ZULÜM HADDİ AŞMAKTIR
"İnsanla diğer insanlar arasındaki zulüm¸ geniş
bir anlam alanına sahiptir. Zaten zulüm denince
ilk olarak insanların birbirlerine karşı olan
hareketlerindeki yanlış¸ kötü ve zararlı davranışlar
gelmekte; bunların işlenmemesi istenmiş ve
işleyenler tenkit edilmiştir."
Kur'ân'ın üzerinde önemle durduğu kavramların başında gelen zulüm¸ sözlükte "bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak¸ hakkını eksiltmek¸ hakkını vermemek¸ noksan yapmak¸ haddi/sınırı aşmak¸ yoldan sapmak¸ men etmek¸ yapılmaması gereken bir davranışta bulunmak" gibi anlamlara gelir.
Kur'ânî terminolojide ise zulüm¸ "Kur'ân'ın emir ve yasaklarına uygun olmayan her şey¸ Allah'ın koyduğu sınırları/kuralları (hududullah) aşmak¸ haktan batıla sapmak¸ adaletsizlik¸ haksızlık" gibi anlamlara gelir.
Zulmün¸ çoğulu zulümattır; zıddı ise nur¸ aydınlık ve adalettir.
Zulüm kavramı¸ İslâm öncesi toplumda insanî ilişkilerde her türlü olumsuz söz¸ fiil ve davranışları ifade etmekte kullanılmıştır. Kur'ân'da ise bu kavram insanlar arasındaki olumsuz ilişkiyi ifade etmekle birlikte¸ daha çok Allah'a karşı görevlerde inkâr ve isyan olan söz¸ fiil ve davranışları ifade eder.
Kur'ân'da zulüm kavramı 58 sûrede¸ 266 âyet-i kerimede¸ 289 defa geçmiş; şirk¸ küfür¸ nifak¸ günah¸ insanlara yapılan haksız muamele¸ noksan yapmak¸ azap¸ işkence¸ insan öldürmek¸ hırsızlık¸ zarar vermek¸ haksızlık etmek¸ nefse zarar vermek¸ insanlara eziyet etmek vb. ilâhî iradeye ters düşen her türlü inanç¸ söz¸ fiil ve davranışlar anlamında kullanılmıştır.
Zulüm kavramı Kur'ân'da tamamen olumsuz bir anlamı ifade etmektedir. En büyüğünden en küçüğüne kadar her türlü günahı/haramı işlemek¸ Allah'a karşı isyan ve itaatsizlik zulümdür. Allah'a şirk koşmak¸ Allah'ın âyetlerini yalanlamak¸ içki¸ kumar¸ zina¸ hırsızlık vb. fiiller zulüm olduğu gibi¸ namaz kılmamak¸ mazeretsiz oruç tutmamak gibi ibadetleri terk etmek¸ işlenen günahlara tevbe etmemek gibi pek çok günah/haram zulüm kapsamına girer. En büyük zulüm ise şirktir¸ zira şirk Rabbimizin asla bağışlamayacağı en büyük günahtır.
Zulüm üç kısımdır:
İnsanın Allah'a karşı işlediği zulüm:
Bu zulüm şirk ve küfürdür: "İmân edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya¸ işte korkudan emin olmak onların hakkıdır ve doğru yolu bulanlar da onlardır."[1] âyeti inince¸ ashab-ı kiramdan (r.a.) bazıları bu âyette geçen "İmâna zulüm karıştırma" ifadesini Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)'e gelerek "Hangimiz nefislerine zulmetmez?" diye sordular. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz ki¸ şirk büyük bir zulümdür."[2] âyetini okumuştur.[3] Söz konusu ayette geçen zulüm kelimesinden şirk kastedilmiştir.
Yine konuyla ilgili bir âyette¸ "Allah¸ iman edenlerin velîsidir. Onları zulümat (karanlık)tan nura çıkarır. Küfredenlerin velîsi ise tağuttur. O (tağut) da kendilerini nurdan ayırıp¸ zulümata/karanlığa çıkarır. İşte onlar cehennemliklerdir ve orada ebedî olarak kalırlar." buyrulmuş; ayette geçen "zulümat"tan maksadın inkâr/küfür olduğu ifade edilmiştir.[4]
Yüce Allah'ın varlığını¸ birliğini inkâr etmek zulüm olduğu gibi¸ imân esaslarından herhangi birini inkâr etmek de zulüm ve küfürdür. Bütün bu hususlarla ilgili çeşitli âyetler vardır: "Onlardan her kim¸ Allah'ın ilâhlığını inkâr ederek¸ İlâh o değil¸ benim!' derse¸ biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz¸ zalimlere böyle ceza veririz!"[5]
Bu âyette¸ Yüce Allah'ın ilâhlığını inkâr ederek¸ ilâhlık iddiasında bulunanların durumu dile getirilmiştir. Nemrud'un Allah'ın varlığını inkâr etmenin neticesinde¸ düştüğü küfür ve zulmünü haber veren bir âyetin meâli de şöyledir: "Allah¸ kendisine hükümdarlık verdi diye¸ Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim¸ ona: Benim Rabbim odur ki¸ hem diriltir¸ hem öldürür' dediği zaman¸ Nemrud: Ben de diriltir ve öldürürüm' demişti. İbrahim: Rabbim¸ güneşi doğudan getiriyor¸ haydi sen onu batıdan getir!' deyince inkâr eden o kimse şaşırıp kaldı. Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez."[6]
İsrâiloğullarının¸ Musa (a.s.)'nın sözünü dinlemeyerek buzağıya tapmalarının zulüm olduğu hususunda da¸ Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Musa ile kırk gece için sözleşmiştik¸ sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Kendinize böylece zulmediyordunuz."[7]
Kur'ân'da¸ Allah'ın âyetlerini inkâr etmek ve Allah'ın daha önce indirdiği vahiyleri değiştirmek de zulüm olarak haber verilmiştir: "Âyetlerimizi yalanlayanlar ve kendilerine de zulmeden topluluğun durumu ne kötüdür!"[8]
"Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman¸ onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana (bunu) unutturursa¸ hatırladıktan sonra hemen kalk¸ zalimler topluluğuyla oturma!"[9]
Peygamberliğe ve peygamberlere inanmamak da zulümdür: "Şüphesiz ki¸ onlara kendi içlerinden bir elçi geldi¸ fakat onlar o elçiyi yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken¸ azabımız onları yakalayıverdi."[10]
"Biz onların¸ seni dinlerken ne sebeple dinlediklerini¸ kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zalimlerin: 'Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!' dediklerini gayet iyi biliyoruz."[11]
"Nuh kavmini de peygamberleri yalanladıkları vakit onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere acı bir azap hazırladık."[12]
İnsanlar arasındaki zulüm:
İnsanın diğer insanlara karşı işledikleri suçlar¸ günahlar/haramlar ve haksızlıklar bu zulüm kapsamındadır.
İnsanla diğer insanlar arasındaki zulüm¸ geniş bir anlam alanına sahiptir. Zaten zulüm denince ilk olarak insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış¸ kötü ve zararlı davranışlar gelmekte; bunların işlenmemesi istenmiş ve işleyenler tenkit edilmiştir.
Bu zulüm kapsamına giren belli başlı günahlara/haramlara şunları örnek verebiliriz: Adam öldürmek¸ hırsızlık yapmak¸ zina yapmak¸ gıybet/dedikodu yapmak¸ yalan söylemek¸ yalancı şahitlik¸ iftira atmak¸ faiz yemek gibi.
İnsanın kendi nefsine zulmetmesi:
"Nefse zulüm"; bir insanın dünya veya âhirette kendisine zarar verecek inanca sahip olması¸ söz¸ fiil ve davranışlarda bulunmasıdır. Küçük-büyük¸ kişinin kendisine veya başkalarına yönelik bütün günah¸ söz¸ fiil ve davranışları nefse zulümdür.
"Nefsine zulmeden"; kötülükleri iyiliklerinden fazla olan¸ büyük günah işleyip tevbe etmeden ölen¸ inkâr etmeksizin nimetlere nankörlük eden¸ helal-haram demeden mal kazanan¸ ibadetlerini gafletle yapan¸ Kur'ân'ı okuyup onunla amel etmeyen¸ amelinde kusuru olan¸ emir ve yasaklara uymayan kimsedir¸ şeklinde tanımlanmıştır.
"Nefse zulüm" ifadesi Kur'ân'da 29 defa geçmektedir. İnkâr etmek¸ nifak/ikiyüzlülük¸ Allah'a ortak koşmak¸ günah olan ve nefse zarar veren söz¸ fiil ve davranışlar¸ ilahî sınırları çiğnemek¸ İslâm'ın emir ve yasaklarına uymamak nefse zulümdür.
Kâfir¸ münâfık ve müşrikler¸ inkâr¸ nifak¸ şirk ve isyan sebebiyle nefislerine zulmettikleri gibi¸ müminler de Allah'ın emirlerine ve hükümlerine ve Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)'in sünnetlerine uymadıkları/ihmal ettikleri¸ günah/haram olan söz¸ fiil ve davranışlarda bulundukları zaman nefislerine zulmetmiş olurlar. Her günahın ve kötülüğün cezasını kişinin kendisi çeker. Namaz kılmayan¸ oruç tutmayan¸ yalan söyleyen insan¸ nefsine zulmetmiş olur.
Hadislerde de zulümle ilgili olarak; Cenab-ı Hakk'ın kullarına asla zulmedici olmadığı¸ zulmün¸ sahibi için kıyamet günü çeşitli azaplara sebep olacağı¸ Allah'ın zulmeden kimseye çok çetin ve amansız davranacağı zulme uğrayan mazlumun duasının/bedduasının kabul olacağı¸ Müslüman'ın zulmedici olmadığı¸ emniyet/güven sahibi bir vasfa sahip olduğu bildirilmiştir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) de¸ dünya hayatında insanlara zulmeden kimsenin¸ zulmeden kişiyi ahirette iflasa götüreceğini bildirmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) bir gün¸ "Müflis kimdir¸ biliyor musunuz?" diye sormuştur. Orada hazır bulunan ashâb: "Bizce müflis¸ parası olmayan ve malı bulunmayandır." deyince¸ Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etmiştir: "Ümmetimden müflis¸ kıyamet günü namaz¸ oruç ve zekât sevabıyla ve amel defterine 'şuna sövdü¸ buna zina iftirası yaptı¸ şunun malını yedi¸ bunun kanını döktü¸ şunu dövdü.' diye yazılmış olarak gelen kimsedir. Onun hasenatının sevabından hak sahibi olan diğer kimselere verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce ibadet ve iyiliklerinin sevabı tükenirse¸ alacaklıların günahlarından alınıp o kimsenin üzerine günahları yüklenir. Sonra¸ günahını yüklendiği kimselerin günahları ile birlikte cehenneme atılır."[13]
Yine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) dualarında¸ zulmetmekten ve zulmedici olmaktan Allah'a sığınmış¸ zulmün ne kadar kötü bir vasıf/huy olduğunu ifade etmiştir.
[1] 6/En'âm¸ 82
[2] 31/Lokman¸ 13
[3] Buharî¸ İman¸ 23; Müslim¸ İman¸ 56
[4] 2/Bakara¸ 257
[5] 21/Enbiy⸠29
[6] 2/Bakara¸ 258
[7] 2/Bakara¸ 51¸ 92
[8] 7/A'râf¸ 162¸ 177; 11/Hud¸ 59-60
[9] 6/En'âm¸ 68
[10] 16/Nahl¸ 113
[11] 17/İsr⸠47
[12] 25/Furkan¸ 37
[13] Müslim¸ Birr¸ 60; Tirmizî¸ Kıyamet¸ 2; Ahmed b. Hanbel¸ Müsned¸ II/ 303¸ IV/372
Mehmet DERE
YazarDinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Şehidler; ahirette peygamberler ve sıddıklarla beraber olacaklardır.[6]Şehidler¸ Allah katında yaşamakta ve O'nun nimetleriyle rızıklanmaktadırlar. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle a...
Yazar: Mehmet DERE
"Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de mübarek hayatı boyunca gençliğe her alanda gereken önemi fazlasıyla vermiş¸ İslâm'ı tebliğ ederken toplumun yeniliklere açık¸ idealist ve enerj...
Yazar: Mehmet DERE