ZAMANIN KIYMETİNİ BİLMEK
"En uzun süreler saniyeler¸ dakikalar ve saatlerden oluşur. Bir saati¸ bir günü¸ bir ayı kurtarmak ve Yaratan'ın istediklerini¸ Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerini yapmaya çalışmak iyi bir başlangıç olabilir."
Hayat¸ aslında insana ödünç verilmiş bir süredir. Gerçek hayatın malzemelerinin toplanacağı bir süre. Onun için ömür sermayesinin her anı¸ her dakikası¸ her saati ve her günü çok önemlidir. Zamana işaretler koymak¸ ömür yolculuğunda nereye geldiğimizi gözetmek¸ kısaca zamanın mimarı olmak bilinçli insanın vasıflarından biridir. Bu işaretler ve kilometre taşları hepimizin önüne çıkmakta ve onlarla istemesek de sık sık karşılaşmaktayız. Doğum¸ sünnet¸ askerlik¸ evlilik¸ okul mezuniyeti¸ yakınlarımızın ölümü¸ Cuma¸ kandil¸ Ramazan¸ Bayramı... Sürekli tekrarlanan bu olaylara ibret nazarı ile bakmak ve kendi durumumuzu gözden geçirmek¸ emaneti her an sahibine vermek için hazırlıklı olmak durumundayız.
İnsan¸ sürekli zamanın çabuk geçmesini arzu eder. Çünkü bu durumda sevdiklerine kavuşacak¸ okulunu bitirecek¸ büyüyecek¸ kazanç elde edecektir. Hâlbuki geçen her an bizi mezara¸ ölüme bir adım daha yaklaştırmaktadır. Makedonya'nın Manastır şehrinde bulunan ve bir Osmanlı eseri olan saat kulesinin üzerine nakşedilmiş şu beyit ne muhteşemdir:
Saatin çaldığı evkat değildir her gâh¸
Müddet-i ömür geçip gittiğine eyler ah.
Tarihimizde zaman şuuru ve dünyanın sonlu olması ile ilgili çok ibretli olaylara rastlamak mümkündür. Hz. Ömer'in halifeliği esnasında her gün kendisine sokağın başından "Ölüm de var ya Ömer" diye hatırlatma yapması için birisine ücret verdiği rivayet edilir. Ne zamanki saçına¸ sakalına beyazlar düşmüş; artık sana ihtiyacım kalmadı¸ çünkü ölümün habercileri bana geldi diye adamın bu görevine son vermiştir. Osmanlı padişahlarına törenlerde "Gururlanma Padişahım senden büyük Allah var" diye seslenilmesinin temel esprisi de bu değil midir?
Müfessir Zemahşeri tefsirini yazarken Asr suresinde tıkanıyor ve bir türlü yorum yapamıyor. Canı sıkılmış vaziyette çarşıyı dolaşırken sıcak altında buz satan adamın "Sermayesi an be an tükenmekte olan şu kardeşinize yardım etmez misiniz?" diye bağırdığını duyuyor ve o zaman evine koşarak Asr suresinin tefsirini tamamlıyor. Aslında buz satıcısının verdiği mesaj çok nettir: Ömür sıcağın altında eriyen buz gibidir¸ eğer değerlendirmezsen¸ onu kendi haline bırakırsan birde bakmışsın ki erimiş ve bitmiş¸ ortada sermaye kalmamış. İmam-ı Şafii'nin "Zaman keskin bir kılıç gibidir¸ sen onu kesmezsen o seni keser" sözü ne kadar anlamlıdır.
Er-Riaye isimli eserinde işlediği muhasebe kavramı ile Muhasibi lakabını alan Haris b. Esed muhasebeyi iki kısma ayırır: 1.Yapacağımız işlerle ilgili muhasebe. 2.Yaptığımız işlerle ilgili muhasebe. Peygamberimiz (s.a.v)'in "Mü'min iki korku arasındadır" hadis-i şerifini burada bir kez daha hatırlamalıyız. Aslında ömür boyunca elimizde kalan süre ne kadar azdır. Kısaca bir hesap yapalım: 70 yıllık bir hayatın ilk 15 yılı çocuklukta geçiyor. Son 15 yılı ihtiyarlık¸ hastalık ve zorluklarla geçiyor. Yaklaşık üçte biri uyku ile geçiyor. Sıra beklemekte 3 yılımızın¸ yemek başında 6 yılımızın¸ alışverişte 4 yılımızın ve TV başında hesapsız zamanımızın geçtiğini düşünürsek elde bir şey kalmadığını görürüz. Kaldı ki tarih çok uzun yaşayan ama yine de ölümden kurtulamayan insanların haberleri ile doludur. Hz. Nuh (a.s) un 950 yıl yaşadığı Kur'ân-ı Kerim'de belirtilmektedir.[1] Bizim kültürümüzde konu ile ilgili atasözlerimiz vardır ve bunların en çok bilineni "Dünya kalsa Sultan Süleyman'a kalırdı" sözüdür. Bilindiği gibi bizde Sultan Süleyman tabiri iki kişi için kullanılır; Birincisi Davud (a.s)'un oğlu olan¸ Mescid-i Aksa'yı yaptıran¸ Akabe Körfezi civarında kurduğu ülkesinde her türlü ihtişam ve medeniyetin yanında insanlara¸ cinlere¸ hayvanlara ve rüzgâra hükmeden¸ Sebe Melikesi Belkıs'la evlenen Süleyman (a.s) peygamber.[2] İkincisi ise¸1495-1566 yılları arasında yaşamış Yavuz Sultan Selim'in oğlu Kanuni Sultan Süleyman'dır. Dünyayı dize getiren¸ yaptığı adlî¸ idarî düzenlemelerle Kanunî unvanını alan¸ batılıların muhteşem lakabını taktığı Sultan Süleyman. Her ikisi de ölümden kurtulamadı.
Bu konuda önemli bir ayrıntıya da değinmek yerinde olur kanaatindeyim. Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas'ta Atatürk'ün kaldığı odadaki yastığı üzerinde eski yazı ile işlenmiş beyit şöyledir;
Aldanıp cihanın cah'ına incitme insanı¸
Süleyman-ı zaman olsan terk edersin bu eyvanı.
Bugünkü dille ifade edersek: Dünyanın makam ve mevkisine aldanarak insanları incitme. Sultan Süleyman'a kalmayan dünya sana da kalmaz.
Ömür dediğimiz sürenin kulluğumuzu idrak için bize ödünç verildiğini yazımızın başında vurgulamıştık. Peki¸ bunu nasıl yapabiliriz? Sorusunun cevabına gelince: En uzun süreler saniyeler¸ dakikalar ve saatlerden oluşur. Bir saati¸ bir günü¸ bir ayı kurtarmak ve Yaratan'ın istediklerini¸ Sevgili Peygamberimizin tavsiyelerini yapmaya çalışmak iyi bir başlangıç olabilir. Tabiri caizse ayrıntıları anlamadan filmin tamamını anlayamayız. Kendimizi sık sık hesaba çekmek¸ Yaratan'ı ve Yaşatan'ı unutmamak işlerin yolunda olduğunun belirtisidir. Namaz¸ oruç¸ zekât¸ hac ve benzeri ibadetlerin amacı bu muhasebeyi yapabilmenin en iyi yollarıdır. Kur'ân-ı Kerim'de "Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir" [3] buyrulmaktadır. Müfessirler ayetteki asıl anlamı "nefislerini ele alıp onu hesaba çekmeyi unutturdu" şeklinde vermektedirler.
Başka bir ayette¸ "Size düşünecek kimsenin düşünebileceği¸ öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmemiş miydi? Öyle ise tadın azabı¸ zalimlerin yardımcısı yoktur" [4] buyruluyor. Peygamberimiz konu ile ilgili olarak: "Allahü Teâlâ altmış yaşına kadar yaşatıp¸ ölümünü geri bıraktığı kimsenin özrünü kabul etmez" ¸[5] "İnsan iki şeyin kıymetini bilmekte aldanmıştır. Boş vakit ve sağlık"[6] buyurmaktadır. Geçmiş elimizden çıkıp gitmiştir¸ gelecek ise meçhuldür. O halde içinde bulunduğumuz anı değerlendirmekten başka çare yoktur. Ne zaman? diye soruyorsanız sizlere cevabım hemen şimdi olacaktır. Bu yazıyı okurken en az 10 dakikanız geçmedi mi? Güzel bir dörtlükle bitirelim:
Ömrünün sermayesin verme yele¸
Geçti fırsat bir dahi girmez ele¸
Gel gönül¸ hakkı zikret aşk ile¸
Dem bu demdir¸ dem bu demdir¸ dem bu hal.
[1] 29/Ankebut¸ 14
[2] 38/Sad¸ 30¸ 27/Neml¸ 15.
[3] 59/Haşr¸ 19
[4] 35/Fatır¸ 37
[5] Tecrid-i Sarih 12/178.
[6] Tirmizi¸ Zühd/1
Sencer ÖNDEROĞLU
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM