ZARİF BİR ŞAİR SULTAN II. SELİM
“Sarı Selim” diye de bilinen II. Selim, Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğludur. Annesi ise Hürrem Sultan’dır. Babasının vefatından sonra 1566’da 11. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmış ve vefatına kadar sekiz yıl sultanlık yapmıştır. II. Selim de her Osmanlı şehzadesi gibi iyi bir eğitim gördü. Daha sonra Konya Sancakbeyliği’ne tayin edildi. Manisa ve Kütahya’da sancakbeyliği yaptı. Babası Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek, 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçti. Kanûnî gibi bir cihan padişahından sonra geldiği için onun devrinde aynı yükselme seviyesi devam etti. Fakat bu başarıda Sokullu Mehmed Paşa gibi devrin büyük devlet adamlarının, Ebussuud Efendi gibi âlimlerin, Yahya Efendi gibi irfan büyüklerinin, Mimar Sinan gibi usta sanatkârların paylarının büyük olduğu da burada söylenmelidir. İşte böylesi bir dönemde Avusturya ile Edirne Anlaşması imzalandı. İran ile münasebetler iyi bir şekilde devam etti. Yemen’de sükûnet sağlandı. Açe Sultanlığı’na yardım için bir donanma gönderildi ve buradaki tehdit sona erdirildi. Kırım Hanı’na yardım ederek Rus yayılmacılığını frenledi. Tunus fethedildi. Kıbrıs Osmanlı topraklarına katıldı. Bütün bunlar, II. Selim’in başarı hanesine yazılacak siyasî ve askerî başarılar olarak tarihe geçti. Onun bu başarı hikâyesine Mekke-i Mükerreme’nin su yollarını tamir ettirme, Mescid-i Haram’ın mermer kubbelerini tezyin ettirmesi ve son olarak da Edirne’de Selimiye Camii inşa ettirmesini de eklemek gerekir. Şairliği II. Selim de pek çok Osmanlı sultanı gibi şair sultanlar geleneğinin bir halkası oldu. Kaynaklar, onun Kütahya’da şehzade vali iken çevresine yirmi civarında sanat ve bilim adamını toplayıp onlarla ilim ve sanat sohbetleri yaptığını yazarlar. Dolaysıyla o da böyle bir atmosfer içerisinde şiirler yazmaya başladı. Şiirlerinde “Selim”, “Selimî” veya “Talibî” mahlaslarını kullandı. II. Selim’in bizzat tertip ettiği bir divan veya divançesi yoktur. Ancak onun şiirleri, bilinmeyen biri tarafından Millet Kütüphanesi’nde yer alan bir mecmua içinde bir araya getirilerek bir tür “divançe” oluşturulmuştur. Bu divançe içerisinde ona ait gazeller, musammatlar, murabbalar, kıt’alar yer almaktadır. Bu şiirlerin her biri edebî açıdan birer kıymet ifade etmekle birlikte II. Selim denildiğinde akla hemen gelen şu beytidir: Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden “Biz ayrılığın gül bahçesinde yakıcı demler çeken bülbülüz; sabah rüzgârı gül bahçemizden geçse ateş kesilir.” anlamındaki bu beyit, onun şiirdeki ustalığını göstermek için yeterli görülmüştür. Bu yüzden bazı yorumcular, başka hiçbir şey söylemese bile bu beytin onun bir Divan şairi olarak anılmasına yetip artacağını söylemişlerdir. Yahya Kemal de bu beyti tazmîn etmiş ‘Selîm-i Sânî’ye Gazel Sene: 982=1574) isimli bir gazel yazarak övmüş ve bu beyti Selimiye Camii ile eş tutmuştur. Bir Na’tı II. Selim’in üzerinde durulacak pek çok şiiri olmasına rağmen biz bu yazıda onun bir na’tına dikkat çekmek istiyoruz. Zira onun da diğer Osmanlı sultanları gibi Hz. Peygamber (s.a.v.)’e büyük bir muhabbetle bağlı olduğu bilinmektedir. Evliya Çelebi’ye göre rüyasında Peygamber Efendimiz’i görmüş ve onun müjdesi üzerine Sokullu Mehmet Paşa’yı Kıbrıs’ın fethi ile görevlendirmiş ve fetih gerçekleştikten sonra da bu fethin anısına Mimar Sinan’a Edirne`deki muhteşem Selimiye Camii’ni yaptırmıştır. Dolayısıyla na’tı bu anlamda önemlidir. Yâ Rasûl-ı müctebâ eyle şefaatle rehâ Abd-i âciz bir günehkâram gönülde yok sivâ Eylemiş Allah bu tahtı nasîb ümmetine Ben