Tasavvuf Psikolojisinde Ruh Sağlığı
Bireyin ruhsal travmalardan kurtulmasını amaçlayan tasavvuf terapisi, kişinin mânevî olgunluğa ermesi yanında anksiyete, fobia ve panik atak gibi psikolojik temelli rahatsızlıkların önüne geçilmesini de hedeflemektedir. Tasavvuf psikolojisi ile bireyin ruh sağlığı, sağlıklı yaşamı, doğal kişiliği, ten ve tin boyutundaki âhenk, zihin ve gönül dünyasındaki uyum gerçekleşmeye başlar. İlaçların bağımlısı değil içsel huzurun gerçekleşmesi sağlanır.
Sûfî psikolojisiyle benliğin inkişâfı gerçekleşip ego ötesi bir gerçekliğe erilerek “Bir ben vardır bende benden içeru.” gerçeği idrâk edilmiş olur. Ruhsal hastalıkları tedâvide kullanılan psikolojik ilaçlar kullanmadan, biyoenerji, rei-ki, trans-personal psikoloji, orgon terapi, enegram terapisi, oto-telkin gibi tedâvi yöntemlerine başvurmadan kişinin kendisiyle barışık bir yaşam sürmesini, içsel çatışmaları önlemesini, ruhsal gerginlikleri çözmesine, içerisindeki zıtlıkları giderip vahdet iklimine bürünmesini sağlar.[1]
Ahlâkî ve mânevî muhtevâya sahip tutum ve yaklaşımlarıyla temâyüz eden sûfîler, erdemli bir tutum izlemeye ve etik değerlerin işlevselliğine zemin hazırlamışlardır. Tasavvuf erbâbı diğer Müslümanlar gibi dinin şer’î esaslarını bir bir yerine getirdikleri kadar, diğer Müslümanlardan daha özel boyutta İslâm’ın bâtınî ve derûnî yönünün tecrübe edilmesini sağlamış seçkin isimlerdir. Yaşadıkları özel ve içsel tecrübelerin psikolojik yansımaları onlardaki özgün tabiatı ortaya çıkarmaktadır.
Sûfî tecrübe genelde insânî olay ve olgulara göre şekillenmekte, yaşadıkları tecrübeler baştan sona psikolojik içerikler kazanmaktadır. Sûfîlerin söz ve uygulamalarının daha çok psikolojik boyuta sahip olması, tasavvufî yaklaşıma dayalı tutum ve davranışlarının içsel bir yaşanmışlığı nedeniyle günümüzde tasavvuf psikolojinin önemi bir o kadar artmaktadır. Tasavvuf psikolojisi bize sûfîlerin sergiledikleri tutum ve davranışların arkasındaki zihinsel ve sosyal süreçleri kavramamızı, sûfîlerin davranışlarının arka planındaki değer yargılarını anlamamızı sağlamaktadır.[2]
Tasavvuf ve psikoloji arasındaki yakın ilişkiyi değerlendirecek olursak tasavvuf ilminin bireyi psiko-ruhsal açıdan incelerken psikoloji bilim dalının bireyi psiko-kognitif bilişsel açıdan incelediğini görmekteyiz. Her iki disipline benlik gelişimi ve dönüşümü bağlamında bakıldığında, tasavvuf ilminin bireydeki ruhsal gerçeklikleri tanımlama, anlama ve yorumlama ilmi olduğu görülürken, psikoloji disiplininin bireydeki ruhsal gerçekliklerin fizyolojik ve zihinsel boyuttaki kognitif boyutunu tanımlama, anlama ve yorumlama ilmi olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer yandan tasavvuf ilmi benlikte gerçekleşen arınma ve insânî gerçeklikleri toptan müşâhede etme amaçlı metot ve uygulama şekilleri geliştirirken, psikoloji disiplini bu gerçekliklerin zihne ve davranışa yansıyan bölümünü anlama, gözlemleme ve yeniden düzenleme amaçlı metot ve uygulama tarzları geliştirmektedir.[3]
Muhtevâ ve metotları bakımından karşılaştırdığımız tasavvuf ilmi ile psikoloji disiplinine gayeleri bakımından da bakacak olursak, tasavvuf ilminin insana önce kendini, ardından Rabb’ini tanımayı öğrettiği, mânevî yaşamla ilgili sıkıntıları çözmeye çalıştığı, insanın insanlarla ilişkilerindeki problemlerine çözümler ürettiği ve kişiyi rûhî olgunluğa eriştirmeyi hedef seçtiği için psikoloji ile aynı gayeyi taşımaktadır.
Tasavvuf erbâbı gerçekleştirdikleri derûnî etkinliklerle bir yandan rûhî zenginlikler kazanır. Subjektif ve objektif deneyimleri ile sûfîler bir yandan kendilerini kemâle erdirirken, diğer yandan başkalarının içsel yükselişi gerçekleştirmelerine yardımcı olurlar. Psikologlar ise insanın davranışlarını nasıl ve niçin gerçekleştirdiğini incelemektedirler. Psikoloji ilmi hayatın her cephesini, kendimizi ve diğer insanları daha iyi anlamaya, çevre şartlarına daha iyi uymaya, beşerî münâsebetlerde ortaya çıkan problemleri daha iyi çözümlemeye yardımcı olmaktadır.[4]
Modern psikoloji, inceleme alanını davranışların gözlemlenebilen yönüyle sınırlandırdığı için bedene, egoya ve kültüre bağımlı gelişme göstermektedir. Buna karşın tasavvuf bu sınırı aşar ve kişinin özünde var olan ruhsal boyutu inceleme alanına alarak daha kapsamlı bir anlayış ortaya koyar.
Sûfî anlayış insanı beşerî ve ilâhî yönüyle birlikte ele aldığı için daha bütüncül olma karakteri taşımaktadır. Tasavvufî bakış insanı sadece sosyokültürel açıdan ele almaz ve daha ziyâde kalbin derinliklerinde gizlenmiş ruhsal gerçeklikleri ortaya çıkarma gayreti içerisinde olarak kişinin kendi öznel gerçekliğini ortaya koymak ister.
Bu anlayışa göre, her bireyin özüne konmuş cevherin ortaya çıkmasıyla ancak nesnel gerçeklik elde edilebilir; yani dışarıdan kendisine hazmettirilen kültürle bireyin kendi öznel gerçekliğini bulamayacağı, bunun için bireyin mânevî çalışmayla ruhsal kültürünü oluşturması gerektiği vurgulanır. Her bireyin kendi ruhsal kültürünü oluşturmasıyla ancak evrensel ve nesnel gerçeklik bulunabilir çünkü evrensel gerçeklik bütün bireylerin ruhsal gerçekliklerinde gizlidir.
Genel psikolojiden farklı olarak tasavvuf psikolojisi sûfî meşrebe sahip bireylerin düşünce, algı, tutum ve davranışlarını inceleme konusu yapmaktadır. İnsanın ruh sağlığına kavuşmasını ve kişinin benlik gelişimini sağlamayı hedefleyen tasavvuf psikolojisi, bireyin mutluluğunu, kemâl kesbetmesini ve ebedî saâdete ermesini hedeflemektedir. Tasavvuf psikolojisi ruh sağlığını, bireyin tutum ve davranış bozukluklarından kurtulmasında ve dengeli bir kişilik yapısına sahip olmasında görmektedir.[5]
Genel psikolojide insanın doğası ve davranışları zihinsel ve kişilerarası ilişkiler bağlamında ele alınmaktadır. İnsanın mânevî yapısı, ruhsal dokusu ve derûnî kimliği hakkında bilgi verilmemektedir. Bir pozitif bilim olarak psikoloji, insanı rûhunun ten dünyasına yansıması ve alt egosu bağlamında ele almaktadır.
Tasavvuf ilmi ise insanı ten dünyasının ötesinde ruhsal dinamikleriyle ele almaktadır. Pozitif bir bilim olarak psikolojinin insanı madde boyutunda ve seküler yaklaşımla ele almasına karşılık tasavvuf insanı nesnel dünyanın ötesinde mânâ âleminde seyre koyulan bir varlık olarak değerlendirmekte, ruhsal dinamiklerini harekete geçirebilecek potansiyeldeki bir varlık olarak değerlendirmektedir.[6]
Tasavvuf ilminin muhtevâ ve gayesi bakımından psikolojik yaklaşımlardan daha geniş boyutlu ve derûnî bir yapıya sahip olduğu görülürken, metodolojisi bakımından da salt psikolojik yaklaşımlardan oldukça farklı olduğu görülmektedir. Tasavvuf ilmi vahyin ışığında insanın enfûsî boyutuna yaklaşım sergilemekte, insanın kendine yolculuğunu ilâhî metnin perspektifinden gerçekleştirmesini öngörmektedir.
Tasavvuf Kur’ân ve sünnet çizgisinde bir hayat sürülmesini öngörmektedir. İlâhî isimlerin bir bütün hâlinde tecellîsi olarak gördüğü insanı kevn-i câmi’ olarak nitelerken, Kur’an-ı Kerim’i cevâmiu’l-kelîm olarak görmektedir. İnsân-ı kâmilin ilâhî nûra gark olduğundan bahsetmektedir. Dolayısıyla tasavvufu İslâm’dan, iman ve kulluk kalitesinden yoksun kılmak mümkün değildir.
İnsân-ı kâmilin tüm gayreti ferdî ve içtimâî sahadaki bütün dinî vecîbeleri yaşama ve uygulama çabasıdır. Tasavvuf ilminin ruhsal terapisi dinî ve mânevî temellere dayanırken, psikoloji biliminin değerlendirme ve analizleri daha çok kişiler üzerine yaptığı çalışmalara dayanmaktadır. Tecrübeyle elde edilen yorumlardan birtakım insânî gerçekliklere ulaşmaya çalışmaktadır.
Elde edilen bilgi ve bulguları insanların faydasına sunarak çalışmalarını canlı tutar. Bu çerçeveden bakıldığında, insânî gerçeklikleri anlama ve tanımlama konusunda tasavvufun kullandığı metotla psikolojinin kullandığı metot arasında temelde farklılıklar vardır.[7] Tasavvufun İslâmî ve fıtrî metodolojisine karşılık, psikolojinin empirik yapısı dikkat çekmektedir.
Modern psikoloji akılcı ve nesnel metotlarla emprik çalışmalar yaparken, tasavvuf rûhânî ve mânevî tecrübelerle insanın mânâ âlemine seyrini gerçekleştirmektedir. Psikolojik çalışmalar objektif bilimsel veriler ortaya çıkarma derdindeyken, tasavvuf sübjektif yaklaşımlarıyla bireyin kendi benlik dönüşümünü sağlamayı hedeflemektedir.
Tasavvuf insanın süper ego veya üst benliğini inkişâf ettirme derdindeyken, psikoloji insanın alt ego ya da ego boyutunu tanımlamanın başarısını gözler önüne sermeye çalışmaktadır. Psikoloji ilmi insanın metafizik gerçekliği yerine, nesnel dünyadaki kazanımlarına dikkat kesilmektedir. İnsanı metafizik kimlikten soyutlayan psikoloji ilmi, öncelikle insan davranışlarını anlamaya çalışmakta ve insan davranışlarının sadece gözlemlenebilen kısmını incelemeye yönelmektedir.
Bu tür yaklaşımlarıyla insanın normatif yapısını ele almakta ama bireyin öznel deneyimlerini dikkate almamakta ve insan tabiatının aşkın boyutuna yönelmemektedir. Psikolojinin insanı ten dünyasından ibâret gören, insanın yüzeysel kimliğine dikkat kesilen ve empirik yaklaşımlarla insan rûhunu sadece davranışlarıyla tanımlamaya çalışan yapısına karşılık tasavvuf ilmi, insânî gerçekliğin peşine düşmekte, insan fıtratını tanımaya ve idrâke çalışmaktadır.
