TESLİMİYET SINAVI VE KURBAN
Küçük İsmail'i yerden kaldırmak için "yetiş" emriyle inen Cebrail'den yüzyıllar sonra bugünlerde ise bir kimsesizlik var yeryüzünde. Yağmurlar¸ taşıyıcı melekleri olmadan iniyor gibiler¸ mahzun ve savruk. İsmail'in şakağının yere geldiği yere¸ birkaç hüzünlü meleğin taşıdığı yağmurlar hariç¸ her yağmur kimsesiz düşüyor kurban mevsimlerinde. Hz. İbrahim'in yangınına inen yağmurlara benzemiyor yüzümüze düşen bu damlalar. Koçlar hazır¸ bıçaklar hazır¸ kasaplar hazır¸ sahipler hazır
Ama eksik bir şey var kalbimizin tam ortasında
Toprağın üzerinde emin adımlarla yürüyen bir baba-oğul var
İbrahîmî bir rüyanın İsmaîlî bir teslimiyete selamı var
"Bunu yapmanı sana Rabb'in mi emretti?" diye soran; bir "evet"e gönlünü teslim eden bir anne var
İsmail'in şakağı henüz çocuk yaşında¸ yeryüzünü kaplayacaktır bir peygamber eminliğinde. Kör şeytan taşı bu yolculukta yer önce¸ sonra atılan tüm taşlar İsmail'in minik avuçlarından selametle çıkar ve küfrü vurur. Peygamber babanın peygamber oğlu¸ kâinatın gördüğü ve görebileceği en güzel kurban olma yolundadır; bıçağına gülümseyerek giden. Kutsal bir gidişle gider Hacer'in kınalı kuzusu¸ en hızlı inişiyle yetişir Rabb'in Cebrail'i ve sunulur İsmail'in yerine Hâbil'in koçu.
Salih bir rüyanın sahih mirası kurban. En sevdiğini gözünü kırpmadan sunmanın adı. Bir çöl geçme biçimi olarak gemileri yakma kararlılığı. Yaklaşmanın en içteni¸ Hz. İbrahim'in can'ı¸ gözünün nuru ve mirası.
Küçük İsmail'i yerden kaldırmak için "yetiş" emriyle inen Cebrail'den yüzyıllar sonra bugünlerde ise bir kimsesizlik var yeryüzünde. Yağmurlar¸ taşıyıcı melekleri olmadan iniyor gibiler¸ mahzun ve savruk. İsmail'in şakağının yere geldiği yere¸ birkaç hüzünlü meleğin taşıdığı yağmurlar hariç¸ her yağmur kimsesiz düşüyor kurban mevsimlerinde. Hz. İbrahim'in yangınına inen yağmurlara benzemiyor yüzümüze düşen bu damlalar. Koçlar hazır¸ bıçaklar hazır¸ kasaplar hazır¸ sahipler hazır
Ama eksik bir şey var kalbimizin tam ortasında. En sevdiğini sunarken Rabb'ine hissettiği neyse Hz. İbrahim'in; göğün altındaki uçurum gibi kocaman boşluğu kalbimizin. Çoğumuz dokunmuyor bile kurbanına. Mahremini teslim ediyor bir telefonla¸ ücrete mukabil etini alıyor kurbanının. Allah kabul etsin'den çok Afiyet olsun' duyuluyor sofralarda. Oysa Hz. İbrahim kendi elleriyle yatırdı biricik oğlunu toprağa. Yatırılırken kesilecek kurbanımız¸ çoğumuz başını çeviriyor sunacağı hediyesine. Oysa Hz. İbrahim¸ minik oğlunun güzel gözlerinin içine bakıyordu. İsteseydi Rabbi¸ veremeyeceği hiçbir şeyi yoktu ona. Oysa çoğumuzun içinden geçmiyor değil¸ kurbanlıkların pahalı olması.
Neden bu kadar uzağız şah damarımızdan daha yakın olana? Kurban yaklaşmak demek iken Rabb'e¸ bu hâlimizle ne kestiğimiz kurbanlar¸ biz O'nun yoluna ne kadar yakınız? Kurbanı kesip eve döndüğümüzde "Bu yükü de attık omzumuzdan" derken¸ gerçekten en sevdiğimizi mi göndermiş oluyoruz varlığımızın da Sahibi'ne (c.c.)? Bakmaya kıyamadığımız evladımızın başını okşar gibi okşadık mı kurbanımızı? Cennet kokulu bebeğimizden ayrılmayı göze alacak kadar teslim olduk mu O'na? Varım yoğum¸ anam babam sana feda dedik mi gönülden? Haydi¸ itiraf edelim kendimize¸ bir kez olsun malımızın kırkta birini değil de yarısını vermeyi düşündük mü gözümüzü kırpmadan? Hani tüm rızkı veren O'ydu ve biz tamamen teslimdik ona? Kariyer planları eşliğinde yarış atı muamelesi yaptığımız evlatlarımızı düşündüğümüzün yarısı kadar dünyanın herhangi başka bir yerinde¸ sabaha yetim ve öksüz uyanan bir çocuğu düşündük mü? Hani "Müslümanlar ancak kardeştir." buyruğunu dilimizden düşürmüyoruz ya. Öz kardeşimize üzüldüğümüz gibi üzüldük mü ölen binlerce masuma? İtiraf edelim¸ hiç uykumuz kaçtı mı uykusunda bombalanan bir çocuk için? Eşine "Seni seviyorum." dediği zaman¸ "Bir çocuğun ölümüne üzülmeyen insanın sevgisine güvenmem." dedi mi kadınlarımız? "Bu kapının kıtmiriyim." diyenlerimizden kaçımız ömründe bir kez olsun bir köpeğe burun kıvırarak bakmadı¸ kapının nasipli kıtmiri değil makamın talihsizi olmadı? İtiraf edelim¸ "Asr'a yemin olsun ki insanlık hüsrandadır."ı kaçımız üzerine alınabildi? Hangimiz aklını yitirecek ve bütün varlığını feda edecek oldu ölümler¸ zulümler ve sefaletler karşısında.
Bir yeryüzü afetinde savruluyoruz. İtiraflarımız bile bedel ödeme değil; kendimizi aklama telaşından. Yerden kaldıramadığım revan dünyamın hiç büyümemiş tertemiz kınalı kuzusu olarak sen söyle İsmail'im. Kabul oluyor mu gönülsüz teslimiyetim semada? Kurbanım kurban mı¸ ben makbul müyüm? Hazineni tükettik¸ mirasını yağmaladık¸ bıçağını sırtına sapladık birbirimizin. Ne kurban ne şehit¸ çölün ortasında tuzlu sular içerek ölüyoruz İsmail. Ben¸ ölüyorum¸ kendi kıyametimle.
Hz. İbrahim atılırken ateşe¸ Rabbi "Ey ateş¸ İbrahim'e karşı serin ol!"(Enbiya¸ 69) buyurdu. Sor o mübarek babayı ateşten kurtaran âlemlerin Rabbi'ne! Beni de dünyada ihtirasların¸ kibrin¸ öfkenin ve şehvetin ateşinden kurtaracak mı? Kalbimi ve aklımı zemzemle meleklerine yıkatacak mı? Yoksa tuzlu suyundan içtikçe dünyanın¸ daha mı susayacağım? Ve eğer serinlik vermeyecekse Rezzak (c.c.)¸ yakıtı insanlar ve taşlar olan kuyulara yakıt mı olacağım?
Hz. Hüseyin Efendimiz Kerbela'da "Ya Rab! Bize göklerden yardım etmeyeceksen¸ hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et." demiş şehadetinden hemen önce. Ne olur ey İsmail¸ kurban edilmeyi beklerkenki masumiyetinle bizim için sor Rabb'ine! Bize göklerden yardım gönderecek mi¸ ya da bize de hayırlı bir ölüm mü nasip edecek? Yoksa zelil ölümlerle ölüp aynı şekilde sonsuz azaba mı dirileceğiz?! Vallahi ben ölemiyorum¸ ölmeden. Bıçağa teslim edemiyorum boynumu. Kurşunlardan da kaçıyorum yağmurlardan da. Sevildiğimden emin değilim. Sana güveniyorum ve Allah'a inanıyorum diyip boğazını bıçağıma teslim edecek kimsem de yok. Geçemiyorum varlığımdan¸ eremiyorum yokluğa. Ne olurdu aşk¸ bir yudum da bana içirseydi¸ peygamber avucundan.
Rasûlullah (s.a.v.)'dan sonra¸ Hz. Bilâl ezan okuyamaz olmuş. "Muhammed Rasûlullah" diyeceği zaman dizlerinin bağı çözülür¸ yığılır kalırmış oracığa. Ezanlar altında yaşarken ben¸ benim neden dizlerimin bağları çözülmüyor? Neden O'nun adını duyduğumda hasreti yıkmıyor beni¸ yıkılmıyor dizlerim? Ayaklarım beni nereye götürüyor¸ nereye gidiyoruz insanlığın ters yönünde?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in Hz. Huzeyfe'ye emanet ettiği bir sır vardı. Huzeyfe (r.a.) kendisine bildirildiği kadarıyla münafıkları biliyordu. "Münafıklardan biri ölünce¸ Ebu Huzeyfe cenaze namazına katılmaz. Huzeyfe'yi yakalayan Hz. Ömer¸ Bu da onlardan mıdır?' diye sorunca Ebu Huzeyfe "Evet" diye cevap verir. Bu defa kalbi irkilmekle mukayyet Hz. Ömer: Allah aşkına ben de onlardan mıyım?' der. Ben de sana soruyorum Ey Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dedesi Hz. İsmail. Efendimize sor! Ben de onlardan mıyım; Münafıkların içinde benim de adım geçiyor mu?! Yalvarıyorum söylesin¸ Allah aşkına bildirsin bana! Tüm alametleriyle günahkârlığın¸ tüm muhabbetsizliğiyle hayatımızın¸ tüm yalanlarıyla kalplerimizin¸ biz de var mıyız onların içlerinde?
Bir kurban mevsimi daha geçip gidiyor tükenmişliğimizin yanından¸ İsmaîlî bir dinginlikle. Benim ve bizim hâlimiz ise bu. Ben yalvarıyorum var gücümle¸ Sen de bana dua eder misin ey kurbanlıkların en nazlısı¸ şefaat eder ve şefaat ister misin bize? Her şeyin sahibi Allah (c.c.) benim de gönlüme senin teslimiyetini koysun. Hz. Vahşi'ye indirdiği ayetleri benim de gönlümü sarsın. Bana da nasip etsin hüznü. Beni de yaksın. Her şeyimden geçebilecek cesareti versin bana. Emin bir emanet olayım¸ riyasız. Senin teslimiyetin hatırına¸ yeryüzünün tüm masum çocukları hatırına¸ tüm şehitler hatırına¸ Allah'ın tüm sevgili kulları hatırına.
Muhammed Bedrettin TOPRAK
YazarHz. Yusuf'un güzelliğini derinliğinde buluyor. Sığ bir güzellik her zaman eksik kalmıştır çünkü. Derinlik katılmayan güzellik yüzde kalır hep. Yüzeysel kalır. "İçi" güzelmiş demek ki esasen Yusuf&...
Yazar: Muhammed Bedrettin TOPRAK
Televizyonların fişlerini çekip¸ borsalara kilit vurup¸ arabalarımızdan inip¸ akıllı aletlerimizi kırıp¸ kitaplarımızı yakıp¸ bildiğimiz ve sevdiğimiz ne varsa unutup düş...
Yazar: Muhammed Bedrettin TOPRAK
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
"Güzelliğe sahip olmak¸ gömlek ile değil¸ gömleğin arkadan yırtılması ile olur. Yürüyüşüyle¸ duruşuyla¸ derinliğiyle¸ ilmiyle ve edebiyle¸ yeryüzünün en güz...
Yazar: Muhammed Bedrettin TOPRAK