YÜKSELEN VE ÖNEMSENMEYEN DEĞERLERİMİZİ HULÛSİ EFENDİ İLE ANLAMAK
“Çıkarlar insanı yalana dolana itiyor. Alavere¸ dalavere¸ dolandırıcılık¸ üçkâğıtçılık almış başını gidiyor. Dürüstler¸ “saf¸ aptal” olarak algılanır oldu. Yolunu bil¸ adamını ara¸ köşeni dön. Çıkarlar insanı yalana dolana itiyor. Alavere¸ dalavere¸ dolandırıcılık¸ üçkâğıtçılık almış başını gidiyor. Dürüstler¸ “saf¸ aptal” olarak algılanır oldu. Yolunu bil¸ adamını ara¸ köşeni dön.”
“Çıkarlar insanı yalana dolana itiyor. Alavere¸ dalavere¸ dolandırıcılık¸ üçkâğıtçılık almış başını gidiyor. Dürüstler¸ “saf¸ aptal” olarak algılanır oldu. Yolunu bil¸ adamını ara¸ köşeni dön. Çıkarlar insanı yalana dolana itiyor. Alavere¸ dalavere¸ dolandırıcılık¸ üçkâğıtçılık almış başını gidiyor. Dürüstler¸ “saf¸ aptal” olarak algılanır oldu. Yolunu bil¸ adamını ara¸ köşeni dön.”
Doğru Olmak
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözü giderek daha da doğrulanıyor. Maalesef gidişat öyle. Çevremizde olan biteni görünce¸ örneklerin arttığını görebiliyoruz. Çıkarlar insanı yalana dolana itiyor. Alavere¸ dalavere¸ dolandırıcılık¸ üçkâğıtçılık almış başını gidiyor. Dürüstler¸ “saf¸ aptal” olarak algılanır oldu. Yolunu bil¸ adamını ara¸ köşeni dön. Bu durumu Hulûsi Efendi Dîvan’ında şöyle belirtiyor:
“Dediler asrımızın îcâbı
Olmadı doğruların ahbâbı” (s. 3221).
Aynı sitem hâlâ haklılığını koruyor maalesef.
Doğru İnsanı Bulmak
Ondandır ki¸ herkes dengini bulmalıdır der:
“Ehiller ile konuş tâ ki ehil olasın
Seni yoldan çıkarır derilme yobaz ile
Hergiz merhabâ etme¸ ömrünü hebâ etme
Hak ve hukuk tanımaz¸ Hak’tan utanmaz ile
Ezel mazhariyyetin bunda temâsîlidir
Ördek ördekler ile¸ derilir kaz kaz ile” (s.278)
Ne anlıyoruz bu beyitlerden? Yaygın bir deyişle¸ “Yoldaşı bulan yolu bulmuştur.” demektir. “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” Son beyit ise tamı tamına¸ “Davul bile dengi dengine” benzetmesine ne kadar yakın değil mi?
Vefâ Ne ki?
Arkadaş sözde değil¸ elbette özde olmalı. Onu nasıl bileceğiz?.Vefâ ile¸ sadakat ile. Şimdi ise ne kadar azaldı bu değerler. Anlamını bilen bile kalmayacak bu gidişle. Oysa Hulûsi Efendi çok önem verir bu hususa:
“Vefâlı ol¸ vefâ insana lâyık bir meziyettir.
Vefâsızlık edersen âşinâya pek eziyettir.”
derken Dîvan’da vef⸠daha keskin çizgilerle resmedilir.
“Zan eyleme ki biz bî-vefâlık edip geçmişiz senden
Bir dostumuzun bir teline bütün âlemi verseler de satmayız.” (s. 103)
Dikkat edile dostun bir teline âlemi verseler de satmayız deniliyor. “Hey dost¸ versene borç.” “Olmaz.” diyene güle güle. Üç beş kuruşa neler satılıyor neler…
Zannımca en çok bozulan değer de bu: Arkadaşlık¸ dostluk¸ güvenilirlik. Sıradanlaşmış; aynı kuyrukta bekleyenlerin arkadaşlığı gibi işiniz biter¸ kuyruk dağılır arkadaşlık da öyle. Gerçek öyle mi? Siz böylesini mi istersiniz arkadaşlığın?
“Biz bir hırka-puş gedâyız ki evlâd-ı Âdem’de
Bu bildiğin iki âlemi bir pula alıp satmayız.”
(s. 103)
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi buyuruyor¸ can kulağıyla dinleyin lütfen:
“Yolda giderken yanınızdaki bir arkadaşınız tökezleyip düşse¸ yolun kenarına itmek mi gerekir yoksa koluna girip götürebildiğiniz yere kadar götürmek mi gerekir? İşin gerçeği de budur.”
Hele hele arkadaşınla gönül yolunda tanışıksanız¸ dostun dostu ise¸ dostlukların en güzeline layıktır.
“Ey dil¸ vefâsız olma terk eyleyüp de yâri
Yârin cefâsı birgün ihsân olur¸ olur ya!” (s. 5)
Terk-i vefâ kılan zannımca terk-i dünyâ etse dahi yeğdir.
Dünya Dedikleri
Her şeyde zahmet vardır. Arkadaşın da¸ olur arkadaşlığın da. Zaten zahmetsiz rahmete erişilmez. Her zahmetin sonu sabrı miktarınca rahmettir. Kolaycılığa kaçılan bir dünyada kim sabredecek? Hemen kutular açılsın. Milyarlar saçılsın. Kolayca köşeler dönülsün.
Biliyoruz ve inanıyoruz ki dünya elbette geçicidir. Gençlik de öyle¸ ömür de. Unutuyorsak öyle istediğimiz için. Kendimizi aldatıyoruz. Zor olanı aynı zamanda güzel olanı Hulûsi Efendi Dîvan’ının hemen başında ifade etmişler:
“ Ey dil¸ ferâgat eyle terk eyleyüp fenâyı¸
Fakr ile fahr edenler sultân olur¸ olur ya!” (s. 5)
Sizin¸ bizim istediğimiz sultanlık hangisi? Oysa ilmin aslı zaten bu değil mi?
“İki âlemde yokluktan daha ön bir ilim olmaz.” (s. 11)
Dünya¸ ne güç bir sınavmış. Geçici olan onca şeyin arasında biz kendimizi ne kadar kalıcı görebiliriz? Ne kadar başarılı olabiliriz¸ ne kadar?...
“ Ey gaflet oduna yanan
Gâfil ömür geçti gider
Bu yokluğu bâkî sanan
Gâfil ömür geçti gider
Aldanıp vara yandığın
Mağrur olup dayandığın
Bâkî kalacak sandığın
Gâfil ömür geçti gider…” (s. 72)
Bu dörtlük bir atasözünü size de çağrışım yaptırdı mı? Ne diyordu bakın atasözümüz: “Ağaca dayanma kurur; insana güvenme ölür.” Hey dayılarına dayananlar ve de dayılananlar¸ zulm ile âbâd olanlar bir gün elbet âhirleri onların da berbâd olacaktır. Çok karamsar düşünülüyor diyebilirsiniz. Evet¸ belki haklı da olabilirsiniz. Ancak bu yaklaşım gerçeği değiştirmez. Dolu yaşa¸ iyi yaşa¸ güzel yaşa. Ama nasıl? İçi boş sözler. Yuvarlak¸ sakızlaşmış¸ klişe laflar bunlar. Avunun bunlarla. Sonuca etki etmeyen ucuz cümleler. Bakalım Dîvan’da ne buyuruluyor?
“ Gençliğini verme yele
Fırsat gide gelmez ele
Sıdk ile gel gir bu yola
Kendine gel dinle sözüm.” (s. 206)
Dünyaların Dengesi
Öğüt¸ onu alanadır. Hoş şimdi ihtiyacı olan yok. Hemen herkes “En akıllı benim.” havasında. Dengeyi iyi kurmak lazım. Dünya var¸ âhiret de yok değil. Hulûsi Efendi bir hutbesinde dengenin gereğine dikkat çeker: “ İnsanın hayırlısı¸ dünyası için âhiretini¸ âhireti için de dünyasını terk etmeyip her ikisi için çalışan ve halkın başına yük olmayandır…âhiretiniz için çalışın¸ dünyanızı da unutmayın…” ( Hutbeler¸ s.126 )
Her şey gençlere ama genç dinliyor mu¸ okuyor mu? Genç neyin peşinde? Şu satırları okuyan kaç genç var acaba?
“Bir gün gelir bu hayât-ı âlem hayâl olur
Dehrin nesi varsa cümle pây-mâl olur
Her demi zevk ile geçen eyyâmın
Âkıbet encâmı firkat ü melâl olur
Devlet o ki olmaya zevâl ana
Devlet sanma anı ki anda zevâl olur.” ( s. 83)
Birgün gelir bütün dünya¸ bütün hayat hayal olur mu? Elbet bir gün olacak. Şüphe yok. Her anı zevk ile geçen günlerimizin sonu da ayrılık¸ hüzün olacak mı? Evet. Asıl saadet¸ asıl aşk ise sonu olmayanda¸ ebedî olandadır. Yittiğinde anlaşılan değerleri hemen herkes diline dolar. Her fırsatta dillendiririz. Gençlik deriz¸ sağlık deriz¸ ömür deriz¸ istiklal deriz sıralarız. Bazı maddeler geri dönüşümlü olabiliyor¸ tekrar kazanılabiliyor. Kırılan gönlü kazanmak öyle kolay mı dersiniz? Ya giden ömür…
“Ömrünün sermâyesin verme yele
Geçti fırsat bir dahi girmez ele.” (s.210)
Giderek kıyıcı hale gelen insanların; bunalan¸ cinnet geçirenlerin çoğaldığı¸ tahammülsüzlüğün arttığı bir dünyada kanaat ve sabır her kimde var ise¸ o dahi mes’uttur¸ bahtiyardır. Yoksa ömür ne ki? Uyku misali. Ben uykuya yarı ölüm derim. Şairin dediği gibi uyudun uyanamadın. Göz açmakla kapamak misali¸ işte öyle bir şey.
“Ömür dedikleri bir rü’yâ gibi
Göz açıp yumunca dem gelir geçer” (s. 336)
O demi yaşıyoruz şu an. Yarın mı¸ ancak Allah bilir.
Dünya Telaşı
“Güvenme dünyânın varı yoğuna¸
Sabreyle mihnet ü gam gelir geçer.” (s. 336)
Adı üstünde dünya telaşı¸ geçim telaşı hep sürüp gider. Yaşadığımız sürece devam edecektir. Bazı şeylerin boş olduğunu insan ancak nice yıl sonra anlayacaktır. “Ah boşuna imiş¸ boşuna.” diye dizimize vururuz. Kimi de kafasını başını bir yerlere çarpıp durur. Bunun da boşu boşuna olduğunu Hulûsi Efendi Dîvan’da şöyle ifade ederler:
“Bugün yarın diye diye geçti ömür¸ gitti ömür
Beyhûde gam yiye yiye¸ geçti ömür¸ gitti ömür¸
Bir yâre dil bağlamadın¸ eksiğini sağlamadın
Gece gündüz ağlamadın¸ geçti ömür¸ gitti ömür.”
( s. 368)
Velhasıl:
“Arife lazım olan bir sözdür
Görse de kendini görmez kördür.” (s. 378)
der Hulûsi Efendi.
Galilei’nin dediği gibi “Dünya dönmüyor (baskı ve zorla söyletilen itiraf) derken bile dünya dönüyor.” İnanın aynen bu temsilde olduğu gibi gençlik bir gelir¸ bir gider; ömür bir vardır¸ bir de yok. Dünya sadece buradaki de değildir¸ bir de öbürü vardır. Hepsini idare eden-döndüren-¸ hepsini gören¸ hepsini yaratan¸ bilen vardır. Gerçek budur. Sen yok desen de vardır. Sen inanmasan da vardır. O vardır ve birdir.
En gerçek olan odur. Ondan geldik¸ ona döneceğiz.
“Senin lutf u keremin
Anı yıkar tertemiz
Sen’den geldiği gibi
Yine sana varacak.” (s.135)
Yirminciyüzyılın Yunusu Es-Seyyid Osman Hulûsi
Ateş de Yûnus misali seslenir¸
işte en kat’i hakikat:
“Dostlar güle güle kalsınlar
Biz gidelim bekaya doğru” ( s.428)
Koca Yûnus ne demişti:
“Biz dünyadan gider olduk¸ kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.”
Allah onlardan razı olsun.
Dipnot
* Yrd. Doç. Dr.
1 Örnekler için bkz. Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî¸ (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mehmet Akkuş- Prof. Dr. Ali Yılmaz)¸ Nasihat Yayınları¸ İstanbul¸ 2006.
Cemil GÜLSEREN
YazarTonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
XI. yüzyılın büyük düşünürü Yusuf Has Hacip, ömrünü İslâm’a adamış, ilme ve düşünceye önem veren bir bilge şahsiyetti. Türkistan’ın Balasagun şehrinde doğduğu için Balasagunlu Yusuf diye bilinir. Bala...
Yazar: Cemil GÜLSEREN
"Çok sürse ayrılık aradan geçse çok sene Biz sende olmasak bile sen bizdesin yine" Bosna Hersek'in ikinci önemli şehridir Mostar. "Çok sürse ayrılık aradan geçse çok sene Biz sende olmasak bi...
Yazar: Cemil GÜLSEREN
"Kalb huzuru için¸ ruhun gıdası için¸ ruh halimizin yoğunlaşması noktasında bir gayeye doğru yönelmemizle kalbimizin inceldiği¸ duygularımızın şeffaflaştığı anı yakalamamız deme...
Yazar: Cemil GÜLSEREN