TOPRAK SEVGİSİ
İnsanoğlunun madeni, öz mayası topraktır. Ondan gelip tekrar ona döneceğimiz dost toprak, her fırsatta bizleri ikaz etmekten de geri kalmaz. Tevazua çağırır. Toprak en büyük dostumuz, sadık yârimiz, her halimizle bizi kabul edip açıklığımızı, kokumuzu ve kirimizi saklayan ikinci anamızdır. Toprak vatan olunca kutsallaşır; milletin namusu olur. Toprağın vatanlaşması için de mukaddesatla, maneviyatla, tarihle, kan ve terle yoğrulmuş olması gerekir. Toprak sevgisi Türk’ün hasleti, varlığı, devlet olma felsefesidir. İnsan, toprağa dikilmiş ağaç gibidir. Ağaç, nasıl hayat üsaresini topraktan alırsa, insan da ruhunun ve bedeninin gıdasını vatan toprağından alır. İnsanla vatan arasında garip bir bağ vardır. İnsan bir günlüğüne de olsa toprağından uzak kalınca garip olur; hasreti içini bir kor gibi yakar. Onun gülü, dikeni, ağacı, dağı-taşı ve sevdikleri burnunda tüter; gönlünü kanatır. Toprak da her canlı gibi insanından mahrum olunca acı çekip harap olur. Toprak anadır. Göğsünü her çeşit insana açar; bir tek damla kalana, kan gelene kadar emzirir. Öyle vefalıdır ki; döversin, söversin, karnını yararsın yine de seni gül ile karşılar. Böyle bir anayı hangi insan sevmez ki? Sevgi kuru kuruya olmaz; her sevgi karşılık, dahası bedel ister. Sevgilerin en büyüğü vatan sevgisidir. Sevmek için görmek ve tanımak gerekir. Toprak, altı ve üstü ile tanınır ve sevilir. Toprak, altında binlerce şehidi, evliyayı, alpereni saklar. Onların fikir ve düşünceleri bizlere ışık olup geleceğimizi aydınlatır. Başımız derde girdiği zaman da bu ruh ordusu imdadımıza yetişip bizimle birlikte omuz omuza savaşır. Bir şehre güzellik ve hava veren sokakları, yüksek binaları, meydanları, eğlence yerleri değildir. Ecdadın ince zevkini, faziletini alın teri ile yoğurup ona ruhunu ve karakterini de verdiği nişanlardır. Toprak, dağı-taşı, kurdu-kuşu ve en önemlisi de üstündeki ecdat nişanları ile tanınır ve sevilir. Dağ, yayla ve ovalarının ılgıt ılgıt esen yeliyle ciğerlerini şişirmeyen, çiğdem kazıp kardelen çiçekli karını, altın sarısı başağının firiğini yemeyen, bir ipek seccadedeymiş gibi üzerinde namaza durmanın huzurunu, boz bulanık ırmaklarında çimip balık tutmanın mutluluğunu tatmayan insan toprağının, dolayısıyla da vatanının garibidir. Tarla tarla çıplak ayakla koşmayan; kerpiç damlı evinin tandırında pişen ve buram buram Anadolu kokan bazlamanın tadını tatmayan, yağmur duasında bulunup gözyaşlarını ekmeğine katık etmeyen insan Anadolu gerçeğini, dolayısıyla toprağının değerini anlayamaz. Bu değersizlik maazallah kendini inkâra kadar götürür. Böylelerinin kılıkları da dilleri de türküleri de oyunları da bize benzemez. “Yüreklerinde ne nakış ne desen ne de acı vardır.” İnsanımızın büyük bir kısmı, bilhassa gençler, beton yığınları arasında toprağını tanımadan büyümekte ve o şekilde hayata atılmaktadır. Dahası, her gün önünden ve yanından geçtiğimiz nice ecdat nişanlarımızın çoğu zaman farkında bile değiliz. Onlara bir yabancının gözüyle bakmadığımız gibi, baksak bile o haşmeti, inceliği, atalarımızın ince zevkini çoğu zaman göremiyor ve üzerinde düşünemiyoruz. Büyük göç ve sağlıksız şehirleşme de insanımızı ister istemez insafsızca öğütüyor. Maddî kirlenme, manevi kirlenmeye kapı açıyor. “Göğe çıkayım derken, boşluğa inen” insanlar (insanımız), hele büyük şehirlerde bazen bir kır çiçeğine, bir söğüt dalına, ağaçlarda rakseden kuş sesine hasret doğup, büyüyüp, sonra da ölüyorlar.
Muammer YILMAZ
YazarTürk’e şeref, dünyaya/cihana ise yüzlerce medeni eser veren bir sanatkâr, olarak tarihe damgasını vuran (geçen) Mimar Sinan, 1490 yılında Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Çocukluğu ve gençli...
Yazar: Muammer YILMAZ
Şiddet; baskı yapmak, baskı altına almak, zor kullanmak, zorbalıkla ve güç kullanımı ile muhatabı etkisiz hale getirmeye çalışmaktır. Şiddetin farklı uygulamalarına şahit olmaktayız: Fiziksel Şiddet:...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
İnsanın iç dünyası iyi ve kötü duyguların harmanlandığı bir yerdir. Orada her şey barınır, tıpkı orman gibi. Eğer bir şahıs iyi bir eğitim ve öğretim görmüşse iyi duygularını, aldığı eğitim yeterli ve...
Yazar: Hanife IŞIK
En değerli varlıklarımız, şüphesiz, Allah’ın birer emaneti olan çocuklarımızdır. Şu üç günlük dünyada bütün anne babaların gayesi, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamaktır. İyi bir geleceğin iyi bir ...
Yazar: M. Emin KARABACAK