Türkçe Ödevi
Öğretmenimizin verdiği ödevi bir an önce yapmak için sabırsızlanıyordum. Koşa koşa eve geldim. Anneme selam verip sarıldıktan sonra üzerimi değiştirmek için odama geçtim. “Kızım yemeğini getiriyorum, karnın çok aç mı bakayım?” diye arkamdan seslenen anneme hızlıca cevap verdim: - Anneciğim ben bugün çok tokum, yemek yemeyeceğim. Bir sürü ödevim var. Hemen başlamalıyım. Hemen her akşam okul dönüşü eve girerken, “Anne açlıktan ölüyorum, yemekte ne var?” diyerek girdiğimden; annem “Yemek yemeyeceğim, karnım tok.” dememe epey şaşırdı. Son teneffüste kantinden tost alıp yediğimi bilse hazır şeylerle karnımı doyurduğum için kızabilir diye, bu küçük sırrı onunla paylaşmadım. Masama geçtim. Ucunu iyice sivrilttiğim kalemimle yazmaya başladım: - Savurganlık deyince herkesin verdiği örnekleri vermeyeceğim ben. Evet, musluğu lüzumsuz yere açık bırakmak ya da ekmeği çöpe atmak israftır. Peki ya gözyaşı musluklarını açık bırakmak da israf değil midir? Ya da boş dediğimiz zamanları herhangi işle meşgul olmadan harcayıp, çöpe atmak da savurganlık değil midir? Savurganlığı âlâsıdır hem de! Annem, bazen “Kızım, sende yaramazlığın âlâsı var.” diyerek sever beni. Oradan biliyorum “âlâ”nın ne demek olduğunu. Evet, zaman; sarı saçlı oyuncak bebeğimden de ekranı kırılacak diye ödümün koptuğu tablet bilgisayarımdan da değerli. En az ekmek kadar, en az su kadar kıymetli ve mübarek. Öyleyse… Öğretmenimizin verdiği “Savurganlık” konulu kompozisyon ödevimi bitirmiş olmanın verdiği mutlulukla yatağıma girdim, hayaller kurarak uykuya daldım. Kahvaltıdan sonra bahçeye çıktım. Bir iki dakika sonra da servisim geldi ve her zaman oturduğum koltuğa oturup çantamdan Türkçe defterimi çıkardım. Ödevimi öğretmene götürmeden önce son kez gözden geçirdim. Arkadaşlarımla sohbet ede ede sınıfa girdik, bizim hemen arkamızdan da öğretmenimiz geldi. Sınıfa selam verip, yoklama defterini imzaladıktan sonra sordu: - Evet, 5-A sınıfı dün verdiğim ödevi yaptınız mı bakalım? “Evet” diyenlerin sesi sınıfta büyük bir uğultuya sebep oldu. Öğretmenimiz: - Sınıfın çoğunluğu ödevini yapmış görünüyor. Hümeyra’dan başlayalım, sırayla yazan herkes okusun. Kompozisyonunu bu derse yetiştiremeyen arkadaşlarımız da bir dahaki derse mutlaka hazırlıklı gelsin, dedi. Öğretmenimiz, “Şimdi başlayabilirsin.” dercesine bana bakınca, kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim, heyecanla okumaya başladım: - Savurganlık deyince herkesin verdiği örnekleri vermeyeceğim ben. Evet, musluğu lüzumsuz yere açık bırakmak ya da ekmeği çöpe atmak… Okumayı, “Ah zaman… Keşke senin en büyük nimetlerden biri olduğunu hepimiz çok iyi bilseydik, belki o zaman her şey daha güzel olurdu!“ cümlesiyle bitirdim. Öğretmenimiz: - Arkadaşınız Hümeyra, savurganlık konusunu çok güzel anlamış ve yazıya aktarmış. Farklı bir pencereden bakmış. Evet, arkadaşlar; açık unuttuğumuz bir lambadan, ihtiyacımız olmadığı halde sürekli kıyafet almamıza varıncaya kadar savurganlık başlığı altında pek çok örnek sayabiliriz. Ama arkadaşınızın da dediği gibi “zaman” bizim en büyük nimetlerimizden, en kıymetlilerimizden. Öyle ki Peygamber Efendimiz (s.a.v) bizi bu konuda da uyarmış ve buyurmuştur ki: “İki nimet vardır ki, insanlardan çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” Öğretmenimiz, sözünü bitirince parmak kaldıran arkadaşımız Abdullah’a söz hakkı verdi. Abdullah: - Ben de yazımda savurganlığı sağlığımıza dikkat etmemek olarak anlatmıştım, okuyabilir miyim öğretmenim, dedi. Abdullah’ın yazısını sınıfça çok beğendik. Öyle ki dakikalarca arkadaşımızı alkışladık. Şimdi tam olarak hatırlayamıyorum ama kompozisyonunun son cümlesi şöyleydi galiba: - Sevgili sağlığım. Sen, hep benimle ol, ben o zaman her zorluğu yenerim. Ben seni bırakacak gibi olsam da sen beni sakın bırakma. Olur mu?
Mine TAŞDEMİR
YazarBazı felaketler ve afetlere karşı bilinçli olmak, olayın zarar verici ve yıkıcı etkileri görülmeden önlem alabilmek en doğru olanıdır. Olaylar meydana geldikten sonra müdahale etmek çok yarar sağlamay...
Yazar: Naciye BEYZA
“Bu yarışı ben kazanacağım, ben kazanacağım!” diye bağıra bağıra evin yolunu tuttuk. Hepimiz bu yarışı kazanmayı çok istiyorduk ve hemen çalışmalara başlamalıydık. Dördümüz de kendi aramızda düzenledi...
Yazar: Mine TAŞDEMİR
Bu sabah Latife Öğretmen’imiz, “Hem dersimi iyi dinliyorsunuz hem de devamsızlık yapmıyorsunuz. Bazı sınıflara derse girerken ayaklarım geri geri gidiyor. Bu sınıfa ise koşarak, öğretmenliğimin ilk yı...
Yazar: Mine TAŞDEMİR
Koca sınıfın içi sessizdi. Öğrencilerin tümü ellerinde bir kâğıt bir kalem resim çizmeye çalışıyorlardı. Her zamankinden daha istekli resimlerini yapıyorlardı. Öğrenmeleri onlara, yapılan en güzel res...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