TARİHTEN GÜNÜMÜZE SALGIN HASTALIKLAR
Tarih boyunca çok sayıda salgın hastalık yaşandı ve insanlık tarihini ciddi anlamda olumsuz etkiledi. Bu salgınların birçoğu, küresel nüfusun büyük yüzdelerini öldürdü ve insanların hayatla ilgili daha büyük sorunlar yaşamasına sebep oldu. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Taunla/Veba İlgili Emri Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Tebük’te iken (630) , Şam taraflarında bir yerde taun (veba) hastalığının ortaya çıkmış olduğunu duydu. Bunun üzerine, ashabına hitaben, “Bulunduğunuz herhangi bir yerde taun zuhur ettiği zaman oradan çıkmayınız, kaçmayınız; taun zuhur eden yere de sakın yaklaşmayınız!” diye buyurdu. (Ahmed İbn Hanbel, Müsned,c. 3, s. 416; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1737-1738.) Tıp ilminde veba/taun, bulaşıcı hastalıklardan biridir. Hatta Avrupa’da bir ara korkunç olması sebebiyle “Kara Ölüm” diye de adlandırılmıştı. İşte, Peygamber Efendimiz, yukarıdaki sözleriyle, bu hastalığa karşı insanlığın tedbirli davranması gerektiğine ta bin dört yüz küsur sene önceden dikkat çekmiştir. Yukarıdaki sözleriyle Rasûl-i Ekrem Efendimiz, aynı zamanda, tıpta mühim bir yer işgal eden “karantina” usulüne de ta o zamandan işaret buyurmuştur. Tarihte bilinen ilk karantina sistemi böylece uygulanmıştır. Hz. Ömer (r.a.) Dönemi’nde Şam’da Veba Salgını Peygamber Efendimiz’in yeğeni, Hz. Abbas’ın oğlu Hz. Abdullah anlatıyor: Hz. Ömer (r.a.) halifeliği zamanında, Şam’da bulunan İslâm ordusunu teftiş etmek üzere yanında bulunan bir miktar askerle beraber Şam’a doğru yola çıkmıştı. Şam’a yakın bir yerde, yol üzerinde “Serğ” denilen köye vardığında Şam valisi ve Suriye ordusu başkumandanı, cennetle müjdelenen on sahabeden biri olan Hz. Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.) ve bazı ordu kumandanları Hz. Ömer’i karşıladılar ve Şam’da veba salgını olduğunu haber verdiler. Bu haber özerine Hz. Ömer; “İlk Muhacirleri bana çağırın!” buyurdu. Veba salgını olan Şam’a gitme veya geri dönme işini istişare etti. Onlara Şam’da veba salgını olduğunu haber verdi. Sahabe-i kiram ihtilaf ettiler. Bir kısmı: “Ey mü’minlerin emiri! Sen (Medine’den yola) bir iş için çıktın. Senin Şam’a gitmeden geri dönmeni uygun görmüyoruz!” derken, bir kısmı da: “İnsanların geri kalanı ve Rasûlüllah’ın ashabı seninle beraberdir. Veba salgınına maruz kalmamak için bu insanları vebanın üstüne götürmeni münasip görmüyoruz. Uygun olan Medine’ye dönmenizdir!” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Benden uzaklaşın!” buyurdu ve “Ensar’ı, Medineli Müslümanları çağırın!” buyurdu. Hz. Ömer durumu onlarla da istişare etti. Ensar da Muhacirler gibi aralarında görüş birliğine varamadılar. Hz. Ömer onlara da, “Benden uzaklaşın!” buyurdu. Sonra da “Mekke’nin fethinden önce Medine’ye hicret eden Kureyş’in yaşlılarını çağırın!” dedi. Onlar ihtilafa düşmedi ve “Ey mü’minlerin emiri! Biz, senin insanlarla birlikte Medine’ye dönmeni ve halkı veba üzerine gitmemeni muvafık görüyoruz!” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) çoğunluğun görüşünü tercih edip ertesi günü yola çıkacağını ilan etti ve: “Siz de hazırlanın!” buyurdu. Hz. Ebu Ubeyde b. Cerrah karara itiraz ederek, “Yâ Ömer! Hz. Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” dedi. Hz. Ömer onun muhalefetini hoş görmediğinden, “Yâ Ebu Ubeyde! Keşke bunu sen söylemiş olmasaydın!” dedi. Sonra da, “Evet, Hz. Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Senin develerin olsa, onlar bir vadiye inse, vadinin bir tarafı sulak ve otlak, diğer tarafı çorak ve çıplak olsa, sen develerini otlak olan tarafta gütsen bu Hz. Allah’ın kaderiyle olmaz mı? Bunun aksine hayvanlarını çorak ve çıplak yerde aç bırakırsan, yine Hz. Allah’ın kaderiyle gütmüş olmaz mısın?” buyurdu. Bu sırada bazı işlerinden dolayı orada olmayan Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.) geldi. “Bu hususta benim yanımda malumat var. Ben Rasûlüllah’ın ‘Bir yerde veba olduğunu işittiğiniz zaman oraya, onun vahanın üzerine gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba meydana geldiği zaman da vebadan kaçarak oradan çıkmayınız!’ buyurduğunu işittim.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) görüş ve içtihadının Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifine muvafık olmasından dolayı Hz. Allah’a hamdü sena edip Medine-i Münevvere’ye tekrar döndü. Kara Ölüm-Veba 1347 ve 1351 yılları arasında veba Avrupa’ya yayıldı ve yaklaşık 25 milyon insanı öldürdü. Avrupa nüfusunun 1347’den önceki seviyelerine dönmesi 200 yıldan fazla sürdü. Büyük olasılıkla Asya’da, özellikle hastalığın kaynağı olarak düşünülen Çin’de daha fazla sayıda insanı öldürdü. Daha sonralar Kara Ölüm olarak bilinecek olan salgının diğer sonuçları, hayatta kalanların yaşam standardının gerçekten artmasına yol açacak kadar çok insan öldüğü için, köleliğin düşüşünün başlangıcıydı. İşçilerin daha fazla iş fırsatı vardı ve sosyal hareketlilik arttı. Çiçek Hastalığı Avrupalılar, 1492’de Amerika Kıtası’na ilk geldiklerinde bir dizi yeni hastalık getirdiler. Bunlardan biri, enfekte olanların yaklaşık 0’unu öldüren bulaşıcı çiçek hastalığıydı. Bu dönemde çiçek hastalığı, Amerika’da nüfusunun ’ına yakın olan yaklaşık 20 milyon insanın canını aldı. Salgın, Avrupalıların yeni boşalan alanları kolonize etmelerine ve geliştirmelerine yardımcı oldu, Amerikalıların ve Avrupalı işgalcilerin tarihini ve küresel ekonomiyi sonsuza dek değiştirdi. Örneğin, “Yeni Dünya”nın maden servetinin Latin Amerika’dan gümüş ve altın şeklinde sömürülmesi, İspanyol İmparatorluğu’nda büyük bir enflasyona yol açtı. İspanyol Gribi/H1N1 1918 İnfluenza salgını olarak da bilinen İspanyol Gribi, 21. yüzyılın başlarında yaklaşık 500 milyon insanı veya dünya nüfusunun üçte birini enfekte eden bir H1N1 virüsünün patlak vermesi sonucunda ortaya çıktı. Salgın, dünya çapında 50 milyondan fazla insanın ölümünden sorumluydu. Salgın sırasında I. Dünya Savaşı sona ermişti ve halk sağlığı otoritelerinin, büyük etkisine katkıda bulunan viral salgınlarla başa çıkmak için hiçbir resmî protokolleri yoktu ya da bunlar yetersizdi. İlerleyen yıllarda, salgının nasıl gerçekleştiğini ve nasıl önlenebileceğini anlamaya yönelik araştırmalar, halk sağlığında iyileşmelere yol açtı ve daha sonra benzer grip benzeri virüs salgınlarının etkisini azaltmaya yardımcı oldu. Hong Kong Gribi/H3N2 İspanyol Gribi’nden elli yıl sonra, başka bir grip virüsü H3N2 dünyaya yayıldı. Tahminlere göre, küresel ölümlerin sayısı yaklaşık bir milyon kişiyi kapsıyordu. 