TİRYAKİ HASAN VE KANİJE ZAFERİ
Osmanlı Devleti, zaferlerle dolu tarihinin zorlu savunma savaşlarından birini, 1601 yılında Kanije Kalesi’nde verdi.
Kanije, tarihimizi süsleyen altın sayfalardandır. İşte Kanije Destanı ve kale komutanı Tiryaki Hasan Paşa’nın tarihe geçen mücadelesinden çarpıcı kareler:
Altı Koldan Başlayan Saldırı
Avusturya Arşidükü Ferdinand komutasındaki haçlı ordusu, 9 Eylül 1601’de Macaristan’daki Kanije Kalesi önüne geldi. Ferdinand, 80 bin kişilik ordusuyla kaleyi kuşattı.
80 yaşındaki kale komutanımız Tiryaki Hasan Paşa, güçlü haçlı ordusu’na 9 bin kişilik kuvvetiyle cevap verdi.
Düşman Kanije’yi altı yönden kuşatmıştı. Kale duvarlarına devamlı top güllesi yağdırıyordu. Surlarda açılan gedikler gece kapatılıyordu. Sabah olduğunda, kaleyi tamir edilmiş olarak gören haçlı ordusu, bu duruma şaşırıp kalıyordu.
Ancak ordumuzun, amansız kuşatmaya daha ne kadar süre dayanabileceği şüpheliydi. Üstelik topumuz, cephanemiz, yiyecek ve içeceğimiz son derece kısıtlıydı. Kayıplarımız da her geçen gün artıyordu. Buna karşılık düşman ordusu ise devamlı olarak yardım alıyor ve gücünü tazeliyordu.
Hasan Paşa’nın Kurnaz Taktiği ve Müthiş Konuşması
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Tiryaki Hasan Paşa’nın teslim olmaya, hiç niyeti yoktu. Teslim tekliflerine her defasında, şuna benzer sözlerle karşı çıkıyordu:
- Biz kalenin savunmasına memuruz. Kale vermek bizim değil, Padişah’ın emrindedir. Kralınız Ferdinand gitsin, kaleyi Padişah’ımızdan istesin!
Askerlerini toplayarak onlarla sık sık konuşuyordu. Verdiği olumlu mesajlarla onları hem oyalıyor, hem de morallerini yükseltmeye çalışıyordu. Şöyle diyerek ümit ve gayretlerini artırmaya çabalıyordu:
- Asker evlatlarım! Sadrazama haber gönderdik. Bizi yardımsız bırakmaz. Biraz daha dayanalım! Yardımın gelmesi yakındır.
Fakat sadrazam gönderdiği mektupta, yardıma gelemeyeceğini üzülerek bildirmişti. Sefere çıktığını, kuvvetlerini bölemeyeceğini söylemişti. Hasan Paşa’nın son umudu da böylece suya düşmüştü.
Paşa, sadrazamın mektubunu okursa, askerlerin moral ve maneviyatının çökeceğini çok iyi biliyordu. Onun için sabır göstermek, dayanmak ve direnmek gerektiğine inanıyordu.
Sadrazamın mektubunu okumak üzere askerlerini topladı. Sadrazamın mektubu yerine, kendi yazdığı mektubu okudu. Buna mecburdu. Mektupta, sadrazamın büyük bir orduyla yola çıktığının, çok yakın zamanda kaleye ulaşacağının yazdığını söyledi.
Bu güzel habere askerler çok sevindi. Hep bir ağızdan tekbir getirdiler.
Hasan Paşa kara kara düşünmeye başladı. Derya gibi düşman ordusuna karşı bir avuç askerle nasıl dayanacaktı? Yiyecek, su ve barut tükenmeye yaklaşmıştı. Yine de ümitsizliğe düşmedi. Allah’a dayandı ve O’nun yardımına sığındı.