TÜRK TEZHİB SANATI VE SÜSLEME
Süsleme insanlık tarihinin herhangi bir noktasında ve kültür çevresinde görülebilmektedir. İlk çağlardan itibaren topluluklar halinde yaşayan insanların temel eğilimlerinden biri olan süsleme¸ mağara duvarlarında veya kayalar üzerinde görülmeye başlar. Çiziliş amaçları ne olursa olsun bu tutum insanların sosyal ihtiyaçlarından biri olarak görülmektedir. İnsan topluluklarının zaman içerisinde toplum¸ boy ve ulus olma sürecini yakalamaları¸süslemeyi ülkelerin milli karakterlerini taşıyan¸ o ülke insanlarının kendine has zevk ve duygularının şekillenmesi olarak ortaya çıkarır
Süsleme insanlık tarihinin herhangi bir noktasında ve kültür çevresinde görülebilmektedir. İlk çağlardan itibaren topluluklar halinde yaşayan insanların temel eğilimlerinden biri olan süsleme¸ mağara duvarlarında veya kayalar üzerinde görülmeye başlar. Çiziliş amaçları ne olursa olsun bu tutum insanların sosyal ihtiyaçlarından biri olarak görülmektedir. İnsan topluluklarının zaman içerisinde toplum¸ boy ve ulus olma sürecini yakalamaları¸süslemeyi ülkelerin milli karakterlerini taşıyan¸ o ülke insanlarının kendine has zevk ve duygularının şekillenmesi olarak ortaya çıkarır.
Kültür ve sanat unsurları ile birbirlerine bağlanan ve şuuruna varan fertlerin meydana getirdiği uluslar¸ Dünya üzerinde güçlü sanat eserleri ve kültürler oluştururlar. 2500 yıllık tarih devresinde Eski Dünya'nın her yerinde Türkler'in var olduğu görülür. Bu var olma yoğunluğu ve hızı eski devirlerin güç şartları içerisinde dikkat çekicidir. Altaylar'dan kalkılıp diğer Türk Ülkelerinin yurt edinilmesi insanlığın tarihi maceralarından biridir. Orta Asya kaynağı yeni Türk ülkeleri için bitip tükenmez bir merkez olmuş ve bu merkez asırlarca kendini oradan beslemiştir. Türk süsleme sanatının en eski örneklerini¸ Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk devirlerden itibaren bu coğrafi konumlarda görmeye başlarız. Büyük Selçuklu¸ Anadolu Selçuklu¸ Beylikler ve Fatih döneminin motifler ve renkler açısından olağan gelişmesinin yanısıra¸Yavuz Sultan Selim (1512-1520) devri tezhib sanatında yenilik olarak¸ İran Seferi sırasında İstanbul'a gelen sanatçıların¸ sanata yansıttıkları etkilerdir. Özellikle pars beneği (Çin temani¸ kaplan postu) kullanılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman Devri (1520-1566) tezhib sanatı açısından zirvede olan bir dönemdir. Zahriye¸ serlevha¸ sure başları ve hatime sahifelerinde zengin işçilik görülür¸ altın çok kullanılmış ve lacivert renk dönemin önemli rengi olmuştur.
Zahriye sahifelerinde formlar¸ altıgen¸ sekizgen¸ dörtgen şeklindedir. Desenlerin işçiliği artmış¸ bordürler çeşitlenmiş¸ tığlar en zengin örneklerini vermiştir. Stilizde motifler çok çeşitlenmiştir. Bu devrin önemli özelliğinden biri de saz yolu üslubunun görülmesi ve güzel örneklerini vermesidir. Saray nakışhanesinde doğulu sanatçıların etkileri saz yolu üslubunda olduğu gibi açıkça görülmektedir. Kanuni döneminde ekol yaratan ünlü nakkaşların başında Şah Kulu ve Kara Memi gelmektedir. 1520-1526 yılları arasında faaliyet gösteren Şah Kulu Osmanlı Sanatında kitab bezemesinden kumaşa¸ çiniden kuyumculuğa kadar yaygınlaşan özgün bir üslubun¸ saz üslubunun yaratıcısı olmuştur. Onun öğrencisi olan Kara Memi ise¸ Osmanlı süsleme sanatının gelmiş geçmiş en önemli sanatçılarından biri olarak dikkati çeker. Aslında müzehhib olan Kara Memi kitab sanatının klasik kuralların dışına çıkan¸ yeni motiflerle o güne değin görülmemiş bir üslubun yaratıcısı olmuştur.1 Kullanılan renkler ise altın ve laciverdin uyumu ile birlikte turuncu¸ yeşil¸ vişneçürüğü¸ pembe¸ sarı¸ eflatun¸ siyah ve bu renklerin çeşitli tonlarıdır. Çiçeklerde hemen hemen bütün renkler kullanılmıştır. Tabiattan yetiştiği şekilde alınan¸ gül¸ nergiş lale¸ sümbül¸ süsen¸ haseki küpesi¸ zerrin ve bahar çiçekleri kullanılmıştır.
17. yy'da tezhib sanatında pek yenilik görülmez. 16. yy. sanatının devamı niteliğindedir¸ motif renk ve kompozisyonlarda bir değişiklik olmamakla birlikte altının kullanımı artmıştır. Osmanlı tezhib sanatı bu dönemden sonra Osmanlı kültür ve sanatında başlayan Batılılaşma akımları etkisinde¸ gerek renk¸ motif ve desen; gerekse kompozisyon düzeni açısından çok farklı özellikler göstermeye başlamıştır.
18. yy'da (III. Ahmed Devri) Batı sanatı etkisi daha bariz şekilde hissedilmeye başlanmıştır. Fransız Rokoko sanatı Miladi 1721'den sonra Osmanlı sanatlarını etkisi altına almıştır. Bu etki altında gerek tezhib sanatında gerekse Türk sanatının diğer dallarında bu tarz tasarımlarla eserler verilmiştir. Ve Avrupa baroğuna Türk zevki katıldığından dolayı buna¸ Türk Baroğu demek yanlış olmaz.2 III. Ahmed döneminde başlayan değişim yaygınlaşıp 19. yy'ın başlarına kadar devam etmiştir. Klasik form tamamen terk edilerek¸ iri çiçekler¸ buketler¸ vazo¸ saksı veya sepet içinde buketler¸ kurdela ile bağlanmış çiçekler bolca kullanılmıştır. 19. yy. sonuna kadar aynı üslub devam etmiştir.
Türklerde yazı ve etrafında toplanan sanatları öğretmek üzere bir okul açılması fikri ne zaman doğmuştur? Bunu açıkça ifade etmek güçtür. Ancak örneğin Trablusgarp'ta bu amaçla bir mektep ancak açıldığını biliyoruz. Ülkemizde ise bu amaçla bir mektep 1914'de "Medresetül Hattatin" adı ile açılmıştır. Mektebin yeri İran konsolosluğunun arkasındaki dar yokuşun başındaki Sübyan Mektebi binasıdır. İlk müdürü Hattat Arif Bey olup¸ mektebin amacı yazı¸ tezhib¸ halı¸ cilt¸ ebru ve ahar gibi eski sanatlarımızın devamını sağlamaktı. Mektep¸ Cumhuriyete hatta Harf İnkilabı'na kadar önce "medresetü'l hattatin" sonra "hattat mektebi" olduğu bilahire "Şark Tezyini Sanatlar Mektebi" adı altında faaliyetini sürdürmüş ve nihayet 1936' da "Güzel Sanatlar Akademisi"ne bağlanmıştır. Şark Tezyini Sanatlar Mektebi doğrudan doğruya Atatürk'ün direktifleriyle olmuştur. Şöyle ki: Şark Tezyini Sanatlar Mektebi Hocaları 1933'de Ankara'da bir sergi açarlar. Sümerbank Sanayi Dairesi başkanlarından olan Reşat Eğriboz'un teşvikiyle açılan bu sergiyi 2.11.1933 günü gezen Atatürk ¸ orada iltifatlarda bulunduğu Türk sanatçılarına behamehal adam yetiştirmeleri talimatını verir¸ bugün "Geleneksel Sanatlar" olarak adlandırdığımız bu sanatların devamının sağlanmasını ister.
Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'ın talimatı ile Akademi bünyesine alındığında kadrosunda bulunan öğretim elemanları şunlardır:
Yazı Hocası Kamil Akdik¸ (Reis-ül Hattatin )¸
Yazı Hocası İsmail Hakkı Altunbezer (Tuğrakeş)
Hakkak İsmail Yümni Sanver
Sedeffkar Vasıf
Müzehhib Bahaeddin Tokatlıoğlu¸
Mücellid Necmeddin Okyay¸
Müzehhib Yusuf Çapanoğlu¸
Mücellid Necmeddin Okyay¸
Müzehhhib Yusuf Çapanoğlu¸
Bu kadroya Hattat Rakım Unan bilahire katılmıştır. Bu elemanlardan oluşan Bölüm Öğretmenler kurulu ilk toplantısını Akademi Müdürü Burhan Toprak'ın başkanlığında 20.7.1936 tarihinde yapmış ve 1936-1937 öğretim yılı başında öğretime başlamıştır.3 Günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi¸ Marmara Üniversitesi¸ İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi¸ Erzurum Atatürk Üniversitesi¸ Geleneksel Türk El Sanatları Bölümlerinde eğitim devam etmektedir.
Dipnotlar:
1- Dr.Filiz Çağman:"Ehli Hiref"¸Türkiyemiz¸S.54¸s.11-17¸1998.
2- Şule Aksoy. "Kitap Süslemelerinde Türk Barok Rokoko Üslubu". Kültür Bakanlığı Sanat Dergisi¸ Sayı: 6¸ Haziran 1977¸ s. 131.
3- Prof.Kerim Silivrilli'den naklen.
Hatice AKSU
YazarYavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR