UÇURUMLARIN ZARİF KÖPRÜSÜ
Bir düşüncenin özü olan şiir; aşk¸ varoluş¸ ölüm gibi "öz'ün düşüncesinde" de başrolü üstlenir. Her şeyde hakikate ve öze ihtiyaç duyan ruh¸ sözde de öze ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçla şiiri tutup kolundan¸ başköşesine oturtur kalbinin. Tabii burada şiirden kasıt kelime oyunlarıyla dolu söz yığınları değil¸ tasavvufun derinliklerinde hayat bulan hikmet dolu sözlerdir.
Hissiyat ile ifadesi arasındaki fark¸ kalbin devri yükseldikçe bir uçuruma dönüşmektedir. Kelimeler sıcak yüzünü esirger; keyfiyetler kifayetsiz¸ hisler ifadesiz kalabilir. Heyecanları¸ pişmanlıkları veya acıları anlatma kudretini bulamaz hitaplar. En derinlerden yandığı bir gece vaktinde patlayacak gibi olan kalp; odacıklarına hangi düşüncelerin girip çıktığını anlayacak kavramlar ve anlatacak cümleler bulamaz. İşte kalple dilin arasındaki derin uçurumu en zarif köprülerle kavuşturan şiire tam da burada ihtiyaç duyulur. Yürek o kadar yanar ki¸ sönmesi için uzun cümleler çok geç kalacaktır. Etkisiz söndürücüler ise bir işe yaramayacaktır. Yani tez elden¸ etkili ve tam dolu bir silah lazımdır can çekişen kalbin acısını dindirmeye: Şiir.
Bir düşüncenin özü olan şiir; aşk¸ varoluş¸ ölüm gibi "öz'ün düşüncesinde" de başrolü üstlenir. Her şeyde hakikate ve öze ihtiyaç duyan ruh¸ sözde de öze ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçla şiiri tutup kolundan¸ başköşesine oturtur kalbinin. Tabii burada şiirden kasıt kelime oyunlarıyla dolu söz yığınları değil¸ tasavvufun derinliklerinde hayat bulan hikmet dolu sözlerdir.
Bir yaz teravihinde¸ Somuncu Baba'da¸ Rahman Suresinin akıcılığında bu aşkla tanışmış biri olarak o gece¸ Rahman Suresinin şiirsel akışının Tohma suyundan daha coşkun olduğunu gördüm. Kur'an-ı Kerim'in her satırında yer alan bu akıcı ve kusursuz anlatım¸ Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in pürüzsüz üslubuyla birleşmişti. Bu yüzdendi ki Rasûlullah'a şair dediler¸ şiir söylüyor dediler. Sözünü az söylemesine rağmen çok şey söylemesi O'nu bu ithamla karşılaştırmıştı. Sözü güzel ve doğru söylemesi O'na Allah (c.c.) tarafından ihsan edilmişti. Efendimiz (s.a.v.)'e "Cevâmi-ül-kelîm" yani az sözle çok ve güzel şey anlatma' özelliğinin verilmesi de hikmetin kalabalık sözlerde değil¸ incelik ve özde olduğunu gösterir.
Kalplerimize İncelik Ver
Kalbi¸ en korumasız yeridir insanın. Her darbe ilk ona iner¸ dövüldükçe katılaşır. Doğrudan şaştığında insan¸ yoldan dışarıya ilk adımı kalp atar. Çamur¸ kalbin ayaklarına bulaşır. Kalp yoldan çıkar¸ yol kalpten çıkar. Sürgün ülkelerde bulur kendisini muhtelif zamanlarda insan. Kalbini sürgün ettiği karanlık ülkeyle "kalbinin başkenti" arasında kalır; sonra "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" bir Sezai Karakoç irkilmesiyle geri döner:
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Geri döner kalp bu irkilmeyle¸ şairin dilinden içindeki başkenti bulur¸ yenilgi büyüyen zaferini¸ Merhamet Çınarı'nda gölgelendirmek ister. Kalbine incelik ister. Kalbine gelen inceliği avuçlarına dua olarak üflemek ister. Bu defa da duasını Allah dostu Hulûsi Efendi (k.s.)'nin diliyle eder:
Yâ Rabb n'olur derd-i dili yâre ulaştır
Bu bülbül-i nâlânı o gülzâra ulaştır
Hasreti ânın açtı nice yâre bu dilde
Bîmâre dili sen âna tîmâre ulaştır
Bu âşık-ı bî-çâreye kılsın meded artık
Gûş ettir âna nâlemi bu zâra ulaştır
Gurbete düşüp oldum esîr-i gam-ı hicrân
Bu gamlıyı lûtfile o gam-hâra ulaştır
Firkat od'una yakma bu cânımı efendim
Ol vâris-i yektâAhmed-i Muhtâr'a ulaştır
Kıtmîrliğe şâyeste kıl ânın kapısına
Rahm eyleyüben ol derd-i dildâre ulaştır
Matlûbunu ver hürmetine İmâmü'l-Harâmeyn'in
Hulusî'yi ol yâr-i vefâ-dâre ulaştır
Dua edecek cesaret bulamadığında yürek; af isteyecek yüz bulamadığında mahcubiyet; kalbini diline dökecek kabiliyet bulamadığında akıl¸ mutasavvıfların dualarına sığınır insan. Vermek için hazır olan Güzelliğin de Sahibi'ne (c.c.)¸ en güzel dizelerle gitmek ve derd-i dili yâre' bu hikmet dolu sözlerle ulaştırmak yolun kolayı ve en güzeli olur.
Derdimiz hâline gelen dizeler ve dermanımız olan dizeler
İyi ki varlar
Dua'nın sahibi hatırına dualarımızı yâre ulaştır yâ Rabb.
Muhammed Bedrettin TOPRAK
YazarTefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor