YERELDEN KÜRESELE, ULUSALDAN EVRENSELE TEK MİLLET
Ulus, devleti oluşturan üç temel yapı (vatan, halk, otorite)’dan biridir. Ulus, sadece bir ırkın oluşturduğu topluma denir. İslâm toplumu, ulusu değil, millet mefhumuna göre oluşur. Sıradan halk yığınları, ortak dil, din, vatan, tarih, gelenek, kültür ve ideal etrafında kenetlendiğinde millet olurlar. Kur’an’da geçen “Millet-i İbrahim” terkibi, farklı uluslardan da olsa aynı inanç ve mefkûre etrafında kenetlenen nitelikli toplumu ifade eder.1 İbrahim (a.s.)’ın milletinin özünde tevhid (Hanif) inancı vardır.2 Dünya tarihi boyunca geniş çaplı bir egemenliği hedefleyen imparatorlukların yerini, 1789 Fransız İhtilali’nden sonra modern zamanın icadı olan “ulus devlet” yapısı aldı. Fakat hegemonik alışkanlıklarından vazgeçemeyen Avrupa ülkeleri, XX. yy.da dünya tarihinin gördüğü en büyük iki savaşı (I. ve II. Dünya Savaşları) yirmi yıl ara ile kendi aralarında acımasızca gerçekleştirdiler. Ardından Batılılar, BM, AB, NATO gibi ulus devlet yapısını da koruyarak yerelden küresele, ulusaldan evrensele nüfuz alanları olan uluslararası organizasyonlar teşkil ettiler. XX. yy.da siyasî ve ekonomik gücü olmayan İslâm ülkeleri ise, varlıklarını ve ikballerini güçlü gördükleri devlet ya da uluslararası organizasyonlarla yakın iş birliği tesis ederek sağlamaya çalıştılar. Bu tespit günümüz şartlarında da önemli ölçüde geçerliliğini sürdürmektedir. Bilinçli hiçbir Müslüman, ABD, AB ya da Rusya gibi modern imparatorlukların gölgesine sığınmayı Müslüman olmanın vakarına layık görmese de ezik bir duygu ile mevcut durumu realite olarak kabullenir. Çaresizlikten kaynaklanan bu kabullenme hali, makul bir süreye kadar tolere edilebilir. İslâm’ın izzetine yaraşır bir devlet ve millet yapısını teşkil etmek, İslâm ülkelerini yöneten her Müslüman devlet adamının asli görevleri arasında yer almalıdır. 2003 yılında Türkiye Başbakanı, 2014 yılında Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, merkezi İslâm coğrafyası olan ve nüfuz alanını yerelden küresele, ulusaldan evrensele genişletmeyi amaçlayan bir millet vizyonu ortaya koydu. Vatan, milletin ortak evi ve yurdudur. Vatan, insanların atasından devraldığı, üzerinde doğup büyüdüğü ve içinde yaşayıp yurt edindiği yerdir. Vatan, milletin anası gibidir. Vatan insana imkân verir, insan da vatanın imarına emek verir. Milletin ve devletin bekası vatanın bütün ve mamur olmasına bağlıdır. Bunun için vatanın bir karışına kasteden, aslına, kökenine, ana gibi kendisine kucak açan yurduna ve karnını doyurduğu sofraya ihanet etmiş olur. “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.” özdeyişinde de ifade edildiği gibi, Allah’ın vatan içinde lütfettiği nimetleri bölüşmek milletin gücüne güç katar, nimeti değil de babadan miras kalan tarlanın bölünmesi gibi vatanı bölmeye kalkanlar ise sonunda böldüğü kısımda bile kendisine yer bulamaz. Bu sebeple her vatandaş, “tek vatan” prensibini toplumun bekası için benimsemelidir. Bayrak, vatanı, milleti ve devleti sembolize eden anlamlı bir simgedir. Bağımsızlığın nişanesidir. Bayrak, devletin bağımsızlığını ve milletin hürriyetini temsil eder. Gölgesinde her vatandaşa yer vardır, fert fert vatandaşları da temsil eder. Bir insan yabancı dil bilmese de bayrağı ile kendini bir yabancıya ifade edebilir. Bayrağımızdaki hilal, tarih boyunca İslâm’ın sembolü olarak kullanılmış, haçlıların İslâm coğrafyasını işgal girişimleri ve buna karşı Müslümanların vatanlarını savunması kısaca hilal haç mücadelesi olarak ifade edilmiştir. Bir vatan, sadece “tek bayrak” ile temsil edilir. Azeri şair şöyle der: “Bana sorsalar vatan neresi, gözün bayrak arar kulağım ezan sesi.” Millet, ulus ya da ırk değildir, sadece bir etnik gruba mensup olanlardan oluşmaz. Millet, bir yeri vatan edinmiş, aynı dili konuşmasa bile aynı duygu ve ideali taşıyan, gelecek vizyonu aynı olan, sevinci ve tasası ortak olan nitelikli insan topluluğudur. Emperyalist güçler, İslâm coğrafyasına daima, “Böl, parçala, yönet.” prensibi ile yaklaşmışlar ve maalesef bunda başarılı da olmuşlardır. Bir milletin içinde farklı kültür ve geleneği olan hatta farklı dili konuşanların olması olağandır. Emperyalistler, cari farklılıkları kaşıyarak, toplumu ayrıştırmaya ve son tahlilde bölerek kendine mal etmeye çalışırlar. Bu oyunun farkında olan bilinçli toplumlar ve sorumluluk sahibi yöneticiler, “tek millet” idealinden ödün vermeden mevcut birliği tahkim etmeye ve sokulmak istenen fitneyi de her halükarda önlemeye çalışırlar. Devlet, bir vatan üzerinde yapılanmış, milletin ferdi, sosyal, hukuki ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan ve yerine göre caydırıcı, men edici gücü olan örgütlü bir teşkilattır. Devlet, gücünü, milletinden ve vatanından alır. Millet de devletine güç verir. Milletin gücü ile devletin gücü doğru orantılıdır. Devletine bilerek ihanet edenin silahı kafasına sıkıp intihar edenden farkı yoktur. Devletine bilmeden kötülük yapanlar ise farkında olmadan ayağına sıkın gafil gibidir. Bir vatanda bir devlet olur ve devlet asla kuma kabul etmez. Devleti yönetenler hata yapabilirler. Hata yapan hatta ihanet eden devlet yöneticileri olursa hukuk önünde günü gelir hesap verirler. Bir devlet yöneticisinin gafleti sebebi ile devletine isyan edip kamu mallarına zarar verenler, babasına kızıp baba ocağını ateşe verenler gibidir. Kanunları beğenmeyebilirsiniz, sorun değil, biri gelir, değiştirir. Yöneticiler de ehliyet ve liyakat sahibi olmayabilir, seçim zamanı vatandaş gereğini yapar, değiştirir fakat devletin alternatifi yoktur. Devletin paraleli, yedeği, derini de olmaz. Bir vatanda bir “tek devlet” bulunur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan “tek vatan, tek bayrak, tek millet ve tek devlet” şeklinde rabia işareti ile formüle ettiği gelecek vizyonu, milletin bekasını sağlama alma amacına matuftur.
Mukadder Ârif YÜKSEL
YazarGönül, manevî olarak iyi ve kötü duyguların mahallidir. Gönüle, Arapçada kalp, Farsçada dil denilir. Edebiyatımızda gönül ehli anlamında ehl-i dil terkibi de kullanılır. İmanın mahalli de kalptir. ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Kavuşmak arzusuyla, asli vatana, Cenneti özler insan, ezelden beri. Dünya da mamur olmaz, miskin yatana, Yaşanan sermayeymiş, emeğin feri. Yasak meyve yüzünden, yaşanır gurbet, ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
İnsanlar, dünyevî meşgalelere kendilerini bazen öyle kaptırırlar ki dinî görevler ikinci planda kalır. Zamanın normal seyri sırasında rutin meşguliyetlerle devam eden hayat sıradanlaşır, hatta sıkıcı ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Anadolu’nun hangi köşesine giderseniz gidin, sade ve seviyeli yaşam tarzlarıyla, güzel huylarıyla, kanaatkârlıklarıyla, hatır gönül dinlemeleriyle, vefalarıyla, vatana millete bağlılıklarıyla, bayrağa...
Yazar: Aydın BAŞAR