günehkâra değil lâyık bu ihsân u atâ Âcizem pür-asem ü zenb ü pür-ma asidir kulun Merhamet kılmazsan ey şâh-ı rusûl hâlim fenâ Lutf ü ihsânından ümmîd kesmezem kim şefkatün Bu Selimî elbet eyler mevsûl-ı râh-ı Hudâ Bu naatta, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bağlılık ve muhabbet anlamında gayet samimi ifadeler yer almaktadır. “Ya Rasûlallah, bana şefaat eyle. Âciz ve günahkâr bir kulum. Gönlümde başka şeylerin muhabbeti yoktur. Cenab-ı Hak hiç layık olmadığım halde saltanatı bu günahkâr kuluna ihsan eyledi. Oysa ben hatalı, kusurlu baştanbaşa asi günahkâr bir kulum. Ey Rasûller şahı, sen merhamet kılmazsan halim fenadır. Senin lütf u ihsanından hiçbir zaman ümidimi kesmem. Selimî’yi Huda’nın yoluna kavuşturacak olan senin şefaatin olacaktır.” Diğer Şiirlerinden Örnekler Bütün Divan şairleri gibi o da şiirlerinde aşk temasına çok özel bir önem vermiştir. Mesela; Leylî zülfün sihr-i gamzen akl u cânum aldılar Eyleyüp mecnûn beni sahrâ-yı aşka saldılar beyityle başlayan gazeli buna bir örnektir. Şair, semboller, kullanılan edebî sanatlar ve anlam dünyası açısından hayli başarılı olan bu gazelinde “zülüf”, “gamze”, “mecnun” gibi Divan şiirinde sıkça kullanılan mazmunlardan yararlanarak aşk anlayışını dile getirmiştir. Gazelin dışında musammatlar da yazan II. Selim, bunlardan birinin son bölümünde de aynı temayı şöyle dile getirir: Hâlümi bilmez benüm pes n’eylesün ana habîb Bilmeyince hastenün derdin ilac itmez tabib Yoġ-ımış dermân ezelden derd imiş ana nasib Nice arz idem ana hâlüm Selîmî ben garib Söylemek kasd itdügümce yāre derd-i hasretüm Ağlamak tutar beni güftâra kalmaz kudretüm “Ben ki Allah’ın gölgesi; şüphesiz onun takdiriyle padişah oldum. Ey Selimî! Mademki taç ve taht sana kolaylıkla nasip oldu, onun tarihini ‘zıll-ı ilâheş/Allah’ının gölgesi’ dedim.” anlamındaki şukıt’ası ise yeryüzünde bir sultan/kul olarak kendisini nasıl bir misyonda gördüğünü ifade eder: Men ki bûdem sâye-i Perverdigâr Pâdişâh-ı dâd-ı Hakbî-iştibâh Çün müyesser şod Selîmî tâc u taht Kerdeem târîheş ez-zıll-ı İlâh Sonuç olarak, II. Selim de Sultan Süleyman Han gibi şair bir babanın oğlu olarak şehzadelik döneminde etrafına topladığı âlim ve sanatkârlar çevresinde sürekli şiirle iç içe olmuş, bu durum onun da şiirler söylemesini sağlamış ve adı şair sultanlar arasında yer almıştır. Onun bir sultan olarak gösterdiği askerî ve siyasî başarılarının yanında bu yönüyle de ele alınması gerekmektedir. Kaynakça Beyhan Kesik, Selimî (II. Selîm) Divançesi, Ankara, 2012 Halûk İpekten, Divan Edebiyatında Edebî Muhitler, İstanbul, 1996 Mustafa İsen - A. Fuat Bilkan, Sultan Şairler. Ankara, 1997
Mustafa ÖZÇELİK
YazarNasihat, lügatlerde “bir kimseye doğru yolu göstermek, yapması ve yapmaması gereken şeyler üzerine dikkatini çekmek için söylenen söz, öğüt” anlamına gelen bir kelime olarak tarif edilir. Yine bu keli...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
13. Osmanlı sultanı. III. Murad Han’ın oğlu. 26 Mayıs 1566’da Manisa’da doğdu. O da her Osmanlı şehzadesi gibi çok iyi bir eğitim gördü. Malum şehzadelerin eğitimi din, siyaset, askerlik alanlarında o...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
SOMUNCU BABA KÜLLİYESİ’NE HİZMET EDEN BİR GÜZEL İNSAN: YÜKSEK MİMAR-MÜHENDİS ŞERİF ALİ AKKURTDarende Şeyh Hamid-i Velî Camii ve Külliyesi mimarî yapısıyla gören herkesin ilgi odağı olmaktadır. 14. yy...
Yazar: Musa TEKTAŞ
“Gönlümüz şûh-ı sitemkârâna mihmân-hânedir Âşıkânın bezl-i cân etmekliği cânânadır.” Hulûsî-i Dârendevî Tasavvufî anlayışın en önemli kavramı gönüldür. Durum madem b...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK