ZENGİNLİK MUTLULUK MUDUR?
Son yıllarda mutlu olmak için zenginliğin şart sayıldığı¸ mutlulukla zengin olmanın ayrılmaz bir bütün olduğu şeklinde bir inanışın yaygınlaştığı görülüyor. Yani zengin olununca mutlu olunur¸ mutluluk için zenginlik gerekir gibi bir düşünce toplumu sarmış durumda. Hâlbuki gerçek böyle değildir.
Son yıllarda mutlu olmak için zenginliğin şart sayıldığı¸ mutlulukla zengin olmanın ayrılmaz bir bütün olduğu şeklinde bir inanışın yaygınlaştığı görülüyor. Yani zengin olununca mutlu olunur¸ mutluluk için zenginlik gerekir gibi bir düşünce toplumu sarmış durumda. Hâlbuki gerçek böyle değildir.
Yalnız evli çiftlerin temel ihtiyaçlarını zahmetsiz gidermeleri¸ maddî yetersizlikten sıkıntıya düşmemeleri evliliğin iyi gitmesi için gerektiği bir gerçektir. Bugün geçimsiz ve uyumsuz çiftlerin birçoğunun temelinde ekonomik sıkıntıların yattığı doğrudur.
Bu yüzden evini geçindirecek¸ merde ve namerde muhtaç olmayacak kadar ailenin geliri olması gerekir.
Ancak maddî ihtiyaçların sonunun olmadığı bilinmelidir. Muhakkak bu yönden kendimizden yoksul olanlara bakmalı¸ kanaatkârlığı itiyat haline getirmeliyiz. Yoksa ihtiyaçlar bitmez ve doyumsuzluk mutsuzluğa davetiye çıkarır.
İnanın dar bir gelire sahip olmalarına rağmen gönül huzuru ve karşılıklı sevgi ile yaşayan o kadar çok evli çifte rastladım ki
Bu kişiler¸ "Allah'a şükür" diyorlardı. "Aç değiliz¸ açıkta hiç değiliz. Mutluyuz. Çocuklarımız sağlıklı ve hayırlı. İbadetlerimizi yapacak sıhhatimiz de var. Birbirimizi seviyoruz. Daha ne isteyelim?"
Zengin olmak her zaman mutluluk getirmez¸ dedik. İşte aklıma gelen bazıları:
Salih Dede'nin hikâyesini gazetelerden okumayan kalmamıştır. Kendi halinde yalnız bir ihtiyar olan Salih Dede'ye bir gün piyangodan büyük ikramiye çıktı. Çıkması ile etrafını sayısız insan sardı. Kimi akrabası olduğunu iddia ediyordu¸ kimi de sıkıntıda olduğunu söyleyerek para sızdırmak niyetindeydi. Birçok kadın da "Belki benimle evlenir¸ nasıl olsa yaşlı¸ ölünce parası bana kalır." diye yüzü¸ kırışıklıktan harita gibi olan bu beli bükük ihtiyara kur yapıyordu. Sonunda hastanede kendisine bakan torunu yaşındaki hemşire ile evlendi. Fakat akrabaları olduğunu iddia eden ve evvelce hiç görünmeyen insanlar peşini bırakmıyorlardı. Bir süre sonra öldü¸ bu sefer de mirasçılar cesedini rahat bırakmadı. Yıllar sonra mezarından çıkarılıp otopsi yapıldı. Salih Dede'ye zenginlik yaramamıştı.
Aysel Hanım kocasından yakınıyordu. "Çok mutlu bir evliliğimiz vardı doktor bey." diyordu. "Birbirimizi sever sayardık. Zor günleri hep bu sevgi ile aştık. Kocam işte başarılı olup zenginleşinceye kadar... Paralı olunca gözü dışarıya kaydı¸ yeniden gizlice evlendiğini duydum. Huzurum kaçtı."
Bir başka hanım ise: "Kocamın fazla parası olmaması için dua ediyorum. Çok para kazandığında başka kadınlarla yiyor¸ eve geç geliyordu. Şimdi iflâs etti¸ inanın sevindim. Harcayacak parası olmadığından eve zamanında geliyor."
Hamiyet Hanım zengindi. Her tarafında pahalı takılar vardı. Tek çocuğu maalesef uyuşturucu tutkunuydu. Oğlunun bu halini görünce acı ve çaresizlik içinde kıvranıyor¸ kederli gözlerle şunları söylüyordu: "Yedi bitirdi beni evlâdımın bu durumu. Keşke fakir olsam da oğlum sağlıklı olsaydı. Hayattan tat almayınca ne yapayım ben maddiyatı?"
Bülent Bey ise zengindi ama karısı ondan çok dertliydi: "Devamlı malı mülkü ile meşgul. Gözü başka şey görmüyor. Hep onları düşünüyor. Çift arabasının tamir ve bakımından kiracılarının problemlerine ve yazlığa giren hırsıza kadar hep servetin getirdiği meşguliyetlerle dopdolu. Ha bir de boş zaman bulursa borsayı heyecanla takip ediyor. Borsa düştüğünde üzüntüsünden yüzünden düşen bin parça. Yükselirse de çok neşeleniyor. Günler hep böyle boş geçip gidiyor. Doktor bey¸ bizim yaradılış gayemiz var. Niçin dünyaya geldik¸ nereye gideceğiz? Bunları düşünemiyoruz bile."