Tasavvuf insanı aklın salt verilerinden ibâret görmemekte, insanı sadece zihinsel kurgularla çözümlemeye çalışmamaktadır. Tasavvuf ilmi insanı cemâdî, nebâtî, hayvânî ve nefsânî rûhun ötesinde melekî, insânî ve ilâhî rûha bürünmeye davet etmektedir. Tasavvufta insanın aşkın varlıkla temas kurması, metafizik âlemle irtibâta geçmesi ve ilâhî nûra bürünmesi istenmektedir. İnsan kendi izâfî benliğinden sıyrılarak evrensel benliğin hakîkatine bürünmeye, kendi cüz’î irâdesini Hakk’ın küllî irâdesinde eritmeye, kendine yükleyeceği varlık iddialarından sıyrılarak Mutlak Varlık’ın gerçekliğine ermeye çalışır.
İnsanı sadece dışa yansıyan davranışlarından hareketle tanıma gayretine giren modem psikolojiye karşılık tasavvuf ilmi, insanı çok daha geniş çerçevede ele almaktadır. Modern psikolojinin temel ittihâz ettiği insanın dışa akseden davranışlarını, tasavvuf ilmi insandaki ruhsal karakterinin yansıması olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla tasavvuf insanı dıştan içe, bedenden rûha, kabuktan öze, suretten mânâya doğru derinlikli bir yaklaşımla değerlendirmeyi, insanı yatay kimliğinden çok dikey kimliği ile ele almayı hedeflemektedir.
Hakk’ı tanıyabilmek için kişinin öncelikle kendini tanıması gerektiğini öngören tasavvuf, her şeyden önce insanı ilâhî isimlerin mazharı olarak değerlendirmektedir. Bu tür yaklaşımlarıyla tasavvuf ilmi hem fizik âlemini hem metafizik gerçekliği hem de içsel yolculuğu esas alması sebebiyle aşkın bir psikoloji olma hüviyetine sahiptir. Aşkın bilgilenme deneyimine dayanan sûfî yaşam, fânî benliği aşıp hakîkî benliği oluşturma çalışması olması nedeniyle aşkın insanın psikolojisi durumundadır.
Deneysel yöntem, gözlem yöntemi, tarama yöntemi, test yöntemi, vaka tarihçesi yöntemi ve korelasyon yöntemi gibi usullerle insan tutum ve davranışları konusunda bilgi elde etmeye çalışan psikoloji, metot olarak dış şartlara dayalı bir yöntem kullanmaktadır. Buna karşın sûfî yöntem, bireyin iç dünyasına nazar kılmakta ve insan davranışlarını içe dönük bir yöntemle incelemektedir.
İç gözlem metodunu kullanan ve kalbin derinliğine inerek kendini algılamaya çalışan sûfî birey, normal kişiden daha derin olarak kendini algılama imkânı bulur. İç gözlemin en yüksek seviyede yapıldığı zirve deneyim murâkabe yöntemidir. Murâkabe, sâlikin iç dünyasına dönmesi, dikkatini benliği üzerine yoğunlaştırması, kalbinde ve zihninde bulunan her türlü duygu ve düşünceyi kontrol etmesi ve bütün dikkatini Hak Teâlâ’ya verip tefekküre dalarak O'ndan başka her şeyden bağını koparmasıdır. Bu tarz gözlem sâlike derinlemesine gözlemler yaparak benliğinin mahiyeti ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmasına yol açar.
Ben kimim, yaşamın amacı nedir, hakikat nedir, ölümden sonraki hayata nasıl hazırlanmalıyım, Hakk’a vuslata nasıl gerçekleşir, mutluluğa nasıl ulaşılır gibi sorulara cevap vererek bireyin iç huzûra kavuşmasını sağlayan tasavvuf, insanı bir bütün olarak ele alır. Modern psikoloji ise maalesef varoluşun bu ve benzeri temel sorunlarıyla ilgilenmez.
İnsan davranışlarını tesbite çalışıp sergilenen davranışlar üzerinden insan rûhunu tanımlamaya ve aydınlatmaya çalışan modern psikoloji, maalesef bu insan davranışlarını temellerini tesbite yönlendiren ilkeleri incelememektedir. Sadece insan davranışlarının tanımı üzerine odaklanacak modern psikolojinin insana dair ürettiği bilgi ve bulgular, insanda kalıcı ve köklü değişimi sağlayamamaktadır. Doğal olarak bu ilimle uğraşan uzmanlar da sorunlarıyla uğraştıkları bireylere ruhlarının derinliklerindeki cevheri göstermekten âciz kalmaktadırlar.[8]
Özetle modern psikoloji insan davranışlarını anlamak ve yorumlamak için yine insanın kendisini malzeme olarak kullanmaktadır. Kişinin mizâcı, karakteri, benliği, ailesi, çevresi ve içinde yaşadığı kültürü malzeme olarak kullanarak insanı yine insan aracılıyla anlamak ve yorumlamak modern psikolojinin kullandığı en temel yöntemdir.
Buna karşın sûfî gelenek, mânevî insan tipinin geliştirdiği tecrübeyle elde edilen hâl ve makamlardan, psiko-ruhsal davranış biçimlerinden, sûfî grupların karakteristik özellikleri ve kolektif tutum ve davranışlarından istifade ederek, psikoloji bilimi gibi, insan kültürünü malzeme olarak kullanır.[9]
Prof.Dr. Kadir Özköse
Kaynaklar:
[1] Mahmut Erol Kılıç, “Bir Metodun Metodolojisi: Dini İlimler Metodu Olarak Tasavvufa Mukayeseli Bir Bakış”, Usûl İslam Araştırmaları, c.I, Sayı: 1, Ocak-Haziran 2004, 97.
[2] İbrahim Işıtan, Sûfî Psikolojisi Sülemî’ye Göre Sûfî Benlik Dönüşümü, Divan Kitap, Ankara 2014, s. 24.
[3] Işıtan, Sülemî’ye Göre Sûfî Benlik Dönüşümü, s. 40-41.
[4] Işıtan, a.g.e., s. 41-42.
[5] Işıtan, a.g.e., s. 51-53.
[6] Işıtan, a.g.e., s. 27.
[7] Işıtan, a.g.e., s. 41.
[8] Işıtan, a.g.e., s. 42-43.
[9] Işıtan, a.g.e., s. 44.
Kadir ÖZKÖSE
Yazarİdil (Volga) ile Tuna arası on sekizinci yüzyılın sonuna kadar bir Türk ülkesi olarak kalmış ve birbiri ardından gelmiş Türk kavimlerinin ili olmuştur. Söz konusu sahada Hazar, Bulgar, Altınordu...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Âriflerin bütün derdi Allah’ın rızâsını kazanmaktır. İlâhî rızâya gölge düşürecek her şeyden ellerini ve eteklerini çekmişlerdir. Bir bütün hâlinde Allah’a yönelen ârifler, ne dünyaya ne de âhirete il...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Herkes benimsediği sosyal çevresiyle bir anlam ifade etmektedir. Kaynaşabileceği, dertleşebileceği, halleşebileceği ve muhabbetle yaşayacağı bir sosyal çevresinin bulunması insan için büyük bir nimett...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Osmanlı medeniyetinin inşasında, temiz toplum ve insan kaynağı büyük rol oynadı. Manevî, ahlâkî ve insanî kemâlât ve itminanı yakalamayı başaran Osmanlı toplumunun, beden, fizik ve çevre temizliğine d...
Yazar: İsmail ÇOLAK