YAŞLILARA SAYGI
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir…”[1] Yani ihtiyarlık, Yüce Allah’ın bizim için takdir ettiği hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Hz. Peygamber de bir hadisi şeriflerinde; “Allah her hastalık için bir deva vermiştir. Ancak bir dert müstesna ki o da ihtiyarlıktır” buyurmaktadır.[2] O halde yapılacak şey; ihtiyarlığın hayatın bir parçası olduğunu kabullenmek, gençliği iyi değerlendirme ve yaşlılık için hazır olmak olmalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Beş şey gelmeden önce, beş şeyin kıymetinin bilin. Hastalık gelmeden önce sağlığın; meşguliyet gelmeden önce boş vaktin; yaşlılık gelmeden önce gençliğin; fakirlik gelmeden önce zenginliğin ve ölüm gelemeden önce hayatın.”[3] Aslında bu dönem; hayatın ve ölümün, gençliğin ve yaşlılığın gerçek anlamlarının kavrandığı ve hakkaniyetli bir şekilde değerlendirildiği bir bilgelik dönemidir. Onun için gençlerin, hayatı sil baştan öğrenmek istemiyorlarsa bu dönemde onların tecrübelerine değer vermeleri ve onlardan mümkün olduğunca faydalanmaları kendi yararlarınadır. Bu dönemde yaşlılar, geçlerin gücüne ve desteğine ne kadar muhtaçsa gençler de onların tecrübesine, birikimine ve duasına o kadar muhtaçtır. Bir düşünür: “Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesinin kesilir ama görüş açınız genişler” der. Diğer yandan insanın hayatında ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyduğu iki dönem vardır. Birisi çocukluk, diğeri de yaşlılıktır. Çocuklukta onun ihtiyacı olan sevgi ve ilgiyi Yüce Allah anne-babanın genlerine yerleştirmiştir. O yüzden Kur’an’ın hiçbir yerinde çocukları sevmeyi, onlara ilgi göstermeyi emretmez. Fakat gerek Kur’an, gerekse Hz. Peygamber’in hadisleri ve hayatı, yaşlılara saygı göstermenin önemine dair emirlerle doludur. Sözgelimi Yüce Allah, kendisine itaatten sonra anne ve babaya itaati emreder: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”[4] Aslında onların çok şeye ihtiyacı yok. Huzurevinde yapılan bir görüşmede yaşlıların ortak düşünceleri her şeyi anlatmaya yetiyor. Onlar şöyle söylüyorlar: “Bizim bu yaştan sonra çok yemeye, çok güzel giyinmeye zaten ihtiyacımız yok. Bizim tek istediğimiz çocuklarımızdan, torunlarımızdan ilgi görebilmek onları sevebilmek.” Bütün sosyal depremlerin temelinde aile bağlarının çözülmesi yatmaktadır. Belki de bu gün ailelerimizde yaşadığımız sorunların sebebi bu. Belki de birbirimize karşı olan sevgisizliğimizin, merhametsizliğimizin altında yatan şey; ailelerimizi yuvalarımızın bir köşesinde elinde Kur’an, alnı seccadede ağzında duayla oturan nur yüzlü ihtiyarlarımızın desteğinden mahrum bırakmış olmamız. Onları mahkûm ettiğimiz soğuk yalnızlığın hesabını ödüyoruz belki de? Şairin de dediği gibi; Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka Bir dost arayışıyla, saat tıkırtısıyla… Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla Ama; “Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı. Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.[5] Çünkü Hz. Peygamber’in ifadesine göre; bir evde bulunan yaşlı, engelli veya kendine bakamayan ihtiyaç sahibi bir kişi, Yüce Allah’ın o eve merhametle bakmasına sebep olur. O eve gelecek olan kaza belalara karşı paratoner olur. Onun konu ile ilgili birçok hadisinden birkaç tanesi şöyledir: “Küçüklerimize acımayan, yaşlılarımıza saygı göstermeyen bizden değildir”[6] “İçinizde masum çocuklar ve beli bükük yaşlılar olmasaydı, belalar başınıza sel gibi akacaktı”[7] “Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz. Zira siz onlar sayesinde yardım görür ve rızıklandırılınırsınız”[8] [1] Rûm 30/54. [2] Buharî, Tıb, 1. [3] Buharî, Rikâk, 3. [4] İsrâ 17/23. [5] Can Yücel. [6] Tirmizî, Birr ve Sıla, 15. [7] Mevsılî, Müsned, 11/511. [8] Ebû Dâvûd, Cihâd, 70.
Cansever DOKUZ
YazarGönül varmak ister, sevda şehrine Kalkıp gidemezsin, dalıp gidersin Papatya, menekşe, gonca gülleri Hayâl âleminde, alıp gidersin Geçerken dağları, mor bulutları Gönlüne dokun...
Yazar: Cansever DOKUZ
Adamın biri, yola çıkmak üzere olan Hz. İsa’ya “Sana yoldaş olabilir miyim?” der. Teklifin kabul edilmesi üzerine beraber yola koyulurlar. Bir nehir kenarına varınca yemek molası için otururlar. Yanl...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Allah’ın emrine uyarak, yıkılan Kâbe’yi, Cebrail (a.s.)’in gösterdiği temeller üzerine yeniden inşa ettiler. Baba oğul bir yandan Kâbe’nin duvarlarını yükseltirke...
Yazar: Cansever DOKUZ
Emine Mihrişah (Mîhr-i Şâh) Kadın, Osmanlı padişahı III. Mustafa’nın annesi ve Sultan III. Ahmed'in ikinci kadınıdır. III. Mustafa’nın eşi, III. Selim’in annesi, Mihrişah Valide Sultan ile karıştırılm...
Yazar: Zühal ÇOLAK