Evet¸ Bülent Bey bir gün bakacak ki yaşlanmış ve geride hiçbir hayır hasenatı yok. Ömrünü boşa geçirdiğine mi yanmalı¸ yoksa paracıklarından ayrılacağına mı?
Altmışını geçmiş İbrahim Bey'in ise trilyon eden arsası vardı ama günlerini geçim sıkıntısı içinde geçiriyordu. "Sat¸ rahat ye iç be amca!" diyecek olduğumda "Olur mu? Değerlenecek gittikçe." şeklinde cevaplıyordu. Gerçekten kıymeti hep arttı.
Bir gün İbrahim Amca'nın ağır bir rahatsızlığa yakalandığı haberi geldi. Mahrumiyet içinde yaşamıştı ve hastalığı da yine öyleydi. "Bak evlâdım!" demişti. "İyileşince ilk işim arsayı satıp rahatıma bakmak olacak."
Fakat hastalığı ağırdı¸ vefat etti. Şimdi mirasçıları arsa için birbirini yiyorlar. Daha sonra bölüşecek ve İbrahim Bey'in harcamaya kıyamadığı paraları hoyratça yiyecekler.
Aliye Hanım zengindi. Kocasının marketler zinciri vardı. Ancak işlerinin yoğunluğundan evden erken ayrılıyor¸ geç geliyordu. Sonunda Aliye Hanım yalnız olduğunu fark etti. Evliydi ama kocası ile iletişimi yoktu. Kocası adeta kendiyle değil işiyle evliydi. Ağlayarak şunları anlatmıştı: "Ben böyle zenginliği ne yapayım. Evet¸ altımda arabam dahi var ve her istediğimi alabiliyorum. Ama mutlu değilim."
Parası çoktu. Hızlı yaşıyordu. Alkol¸ eğlence¸ kadın derken bir gün trafik kazası geçirdi ve belden aşağısı tutmaz hale geldi. Şimdi koltuk arabasına mahkûm bir halde¸ hesabını bilemediği serveti işine yaramıyor.
Çok zengindi. Yurtdışına nakliyat yapan tır şirketine ortaktı. İki oğlundan biri anti sosyal bir hapçıydı. Öteki oğlu trafik kazasından ölünce bunalıma girmişti. "Ne yapayım ben böyle zenginliği." diyerek ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Gerçekten ne yapsındı paraları? Derdine merhem olabilir miydi ekonomik durumu?
İsmail Bey ise zengin bir işadamıydı. Hep biriktirir¸ yeni işyerleri açardı. Ne zaman "İşler nasıl?" diye soracak olsam: "Sorma doktor!" derdi. "Yeni bir fabrika açıyorum." veya "Falanca şehre şubemizi kuruyorum." diye izah eder ve eklerdi: "Onun sıkıntısı içindeyim. Bu yüzden ne yiyorum ne tatil yapabiliyorum. Şöyle işleri bir oturtayım¸ tadınca dinleneceğim."
İsmail Bey hep böyle dedi durdu. Bir gün trafik kazasından vefat etti. İşleri teslim için güvenemediği oğlu fabrikaların başına geçti ve tahmin ettiği gibi iflâs etti. İsmail Bey'i hatırlayan pek yok gibi şimdi.
Görüldüğü gibi zenginlik her şey değildir. Çiftlerin mutlu ve uyumlu olmaları¸ karşılıklı sevgi ve saygıya dayanır. Sevgi olunca problemlere daha kolay tahammül edilir¸ zorluklar çabuk aşılır.
Sefa SAYGILI
YazarÇocuk¸ ailenin değer yargıları ve ahlakî kuralları ile dinî ve manevî değerlerine bağlıdır. Başarılı çocukların manevi inançları vardır ve ebeveynlerin çocuklarına bu değerleri de öğretmeleri şarttır....
Yazar: Sefa SAYGILI
Ülkemizde televizyon çok önemli yer tutmaktadır. Artık üstlerinde televizyon anteni¸ hatta çanak anten olmayan gecekondu ve köy evleri bile kalmamıştır. Hem göze¸ hem kulağa hitap ettiğinden oldukça t...
Yazar: Sefa SAYGILI
"Mutluluğunu artırmak düşüncesiyle yapılan ikinci evlilikler¸ genellikle eski mutluluğu alıp götürdüğü gibi kocayı ve eşleri depresyona sokabilir." Siz hiç Afrika'...
Yazar: Sefa SAYGILI
Kadın ve erkek¸ bir araya gelerek evliliği oluştururlar. Bu birlikte yaşamayla¸ evlilik öncesi "ben" ve "sen" yerine¸ "biz" yaş...
Yazar: Sefa SAYGILI