Yahya Kemâl’in Şiirlerinde Balkanlar
Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden biridir. Eski Türk şiirini ve Divan edebiyatını derinlemesine bilen, ancak şiiri sade bir dille ve yeni bir biçimde sürdürmeyi amaçlayan bir sanatçıdır. Çocukluğu Balkanlar'da geçmiş ve Osmanlı'nın uzun süre hüküm sürdüğü bu topraklarda yaşamış olması, onun şiirlerinde önemli bir yer tutar.
XX. yüzyıl Türk şiirinde özel bir yeri olan Yahya Kemâl, sanat hayatı boyunca eski şiirle yeniyi birleştirmeye çalışarak Türk şiirine taze bir bakış açısı kazandırmıştır. Bu yenilikçi yaklaşımıyla Cumhuriyet dönemi şairlerinden farklı bir yere sahiptir.
Balkanlar, Türkçe Sözlük'te "Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Trakya’yı kapsayan bölge" olarak tanımlanır. Bu bölge, tarihsel ve kültürel bağlar nedeniyle Türk sanatçılarının ilgisini çekmiş ve Türk edebiyatında önemli bir yer tutmuştur.
Balkanlar, hem coğrafi olarak hem de eski bir vatan parçası ve Türk kültürünün izlerini taşıyan bir bölge olarak edebiyatımıza yansımıştır. Yahya Kemâl de, Balkanlarla derin bir bağ kurmuş bir sanatçıdır.
Yahya Kemâl’in Balkan coğrafyasıyla bağlantısının en önemli kaynağı, Üsküp'te doğmuş olmasıdır. 1 Aralık 1884’te Üsküp’ün İshakiye Mahallesi’nde dünyaya gelen Yahya Kemâl, annesi Vranyalı, babası ise Nişli bir ailenin çocuğudur. Ailesi, Niş, Vranya ve Leskofça bölgelerinden gelmektedir.
Yahya Kemâl’in annesi Nakiye Hanım, 1883 yılında İvranya'dan Üsküp'e göç etmiştir. Şairin doğduğu Üsküp, Osmanlı döneminde önemli bir Türk şehri hâline gelmiştir ve bu şehri "serhat şehri" olarak tanımlayan Mustafa Özbalcı, Yahya Kemâl’i de bir "serhat çocuğu" olarak nitelendirir. Üsküp’ün İshakiye Mahallesi, hâlâ derin izler taşıyan bir Balkan şehri olarak Yahya Kemâl’in şiirlerinde önemli bir yer edinmiştir.
Üsküp, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1392'de fethedildikten sonra, Türkler tarafından yeniden inşa edilmiş ve adeta bir Türk şehri olmuştur. Yahya Kemâl, "Kaybolan Şehir" şiirinde Üsküp’ten bahsederken, bu şehri Yıldırım Beyazıt’ın fethettiği bir yer olarak nitelendirir. Üsküp, Osmanlı’nın fetihlerinden önce de önemli bir serhad şehri olmuştur ve fetih sonrasında Türk kültürünün izleriyle donatılmıştır.
Balkanlar’daki topraklar, Yahya Kemâl için Anadolu topraklarıyla eşdeğerdir. Üsküp ve Bursa, onun nazarında aynı değeri taşır; çünkü her ikisi de temiz kanın döküldüğü, Türk kültürünün kök saldığı topraklardır. Yıldırım Beyazıt’ın fetihlerinin ardından Üsküp, tıpkı Bursa gibi Türk kültürüne ait bir şehir hâline gelmiştir.
Yahya Kemâl, bir gezisinde İstanbul’dan Sofya’ya kadar uzanmış ve bu seyahatinde Balkan topraklarıyla özdeşleşmiş bir geçmişin hayalini yeniden keşfetmiştir. Onun gözünde, bu topraklar sadece coğrafî olarak değil, kültürel olarak da Türklükle bütünleşmiştir.
Şair, "Türklük Avrupa'ya doğru bir deniz gibi çekilmiş, ama geriye bıraktığı izler ve tuz hâlâ o topraklarda kalmıştır" derken, bu toprakların hâlâ Türklük koktuğuna ve Türk kültürünün bu bölgelerde derin izler bıraktığına vurgu yapar. Bu gezi geçmişin kalbinde kalan hayalini silmek bir yana vatan hasret ve hayalini daha da alevlendirmiştir ve bu duygular onda şu şekilde ifadesini bulur:
“Türklük Avrupa’ya doğru cezr ü meddi biten bir deniz gibi o dağlardan çekilmiş, lakin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor.”
Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyârıdır
Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.
Üsküp ki Şar-dağ’ında devâmıydı Bursa’nın
Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları
Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
İsâ Bey’in fetihte açılmış mezarlığı
Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin
Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
Yahya Kemâl’in doğduğu Üsküp, mahalleleri, camileri, medreseleri, bedestenleri ve çarşılarıyla diğer Müslüman şehirlerinden farklı özellikler taşır. Beyatlı, Üsküp’ü, balığın suyu anlayamadığı gibi, şehrin de kendi Türklüğünü fark edemediğini belirterek "balığa suyu idrak ettiremezsiniz" şeklinde bir benzetme yapar.
Şair, bu farkı Arnavutluk üzerinden açıklamaktadır. Balkanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun elinden çıktıktan sonra, Arnavutluk’un Osmanlı yönetimi altındaki yıllarını yaşayanlar, bu uzun süreli yönetimin nedenini daha iyi kavrayabilmişlerdir. Beyatlı'ya göre, Osmanlı’nın varlığı, Arnavutluk'ta halkın birlikte yaşamayı başarmasında ve farklı etnik grupları bir arada tutmasında büyük bir etki yaratmıştır; Türkler, adaletli ve alçakgönüllü yönetimleriyle bu halkları birleştiren bir "mayadır."
Beyatlı henüz çocukken, kendi ifadesiyle "hayatın eşiğindeki çağdan geçmeden" annesini kaybetmiştir. Annesi, sonbaharda toprağa verilmiştir ve bu gömme işlemi Balkan topraklarında gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, Üsküp, Beyatlı için sadece bir doğum yeri değil, aynı zamanda annesinin vefatıyla bağlantılı derin bir duygusal anlam taşıyan önemli bir yer olmuştur.
Yahya Kemâl’in annesinin mezarının bulunduğu ve çocukluk yıllarını geçirdiği Balkan topraklarının, şimdi vatan topraklarından ayrı olması, şairi derin bir hüzne boğar. Ancak, Üsküp artık Türk topraklarına ait olmasa da, şairin ruhu orada yaşamaya devam eder.
Türk milletinin geçmişine olan bağlılığı ve bu geçmişi anlamaya, keşfetmeye olan isteği, onun duygusal dünyasını biçimlendirir. Bu anlayış, Beyatlı’nın şiirlerinde de kendini gösterir. Balkan toprakları ve özellikle çocukluğunun geçtiği bu toprakların vatan olmaktan çıkması, şairin mısralarında özlemle dile getirilir.
Üsküp ve çevresinde geçirdiği çocukluk yıllarında, Balkan kırlarının özgür havası, şairin kişiliğini derinden etkiler. O yıllarda, Rakofça'nın yeşil kırlarında gezerken, şairin ruhunda kaybolan vatan topraklarına olan özlem ve bir akıncı ruhu canlanır.
Beyatlı, çocukluk yıllarındaki hayallerinde, Rakofça’nın kırlarında dolaşırken bir akıncı gibi hisseder. Bu topraklar, onun iç dünyasını şekillendirir. Beşir Ayvazoğlu, Yahya Kemâl’in ailesinin köklerinin, Osmanlı'nın son dönemine, özellikle III. Mustafa dönemine kadar uzandığını öğrendiğinde, şairin bu toprakları bir “Evlad-ı Fatihan” olarak başka bir gözle gördüğünü ve Rakofça’nın kırlarında gezdiği zaman, kendisini rüzgârda uçan bir akıncı gibi hayal ettiğini aktarır. Ayvazoğlu, şairin iç dünyasında bu akıncı hayalini ne kadar canlı bir şekilde hissettiğini vurgular.
Akıncı cetlerinin ihtirasını duymaya, hissetmeye çalışır, hatta sadece çalışmaz, aynı zamanda bu duygular onun iç dünyasında beslenerek gelişir:
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı “Byron”u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyam içinde lâl,
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını,
Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...
Yahya Kemâl’in şiirlerinde yankı bulan tarih bilinci, büyük ölçüde Rumeli topraklarının sürekli istilalara ve göçlere uğramasıyla bağlantılıdır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihîndeki büyük çalkantıların çoğu, bu topraklarda yaşanmış ve imparatorluğun kaderi genellikle Rumeli’de şekillenmiştir.
Buna karşın, Osmanlı’nın Asya’daki toprakları, sürekli savaşların merkezi olmamış ve bu topraklar daha sakin bir seyir izlemiştir. Yahya Kemâl’in şiirlerinde "vatan" kelimesi, neredeyse tamamen Balkanlar ile özdeşleşmiş bir anlam taşır. Şair, ordunun yenilgiye uğramasını derin bir şekilde hisseder ve sürekli olarak rüyalarında ordunun zaferini görmek için yanıp tutuşur.
Balkanların işgal altında olması ve ordunun mağlup olması, sadece vatanın bütünlüğünü değil, aynı zamanda Türk milletinin ruhunu da sarsan bir etki yaratır.
Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rüyâma girdi her gece bir fâtihâne zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!
Yahya Kemâl, Balkanlara yapılan akınlara katılan beylerbeyiyle birlikte yer alır; onun komutasındaki orduyla beraber, ön saflarda savaşa atılanlar arasındadır. Bu akınların özgün yanı, katılımcıların çoğunun genç, hatta çocuk denebilecek yaşta olmalarıdır.
Sayıca kendilerinden çok daha güçlü, adeta masallardaki dev ordulara karşı verilen bir savaştır. Ak tolgalı Beylerbeyi'nin "İlerle!" komutuyla, ordunun geçiş yolu olarak seçilen yer Tuna Nehri'dir. Türk atları, Tuna’yı doludizgin geçerek büyük bir hızla ilerler.
Yahya Kemâl'in şiirlerinde Türk ordusunun, Roma'nın doğusunu fethettikten sonra gerçekleştirdiği zaferler, tıpkı yüce dağlar gibi yüksek ve anlamlıdır. Balkanlar’da yapılan fetihler de, aynı yüksekliğe sahiptir. Bunun iki ana nedeni vardır: Birincisi, Osmanlı ordusu Balkanlara hâkim olduktan sonra, buralarda asırlarca kalmış ve bölgeye derin bir iz bırakmıştır.
İkincisi ise, bu fetihlerin ardından Osmanlı ordusu sürekli zafer kazanmış, zaman zaman kaderin karanlık ve korkutucu yıllarında bile, düşmanı ilk hamlede olmasa da sonrasında yenip denize dökmeyi başarmıştır. Osmanlı'nın kılıcıyla fethedilen topraklarda yüzlerce şehir kurulmuş ve büyük tarihî ve mimarî eserler inşa edilmiştir. Ancak, bu eserler bile Türk milletinin kudretini ve görkemini tam anlamıyla yansıtmaya yetmemektedir.
Roma’nın şarkını fethettiğin andan sonra,
Yüce dağlar gibidir gördüğün iş, Türkoğlu!
Girdiğin yerde asırlarca kalıştan başka,
Kurduğun devlet asırlarca muzaffer yürüdü.
Talihinin döndüğü en korkulu yıllarda bile,
Yürüyen düşmanı son hamlede döktün denize.
Açtığın ülkede, yoktan yaratış kudretini,
Azminin kurduğu yüzlerce şehirden fazla,
Gri firuzeye benzer nice gök kubbeyle,
Dehre aksettiriyor, gerçi, büyük mimarî;
Bu eserler seni göstermeğe kâfi diyemem.
Yahya Kemâl Beyatlı'nın eserlerinde Balkanlar'la ilgili en belirgin özellik, onun bu topraklarda doğmuş olmasıdır. Sadece burada doğmakla kalmamış, aynı zamanda ataları da uzun yıllar boyunca Balkanlar'da yaşamışlardır. Bu coğrafya, Yahya Kemâl'in sanatını, düşünsel dünyasını ve dolayısıyla eserlerini derinden etkilemiştir. Bu etkileri, onun yazdığı şiirlerde ve yazılarında görmek mümkündür.
Şi're aksettirebilseydin eğer, dinlerdin,
Yüz fetih şi'ri, okundukça, çelik tellerden.
Resm'e aksettirebilseydin eğer, ömrünce,
Ebedî cedleri karşında görürdün canlı.
Gönlüm isterdi ki mâzini dirilten san'at,
Sana târihini her lâhza hayâl ettirsin.
Yahya Kemâl'in Balkanlar'la olan bir diğer önemli bağlantısı ise çocukluğunu burada geçirmiş olmasıdır. Bu bölgeye ait hatıraların onun yaşamına ve kişiliğine büyük bir katkı sağladığı söylenebilir. Çocukluk yıllarındaki anıların, onun olgunlaşmasına ve kişiliğini oluşturmasına yardımcı olduğu, eserlerinde de geniş bir şekilde yer bulduğu görülmektedir.
Yahya Kemâl için hayatındaki en önemli figürlerden biri annesi Nakiye Hanım’dır. Nakiye Hanım ve ailesi de Balkan topraklarında yaşamış, buradaki topraklarda ebedi istirahatgâhlarına çekilmişlerdir. Yahya Kemâl, henüz çocuk yaşta annesini kaybetmiş olmasına rağmen, ona duyduğu derin sevgi ve saygı, onun iç dünyasında güçlü bir etki bırakmış ve buna bağlı olarak Balkanlara olan sevgisini de şekillendirmiştir.
Şiir, Yahya Kemâl'in hayatında büyük bir öneme sahiptir; şiirle tanışması ve şiir yazmaya başlaması da Balkanlar'da gerçekleşmiştir. Bu nedenle onun şiirleri, sadece bireysel bir yaratıcılık süreci değil, aynı zamanda bu topraklarda şekillenen bir kültürün de ifadesidir.
Balkanlar, Yahya Kemâl ve onun kuşağı için vatan kavramının önemini derinden öğretmiştir. Bu bölgeden zaman zaman büyük zorluklar ve acılarla Anadolu'ya göç eden Türk halkı, vatan hasretiyle yanmış ve bu topraklardan ayrılmak, derin bir vatan duygusunu uyandırmıştır.
Bu his, şairin eserlerinde genellikle güçlü bir şekilde yer bulur. Yahya Kemâl, özellikle şiirlerinde, Balkanlar'daki Türk kültürünün inşasında önemli bir yer tutan Türk medeniyetine vurgu yapar. Üsküp, Rakofça gibi şehirler, Türklerin buralara yerleşmesinin ardından şekillenmiş ve Türk kültürü, mimarisiyle bu topraklara kök salmıştır.
Balkanlarda, farklı halkların katılımıyla ortaya çıkan yeni bir medeniyetin izleri, şairin eserlerinde kendini gösterir. Ayrıca, Türk milletinin Balkanlar'daki mücadelesi, Yahya Kemâl'e göre destansı bir tarihe sahiptir. O, Balkanları fetheden askerleri yüceltir ve masalsı bir kahramanlık destanı yaratır; şiirlerinde bu kahramanlarla birlikte fetihlere çıkar.
Balkanlar, Yahya Kemâl'in eserlerinde özel bir yer tutar. Bu bölgeyi tanımak, orada yaşananları anlamak, Yahya Kemâl'i ve onun şiir dünyasını anlamakla eşdeğerdir.
Oğuzhan AYDIN
YazarZemheri ayında, kış ayazında“Bu can kurban!” dedi yurda şehidim.Mübarek bayrağın al beyazıylaHilaldir, yıldızdır surda şehidim.Giden koç yiğitler dönmedi geri,Bir hasret dumanı sardı her yeri.Bin doku...
Şâir: Ahmet Sami BENLİ
Kur’an-ı Kerim’e göre Allahu Teâla, Hz. Nuh (a.s.)’a tabi olup, kendine inananları koruduğu tufanda; inkârcıların tamamını helak etmiştir. O hadiseden sonra; insanlık yeniden nasıl başladı...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğumHer lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum ...
Şair: Yusuf DURSUN
İhlâs, "arınmak" ve "saflaşmak" anlamına gelen hulûs kökünden türemiş bir terimdir. İslâmî anlamda, ibâdet ve iyi eylemleri yalnızca Allah için yapmayı ifade eder. İhlâs, kalbi şirk, riyâdan, kötü duy...
Yazar: Musa TEKTAŞ