VAHŞİ'DEN HZ. VAHŞİ'YE: AŞK'A ATILAN MIZRAK
Peygamber (s.a.v.)¸ kurtuluşu sunarken Hz. Vahşi'ye¸ "aşk"ı da kendi elleriyle sunuyordu; hem de en derin ve en ıstıraplısını. Aşk¸ Hz. Vahşi'den sonra bu kadar yakıcı oldu belki de. Özündeki hasreti O'ndan aldı ve O'ndan sonraki aşklar hep biraz eksik kaldı. Onun Peygamber hasreti hiç kimseninkine benzemedi ve benzemeyecekti. Seslerin en güzelini duymanın verdiği şeref ile o sese karşı konuşamamanın verdiği elemi nasıl kaldırdı omuzları kim bilir. Sustuğu kelimeler her defasında mızraklamış mıdır Hz. Vahşi'nin boğazını? Uzaktan uzağa Peygamber
Kendi Hamza'sının Vahşi'sidir insan en çok.
Yolculuk vahşilikle başladı. Bakın insanın kalbindeki savaş alanına. Kendi içindeki Hamza'lara mızrak atan yine kendisi oldu hep. İçinde var olan Vahşi¸ imana¸ Hakk'a¸ adalete ve merhamete mızrak atıp durdu¸ açacağı yaraları kestiremeden. Girin¸ insanın kalbinde yatan Bedir'lere Uhud'lara. Bakın insanın içinde yaşattığı Ebu Bekir'e¸ Ömer'e¸ Osman'a¸ Ali'ye¸ Mus'ab'a. Ve yine kendi eliyle kendi Ömer'lerine sapladığı mızraklara.
Sahip olduğu edeple içinde bir Osman yaşatır insan¸ Kur'an besler onu; hayâsızlık ise zehirler. İşte şu Hz. Osman'ın tam kalbine sapladığı mızrak; harama değen nazarların dövdüğü demirden değil mi?
Göz yumduğu her adaletsizlikle¸ içinde yaşattığı Hz. Ömer'ini hançerlemiyor mu insan?
Sadakat yolundan ayrıldığında¸ mızrağı içinde yaşattığı Hz. Ebu Bekir'in boğazına saplamıyor mu kendi elleriyle?
Ya şu Hz. Ali'ye doğru süzülen mızrak! Ehl-i Beyt sevgisinden uzaklaşıldıkça biraz daha yaklaşmıyor mu o mübarek gövdeye?
İlim ve sünnet yolundan uzaklaşılan her adım¸ bir mızrak olarak saplanmıyor mu insanın kalbinde yaşattığı Hz. Mus'ab'a?
Kendi Hamza'sının Vahşi'sidir insan en çok.
Efendiler Efendisi (s.a.v.)¸ Vahşi'ye¸ Hazreti Vahşi olma kapısını -Allah'ın izni ile- aralarken¸ inen ayetler Vahşi'nin kalbine yumuşaklık veriyor¸ tevbesinin kabulüne ümit oluyordu.
Peygamber (s.a.v.)¸ kurtuluşu sunarken Hz. Vahşi'ye¸ "aşk"ı da kendi elleriyle sunuyordu; hem de en derin ve en ıstıraplısını. Aşk¸ Hz. Vahşi'den sonra bu kadar yakıcı oldu belki de. Özündeki hasreti O'ndan aldı ve O'ndan sonraki aşklar hep biraz eksik kaldı. Onun Peygamber hasreti hiç kimseninkine benzemedi ve benzemeyecekti. Seslerin en güzelini duymanın verdiği şeref ile o sese karşı konuşamamanın verdiği elemi nasıl kaldırdı omuzları kim bilir. Sustuğu kelimeler her defasında mızraklamış mıdır Hz. Vahşi'nin boğazını? Uzaktan uzağa Peygamber (s.a.v.) seyretmenin verdiği hasreti¸ yüreği nasıl taşıdı kim bilir. Gül Kokusu geldiğinde her nefeste kaç defa öldü kim bilir.
Aşk¸ dilsizliğini de Hz. Vahşi'den aldı belki.
O'ndan (s.a.v.) sonra yaşanan her aşk Vahşi'ninkini andırdı. Hz. Vahşi'nin aşkını. Onunki kadar olmadı asla ve olmayacak; ama ona benzedi ve benzeyecek. İnsanın kendi eliyle gelen kötülük; arkasından kalbe inen Yüce Kelam'ın serinlik esintileri¸ sonra pişmanlıklar ve uykuları boğazlayan Peygamber hasreti.
Yüz yıllar sonra saadetli asırdan¸ dünyada benzer hisler yaşanmaya devam ediyor. En çok kendine zulmeden insan¸ mızrakları acımadan saplıyor ameline. Ama merhametin ve affın da Yaratıcısı (c.c.)¸ şefkat güllerini ayetleriyle dağıtıyor kararmaya yüz tutan kalplere. En sevgili (s.a.v.)'nin şefkati ve müjdelediği kurtuluş ümidi bütün ümmeti heyecanlandırıyor; ilk günkü gibi. Ve aşk¸ Hz. Vahşi'ninki gibi mızraklarını saplamasa da yüreklere¸ ateşini eksik etmiyor kalplerin üzerinden. Efendimiz (s.a.v.)'in nefes almıyor olduğu dünyada her nefes O'nun özlemiyle en derinden çekiliyor. Güllerin kokusunu aldığı o kokudan asırlar sonra¸ her sabah bir ümit- rüzgârı kokluyor âşıklar; sevgiliden bir esinti kalmıştır belki diye. Uykuya değil rüyaya yatıyor hasret dolu bedenler¸ rüyaya teşrif buyurur Sultan (s.a.v.) belki diye. Ve Hz. Vahşi'ye gelen müjdeye ortak olmak için ibadetlerinde gözyaşları döküyor bütün ümmet; Allah'ın Aslanı Hz. Hamza ile kol kola cennete girmek nasip olur belki diye.
Hz. Vahşi gibi şereflenemedik Rasûlullah'la; ama dualarımız sonsuz âlemde Sevdiğimiz (s.a.v.) ile beraber olmak. Rüyada¸ sünnette ve sonsuz saadette
Muhammed Bedrettin TOPRAK
Yazar1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Bir bebeğin kokusunda cenneti duyabilir imanlı bir anne. Farklı yaratılışa sahip insanoğlundan kimisi bir suyun sesinde bulur ilâhî aşkı¸ kimisi bir dağın heybetinde; şair¸ şiirdeki bülbül...
Yazar: Muhammed Bedrettin TOPRAK
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor