Ticaret Ahlâkı Bağlamında En Kârlı Ticaret
Her insanın ya tüccar olarak ya da müşteri olarak ticaretle ilişkisi vardır. Ticaret, ferdî, ailevî ve sosyal hayatın en temel faaliyetidir. Ticaret, bir malın/ürünün eş değer başka bir ürünle takas edilmesi ya da para ile satılmasıdır. Ticaretin dinen geçerli/meşru sayılması için bazı hükümlere uyulması gerekir. Şöyle ki; a. Satılan malın bütün vasıfları baştan bilinmelidir. b. Satılan mal mevcut olmalıdır. c. Satıcı mala sahip olmalıdır, sahip değilse satmaya yetkili olmalıdır. d. Satılan malın fiyatı belli olmalıdır. e. Malı alan kişi, mala tam olarak sahip olmalıdır. (Kabz) e. Malın pazarlık sonucu belirlenen fiyatı kesin olmalıdır. f. Malın bedeli peşin ödenecekse mal sahibi malın bedelini tahsil etmelidir. g. Mal veresiye satılmışsa vade tarihi belli olmalıdır. Şayet satılan mal, dinen mal hükmünde değilse (içki ve domuz eti gibi), malın sahibi değilse, mal mevcut değilse yapılan alış veriş batıldır. Şâyet malda ya da malın bedelinde ve ödeme şeklinde belirsizlik varsa o alış veriş fasittir. Meşru ticaret, en güzel ve en helal kazanç yoludur. Rızkın onda dokuzu ticarettedir, denilmiştir. Allahu Teâlâ, “Dünyadan nasibini unutma.”1 buyuruyor. Peki, bu nasip nasıl elde edilecek? Elbette çalışarak, ticaret yaparak. Allahu Teâlâ, Cuma namazından sonra yeryüzüne dağılıp rızık aramaya devam edilmesini emrediyor: “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: ‘Allah’ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” 2 Peygamberimiz (s.a.v.) bir Cuma günü hutbe okurken yiyecek yüklü bir kervan gelmişti. Kervanın geldiğini haber veren davul sesi duyan sahabiler, mescitten çıkıp kervanın yanına koştular. Rasûlullah’ın yanında sadece 10-11 kişi kalmıştı.3 Âyet, bu durumu eleştirmektedir. Demek ki ibadete ve ticarete ayrı ayrı zaman ayırmak ve bunları birbirine karıştırmamak gerekiyor. Kur’ân-ı Kerim’de, kişiyi cehennem azabından kurtaracak ve cenneti kazandıracak işler,4 Allah yolunu bırakıp sapıklığın tercih edilmesi,5 ticaret kelimesi ile ifade edilmiştir. Buna göre maddî ve mânevî bütün kazançlarımız ticarettir. Fatır Suresi’nin 29. âyeti “ticareten len tebur/asla zarar etmeyecek ticaret” ifadesiyle bitiyor. Zararsız ticaretin sermayesi, Allah’ın kitabını okuma, namaz ve Allah yolunda harcama şeklinde zikredilmektedir.6 Ticarette amaç kâr etmektir fakat zarar da karın ikiz kardeşidir, derler. Ticarette kâr ve zarar bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bu sebeple ticarette kâr edince şükretmek, zarar edince de sebepleri üzerinde düşünerek tecrübe edinmek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) ticarette dürüstlük üzerinde çok durmuştur: “Alış veriş yapanlar birbirinden ayrılmadığı sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) muhayyerdirler. Eğer dürüst davranırsalar ve malın kusurunu açıkça söylerseler alışverişleri bereketlenir. Fakat kusurunu gizler ve yalan söylerlerse (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.”7 Allah Rasûlü bir gün alış veriş yapanları gördü ve onlara şöyle seslendi: “Ey tüccar topluluğu, Allah’tan sakınan, iyilik yapan ve dürüst davrananlar hariç tüccarlar kıyamet günü günahkârlar olarak diriltilecektir.”8 Demek ki, ticaret ahlâkının birinci kuralı dürüstlüktür. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde de dürüst tüccarın kıyamet günü peygamberler ve şehitlerle birlikte olacağını haber vermiştir.9 Peygamberimiz (s.a.v.) “Tarttığınızda fazlasıyla ( tartarak) verin.” buyurmuştur.”10 Hz. Peygamber (s.a.v.), alışverişte kolaylık sağlayan ve hoşgörülü olanlara şöyle dua etmiştir: “Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah rahmeti ile muamele eylesin.”11 Ticaret yapanlar da çok iyi bilirler, ticarette hoşgörü bazen kötü niyetliler tarafından istismar edilir. Hoşgörüsü sebebiyle iflas eden tüccarlar bile vardır. Ticarette hoşgörülü davranırken, istismarcılara da fırsat vermemek gerekir. Mekke bir ticaret merkezi idi ve ticaret güzergâhında bulunuyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) de peygamberlikten önce ticaretle meşgul olmuş, Hz. Hatice’nin mallarını Şam’da, Şam’dan getirdiği malları da Mekke’de satmıştır.12 Peygamberimiz (s.a.v.)’in ticarette dürüstlüğünü gören Hz. Hatice O’na evlilik teklif etmiş, Peygamberimiz (s.a.v.)’le Hz. Hatice’nin evliliğine Peygamberimiz (s.a.v.)’in ticaretteki dürüstlüğü vesile olmuştur. Peygamberimiz peygamber olduktan sonra da ticaret yapmaya devam etmiştir. Her mesleğin