SEMERKANT

Adını duyar duymaz kalbimde bir ısınma İstanbul’um bunu duyunca sakın alınma İpek Yolu ortasında yükselen bir cennet Zenginliği rızkın onda dokuzu ticaret Devâsâ eserleri¸ İslâm mîmaârîsinin Hayranlıkla dolarak medhallerinden girin Eski Roma kadar kadîm bir şehir Semerkant Orta Asya’da sahrâ ortasında vâhâ kent Gezip görenler orda¸ zaman durmuş sanıyor İki bin yedi yüz yıllık tarihe kanıyor İslâm medeniyetinin on şehrinden biri Emîr Timur tarafından yapılmış taht şehri Tarih boyunca cezbetmiş nice cihangîri Yakılıp yıkılsa da külünden kaknüs gibi… Türbeler¸ medreseler¸ câmiler ihtişamlı Nice saltanatlar sönüp gitmiş¸ gün akşamlı Maveraünnehir’den doğan İslâm güneşi Buhârî ile birlikte bulunmaz bir eşi Uluğ Bey’in orada kurduğu rasathâne Kendi çağı içinde yeryüzünde bir tâne Çağları aşarak bugüne gelen yapılar Girildiğinde cennete götüren kapılar Semerkant bir ilim¸ irfan¸ hikmet¸ sanat şehri Medâr-ı iftihârımız maneviyat şehri Çağ¸ İslâm’ın yeniden dirilişine gebe Nur topu bir doğum olacak¸ hani ya ebe?