ki¸ ilk etapta insana doğrudan bir faydası olmayan küçücük bir hayvandır. Ancak o da varlıklar âleminde boşuna yaratılmamıştır. Cüssesinin küçüklüğüne rağmen¸ çalışkanlıkta örnek oluşu yaratılış hikmetlerinden sadece biridir. Yüce Yaratıcı¸ her şekilde çok çeşitli ve farklı varlıklar yaratarak erişilmez kudretini göstermiştir. Aslında her varlık¸ O'nun varlığının ve eşsiz kudretinin delillerindendir. Karınca da onlardan sadece biridir.
Hulûsi Efendi (k.s.) Hazretleri'nin de bulunduğu bir sohbet ortamında¸ Kanunî Sultan Süleyman ve karıncayla ilgili şu meşhur hadise sık sık anlatılır: "Hz. Süleyman (a.s.) ile aynı adı taşıyan Kanunî Sultan Süleyman'ın saraydaki meyve ağaçlarına karıncalar musallat olur¸ bahçıvanlar onların itlâf edilmesinin gerekli olduğunu söyleyince Sultan¸ zamanın şeyhülislamı Ebu's-Suûd Efendi'ye bir sormayı ister ve konunun nârinliği sebebiyle şöyle ince bir beyitle meseleyi Şeyhülislam'a sorar:
"Dırahta ger ziyân etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?"
Ebu's-Suûd Efendi'nin cevabı da ince ve hikmetlidir:
"Yarın Hakk'ın dîvânına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca."
Aslında bu bakış açısı karıncanın şahsında tüm varlıklaradır. İman adamı¸ yaratılan tüm her şeyi Yaratan'dan dolayı sever ve onun varlığını korur. Zira kâinatta hiçbir şey hikmetsiz¸ anlamsız ve boşuna yaratılmamıştır. Yüce Allah'ın geniş arzında her varlığa yer vardır. Önemli olan¸ her şeyi yerli yerine koyabilmek ve yerindeki hikmeti görebilmektir.
Elbette bu varlıklar dünyasında insanın çok daha ayrı ve özel yeri vardır. Zira o¸ yeryüzünün halîfesidir ve kâinatta her şey insan için yaratılmış ve onun emrine sunulmuştur. Her şey insan için¸ insan da Rabb'i için¸ O'nu tanımak ve O'na kulluk yapmak için yaratılmıştır. Bu sebeple insanın da saygınlığı vardır. Bunun için insanın yaşama hakkı en temel ve en başta gelen haklarındandır. Ne var ki¸ bugün karıncayı bile gereksiz yere incitmemeyi emreden bir dinin müntesibleri Müslümanlar¸ acımasızca birbirlerini öldürebiliyorlar!
Yine bu kıssadan¸ yolculuk yapanların yol üzerinde bulunan varlıklara zarar vermemek için dikkatli olmaları; tedbir alabilecek durumda olanların da zarar görmemek için tedbir almalarının gereği çıkar. Bu yüzden karınca "Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin." demiştir. Çünkü inanan insanlar¸ göz göre göre varlıklara zarar vermezler.
Karıncanın bu sözleri karşısında Hz. Süleyman (a.s.)'ın gülmesi¸ onun konuşmasına ve tedbirli davranmasına olan hayretinden ve Rabb'inin kendisine bahşettiği bu saltanatın büyüklüğünden¸ karıncayı anlayabilme nimetinin kendisine bahşedilmesinden duyduğu sevinçten olsa gerekir.
Hz. Süleyman (a.s.)'ın duâsında anne babasını hatırlaması¸ Rabb'ine lâyığı ile şükredebilmeyi istemesi ve sâlihlerin arasına katması için O'ndan yardım dilemesi de oldukça dikkat çekicidir. Demek ki insan¸ ameline güvenmemeli¸ Rabb'inin rahmetini istemeli ve o rahmete lâyık olmaya gayret etmelidir.
Âyetler¸ karınca ve diğer varlıkların da dilleri olduğuna¸ onların da bir arada yaşarken bir kısım kurallara göre hareket ettiğine işaret etmektedir. Nitekim âyetler¸ hayvanların da ümmet olduğuna vurgu yapmaktadır. İnsanlara düşen¸ bu gözle hayvanları incelemeleri ve onlardan ibretler almalarıdır.
Yüce Rabb'imizin¸ insanlar yanında cinleri¸ kuşları ve rüzgârı Süleyman Peygamber'inin emrine musahhar kılması üzerinde durulup düşünülmesi gereken bir husustur. Meşrû şartlar içerisinde¸ Süleyman gibi olunursa bu ve diğer varlıkların bizim emrimize verilebileceğine işaret etmektedir. Araştırmacılar bunun için araştırmalar yapmalıdırlar.
Kur'ân-ı Kerim¸ Hz. Süleyman (a.s.)'ın ayakta vefat edişinden bahseder:
"Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman¸ ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere fark ettirdi. O¸ ölü olarak yere düşünce¸ ortaya çıktı ki¸ şâyet cinler görülmeyeni bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı."3
Buna göre Süleyman olanlar¸ onun izinde olanlar ayakta ölürler. Yani ölene kadar hayır işlerinde çalışırlar. Bu ruha sahip olanların hayat felsefesinde hayırlı işlerden¸ sâlih amellerden emekli olma yoktur. Onlar¸ hayırlı bir işte yorulur¸ bir başka hayırlı işte dinlenirler. Tıpkı Rabb'imizin buyurduğu gibi: "Hayırlı bir işte yorul¸ bir başka hayırlı işe doğrul. Ama hep Rabb'in rızasında yoğrul!"4 Nitekim Hz. Süleyman (a.s.) da âhir ömrüne rağmen¸ hayırlı işlerde bulunmaya devam etmiş ve ecel kendisini aktif bir eylemin içerisinde bulmuştur.
Hulûsi Efendi (k.s.)¸ Hutbeler adlı eserinde olgun bir mü'minin özelliklerinden bahsederken mü'min olmanın sadece namaz kılmak¸ oruç tutmaktan ibaret olmadığını¸ bunların yanında herkesin hayır ve iyiliği için çalışmakla ancak olgun mü'min olunabileceğini şu şekilde izah eder:
"Evet¸ tam ve olgun bir mü'min olabilmek için sadece; !Allah'a¸ Peygambere¸ kitaba inandım.' demek¸ namaz kılıp; oruç tutmak kâfi değildir. Belki¸ iman husûsunda şek ve tereddüd perdelerini yırtan bir yakîn-i tâm içinde bulunmak¸ sarsılmaz bir imana sahib olmak¸ Allah'ın emrettiği vechile ibâdetlerini yapmak¸ ahlâkî ve ictimâî vazifelerine sadık kalmak lazımdır.
Düşündükleri dâimâ hayırdır. Kendisini hey'et-i ictimâiyyenin bir uzvu bilir. Menfaatını umûmun menfaatinde¸ zararını da umûmun zararında görür. Menfaatını başkalarının zararında aramaz. Herkesin hayrına ve iyiliğine çalışır. Kendisine yapıldığını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. Kendisi için sevdiği¸ arzu eylediği iyi şeyleri başkaları için de ister."5
Bizim Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Süleyman (a.s.) da âhir ömrüne rağmen¸ hayırlı işlerde bulunmaya devam etmiştir. O¸ ömrünün son günlerinde hasta yatağındadır¸ ancak ateşli hastalığı sırasında her kendine gelişinde "Namaz vakti olduysa beni kaldırın namazımı kılayım." buyurmuş¸ uyanık olduğu zamanları ümmetini en temel konularda uyarmaya ve onlara nasîhat etmeye devam etmiş; Suriye üzerine göndermek için hazırladığı büyük ordunun yola çıkıp çıkmadığını "Üsame Ordusu yola çıktı mı?" sözleriyle merakını dile getirmiştir.
Yine âyet bize¸ cinler de dâhil Yüce Allah'ın bildirmediği hâlde hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini öğretiyor. Çünkü şâyet cinler¸ geleceği bilselerdi¸ yanlarında ayakta dikilen Hz. Süleyman (a.s.)'ın vefat ettiğini bilirler ve ona göre hareket ederlerdi. Ama onlar bunu bilemediler¸ ta ki küçük bir kurt onun dayandığı bastonu kemirip düşürünceye kadar. Evet¸ cinler yaratılışları ve kendilerine sunulan bazı özel imkânlar sebebiyle¸ insanlardan farklı şeyleri bilebilirler; ancak onlar da gaybı bilemezler.
"Gaybın anahtarları O'nun katındadır¸ onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı¸ yerin karanlıklarında olan taneyi¸ yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir."6
"Kıyâmet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir¸ rahimlerde bulunanı O bilir¸ kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir¸ her şeyden haberdardır."7
Süleyman Peygambere ve onun izinde gidenlere selam olsun!
Dipnot
Ali AKPINAR
Yazarİslâm, madde ile mânâyı birlikte ele alır. İnsan beden ve ruhtan oluşmuştur. Yüce Yaratıcı, ilk insanı çamurdan önce bedenini yaratmış, ardından ona ruh vermiştir. Yani insanın maddesi önce şekillenmi...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Allah’ın son kitabı Kur’ân-ı Kerim, bütün zamanlara ve bütün coğrafyalara gelmiş bir kitaptır. O’nun son peygamberi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık emeğinin sonlarına doğru gerçekleştir...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Yaratıcı insanlığa “Âdemoğulları!” diye seslendiği gibi, size de “İsrâîloğulları!” diye seslenmişti. İnsanlığa “Âdemoğulları!” diye seslenirken, “Ey insanlık siz Âdem Peygamber’in evlâtlarısınız,...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Allah’ın son mesajı Kur’ân ve son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) ile bir kez daha yenilediği İslâm dini, bütün zamanları ve bütün coğrafyaları kuşatan evrensel bir dindir. Onun kitabı ve Peygam...
Yazar: Ali AKPINAR