bir piri vardır. Kanaatimizce tüccarların piri de Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Ümmü Beni Emmar diye bilinen Kayle adında yaşlı tüccar hanım bir sahabi vardı. Ticaretle ilgili Peygamberimiz’e soru sormak istiyordu. Allah Rasûlü ile sa’y yaparken Merve Tepesi’nde karşılaştı O’na yaklaştı ve sorusunu sordu: - Allah’ın Rasûlü! Ticaretle uğraşan bir kadınım. Bir şey alacağım zaman düşük fiyat veriyorum, pazarlıkla vermeyi düşündüğüm fiyata yükseltiyorum. Bir şey satacağım zaman da yüksek fiyat söylüyorum, pazarlıkla vermeyi düşündüğüm fiyata çekiyorum. Siz bu uygulamaya ne dersiniz? Allah Rasûlü: - Kayle böyle yapma, bir şey satın almak isterken sana verilse de verilmese de düşündüğün fiyatı söyle. Bir malı satmak isterken de versen de vermesen de satmayı düşündüğün fiyatı söyle.”13 buyurmuştur. Dünyaya İslâm’ın yayılmasında dürüst Müslüman tüccarların çok önemli bir yeri vardır. Nüfusu 200 milyonu aşan Endonezya’nın Müslümanlaşmasını Miladi 1200’lü yıllarda Müslüman tüccarlar başlatmıştır. Anadolu’da da İslâm’ın yayılmasında ahilerin önemli bir yeri vardır. Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler çerçevesinde ticaret ahlâkının genel prensipleri özetle şöyledir: a. Satılan mal, dinen helal sayılan bir mal olmalıdır. İçki ve domuz eti gibi haram olan şeyler dinen mal değildir, bunun alışverişi de geçerli değildir. b. Faizli işlemler ve karaborsacılık haramdır. Faiz ve karaborsa, malın fiyatının yükselmesine ve enflasyona yol açar. Bundan da zengin fakir herkes etkilenir. c. Ölçü ve tartı tam olmalıdır. Medyen halkının helak olmasının bir sebebi de ölçü ve tartıyı eksik yapmalarıydı. Allah Rasûlü Medine’ye hicret ettiğinde Medine halkının da ölçü ve tartıya pek dikkat etmediğini gördü. Mutaffifin Suresi nazil oldu. “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini düşünmüyorlar mı?“14 Bu surenin nazil oluşundan sonra Medineliler ölçü ve tartıya dikkat etmeye başladılar. Peygamberimiz de “Ya Rabbi, bunların ölçü ve tartılarını bereketli kıl.” diye onlara dua etti. d. Müşteri kızıştırmak caiz değildir. Bir mal üzerinde pazarlık devam ederken bir başkası aynı mala talip olamaz. e. Malın kusurunu gizlemek caiz değildir. Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden değildir.”15 buyurmuştur. f. Satıcının müşteriyi ikna etmesi için yemin etmesi malın bereketini giderir. Yalan yemin ise büyük günahtır. g. Vergi kaçırmak da ticaret ahlâkı ile asla bağdaşmaz. Ticaret, huzur ve barışın olduğu ülkelerde yapılır. Huzur ve barışı sağlayan devlete vergi vermek ise hem vatandaşlık görevidir hem de ticaret ahlâkının bir gereğidir. Ticareti, Kur’ân ve sünnetin öngördüğü fıkhî kurallara ve ahlâkî prensiplere göre yapmak kul olarak aslî görevlerimizdendir. Ticaret ahlâkına göre kazanılmış nimetler ise Allah’ın büyük bir lütfudur. Helal kazançla ifa edilen salih amellerle Allah’ın rızasını dolayısı ile cenneti hak etmek ise en büyük kazançtır. Dipnot *Dr. Mukadder Arif YÜKSEL 1. 28/Kasas, 77. 2. 62/Cuma, 10-11. 3. DİB Kur’ân-ı Kerim Meali, 12. Baskı, Ankara, 2006, 62/Cuma, 10-11.i âyetin açıklaması. 4. Bkz. 61/Saf, 10-11. 5. Bkz. 2/Bakara, 16. 6. Bkz. 35/Fatır, 29. 7. Ebu Davud, Büyu, 51. 8. Tirmizi, Büyu, 4. 9. Tirmizi, Büyu, 4. 10. İbn Mace, Ticaret, 34. 11. Buhari, Büyu, 16. 12. İbn Hişam, Siret, II. 13. (Heyet) Hadislerle İslam, DİB yay. Ankara-2013, s.V/29 ( İbn Mace, Ticaret, 29) 14. Mutaffifin, 83/1-4 15. Müslim, İman, 164
Mukadder Ârif YÜKSEL
YazarKur’an-ı Kerim, kendisine iman eden bir mü’min için yine Kur’an’ın kendi ifadesiyle bir öğüt, gönüllerde olana şifa,1 hak, rahmet, nur, nimet ve yol gösterici rehberdir.2 Sözün en güzelinin rehberliği...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
İçinde yaşadığımız gezegene yerküre, yerküredeki canlı varlıkların, özellikle de beşer hayatının devam ettiği ortama ise dünya diyoruz. Dünya ile ilgili olan her şey “dünyevî” ahiretle ilgili olanlar ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Zâhir ve bâtın şehrinin imarında nice temeller atan merhum Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin hayatına baktığımız zaman yılmadan, usanmadan İslâm’ın yüce ahlâk prensiplerini hâl ve kâl ile s...
Yazar: Aydın BAŞAR
Zaman; bakî olan Allah’ın fanî olan mahlûkatı var edip yaşattığı dönem/evre/sürenin genel adıdır. Zamanın içinde bize verilen hayata ömür denir. Vakit, bir olay ve varlıkla birlikte taayyün eden zaman...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL