HERŞEY MERKEZİNDE VE ÖLÇÜLÜ
Her şeye kadir olan Cenab-ı Allah; evrende yarattığı her varlığı belirli bir ölçü ve nizam içerisinde özenle yaratmıştır. Bu sebepledir ki, Allah’ın yarattığı varlıklarda âhenk, güzellik, ölçü, uyum ve denge vardır. Bu konuda Yüce Rabb’imiz Kamer Sures’inin 49. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” Gerçekten Allah’ın kudreti bilmesi ve dilemesi ile yaratılan her şey hakikatin bir ifadesidir. Bu kadar varlığın kaos olmadan bir denge içindeki seyri ancak ilahi kuvvet sahibi Allah’ın eseridir. Akıl sahiplerinin böylece yaratılıştaki ince hikmet ve gerçekleri kavraması kendine düşen kulluk vazifesini yapması bizlere ilahi emirdir. Dergi konumuzla ilgili bir menkıbe nakledelim: Muslihuddîn Mûsâ Efendi, Koca Mustafa Paşa’daki bir tekkede şeyhlik yapan Sünbül Sinân Hazretleri’nin şöhretini işitir. Fakat bazı kimselerin onun hakkında yaptıkları dedikodular sebebiyle, bir türlü gidip sohbetine katılamamıştır. Bir gün rüyasından Sünbül Efendi’nin, kendi evine geldiğini görür. Sünbül Efendi’yi içeri koymamak için hanımı ile kapının arkasına pek çok eşya dayarlar fakat Sünbül Efendi kapıyı zorlayınca, kapı arkasına kadar açılır. Bu sırada uyanan Muslihuddîn Mûsâ Efendi, yaptığı hatayı anlar ve sabahleyin Sünbül Sinân Hazretleri’nin huzuruna gitmeye karar verir. Sabahleyin Sünbül Sinân Hazretleri’nin camisine gidip vaaz ettiği kürsînin arkasına o görmeden oturur. Sünbül Sinân, vaaz u nasihat esnasında Tâhâ Suresi’nin bazı âyet-i kerimelerini tefsire başlar. Tefsirden sonra; “Ey cemâat! Bu tefsirimi siz anladınız. Hatta Muslihuddîn Mûsâ Efendi de anladı.” buyurur. Sonra aynı âyet-i kerimeleri daha yüksek mânâlar vererek tefsir ettikten sonra tekrar; “Ey cemâat! Bu tefsirimi siz anlamadınız, Muslihuddîn Mûsâ Efendi de anlamadı.” buyurur. Vaaz biter, namaz kılınır, herkes camiden çıkar. Sadece Sünbül Efendi kalınca, Mûsâ Efendi huzuruna varıp elini öptükten sonra af diler. Sünbül Efendi de: “Ey Muslihuddîn Mûsâ Efendi! Biz seni genç ve kuvvetli bir kimse sanırdık. Akşam bizi kapıdan içeri sokmamak için gösterdiğiniz gayrete ne dersiniz?” buyurunca, Muslihuddîn Mûsâ Efendi iyice şaşırır. Pek çok özürler dileyerek ağlamaya başlar, affının kabulü ve talebeliğe alınması için istekte bulunur. Sünbül Efendi, onu kabul ettiğini, dergâhta hizmete başlamasını söyledikten sonra; “Artık Allahu Teâlâ’nın zâtı ve sıfatları hakkında mârifet sahibi olmak zamanıdır.” buyurur. Bundan sonra Muslihuddîn Mûsâ Efendi her gün Sünbül Sinân’ın dergâhına gelip, ondan ders almaya ve hizmete başlar. Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Muslihuddîn Mûsâ Efendi’ye; “Hâşâ, âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?” diye sordu. Mûsâ Efendi; “ Hâşa, bu mümkün değil! Ama mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir tatlı nizam içinde ki, buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez.” dedi. Sünbül Efendi bu cevap üzerine; “Aferin Mûsâ Efendi! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddîn olsun.” dedi. Böylece Mûsâ Efendi, Merkez Efendi ismiyle meşhur olur. Başkalarının da hukukuna riayet ederek âlemin nizamını ibret nazarıyla seyredip bundan dersler alalım. Selam ile…
Bekir AYDOĞAN
YazarVakfımız tarafından 30 Temmuz 2016 tarihinde tertip edilecek olan "Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Anma Merasimi'nden" gayemiz; bu büyük zatları anmak¸ anlamak seven gönülleri Darende'de toplamak¸ bir a...
Yazar: Kemal DEMİR
Sözlüklerde bir sanat dalı olarak tezhip; “altınlamak” olarak geçmektedir. Bu sanatla iştigal edenlere müzehhib/müzehhibe adı verilmektedir. Bu tezyinî sanatımız icra edilirken, desenler ve motiflerle...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Kalem’e yemin eden Yüce Rabbimiz; yazı sanatını bütün sanatlardan üstün kılmış, Kur’an-ı Kerim’in muhafazasını da dünya tarihinde pek mühim bir suretle yazı sanatının baş tacı etmiştir. Fânî ömrün geç...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Sultan II. Selim, Kanûnî Sultan Süleyman’ın Zigetvar Seferi sırasında vefat etmesi üzerine on birinci Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmıştır. Saltanatının ilk yıllarında, Avusturya ve İran ile sulh ...
Yazar: Bekir AYDOĞAN