1968 salgını 20. yüzyılda meydana gelen üçüncü grip salgını, diğer ikisi 1918’de İspanyol Gribi ve 1957’de Asya Gribi salgınıydı. Asya Gribi’nden sorumlu olan virüsün, evrimleşip 10 yıl sonra “Hong Kong Gribi” adı verilen H3N2 salgınıyla tekrar ortaya çıktığına inanılıyor. Ancak 21. yüzyıl, grip salgınlarını görmeye devam edecekti. 1918 influenza salgını kadar ölümcül olmasa da, H3N2 son derece bulaşıcıydı ve Hong Kong’da bildirilen ilk vakadan 2 hafta sonra 500.000 kişi enfekte oldu. Salgın, küresel sağlık topluluğunun, aşıların gelecekteki salgınları önlemedeki hayatî rolünü anlamasına yardımcı oldu. HIV / AIDS Bilinen ilk HIV/AIDS vakaları 1981’de bildirildi, ancak hastalık bugün insanları enfekte etmeye ve öldürmeye devam ediyor. 1981’den bu yana 75 milyon insan HIV virüsüne yakalandı ve sonucunda yaklaşık 32 milyon insan öldü. Tedavisi olmayan ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak HIV/AIDS, her yıl milyonlarca insanı etkilemeye devam eden inatçı bir salgın. AIDS’in tedavisinin olmamasına rağmen, antiretroviral tedavi ilaçları HIV’i kontrol edebilir ve ilerlemesini önemli ölçüde yavaşlatarak enfekte olmuş birinin uzun bir yaşam sürmesine izin verebilir. HIV/AIDS’in küresel ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi, özellikle HIV/AIDS vakalarının en büyük yüzdesine sahip olan Afrika’da hâlen araştırılıyor. 1980’lerde ve 1990’larda, küresel LGBTQ topluluğu, hastalığın bu topluluğun üyeleri üzerindeki orantısız etkisi nedeniyle öne çıktı ve daha önce olmadığı kadar görünür hâle geldi. Sars Şiddetli akut solunum yolu sendromu (İngilizce, Severe Acute Respiratory Syndrome, kısaca SARS) Kasım 2002 ve Temmuz 2003 tarihleri arasında Hong Kong'da başlamış, neredeyse pandemik hâle gelmiş ve dünya çapında 8422 vaka ve 916 ölüm görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü ölüm oranını ,9 olarak açıklamıştır. Haftalar içinde SARS Hong Kong'dan 37 ülkede yayılmıştır. Bugün itibarıyla, 2003 yılı Haziran ayında görülen son enfekte insan vakası ile SARS yayılması tamamen önlenmiştir. Ancak, SARS hastalığının eradike edildiği iddia edilmemektedir. Bazı hayvan populasyonlarında hâlâ doğal ana rezervuar olarak mevcut olabileceği ve gelecekte insan nüfusunun içine tekrar dönebileceği düşünülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü'nün bildirdiğine göre SARS hastalığının fatalite hızı; 24 yaş ve daha gençlerde %1 altında, 25-44 yaş arası %6, 45-64 yaş arası , 65 yaş ve üzerinde P olarak görülmektedir. Karşılaştırma için, İnfluenza'dan ölüm hızı yaklaşık %0,6 dolaylarındadır. Ancak yeni suşların şiddetli salgınları durumunda % 33 gibi yüksek değerlere de çıkabilir. SARS hastalığı 2016 yılında sadece Ukrayna'da 319 kişinin yaşamını yitirmesine sebep oldu. Domuz Gribi/H1N1 2009 yılında, ABD’de yaklaşık 60,8 milyon insanı enfekte eden ve 151.700 ila 575.400 aralığında küresel çapta ölüm yaratan yeni bir grip virüsü formu ortaya çıktı. Domuzlardan insanlara geçtiği görüldüğü için “Domuz Gribi” olarak adlandırıldı. H1N1, virüsle ilişkili ölümlerin ’inin 65 yaşından küçük insanlarda meydana gelmesi nedeniyle tipik grip salgınlarından farklıydı. Genelde grip salgınlarından ölümlerin p ila ’ı 65 yaş üstünde görülür. H1N1, 21. yüzyılda bir viral salgının ne kadar hızlı yayılabileceğini gösterdi ve bu da küresel toplumun gelecekte daha hızlı tepki vermesi için ek hazırlıkların gerekli olduğunu gösterdi. Domuz Gribi’nin bizlere bıraktığı önemli bir miras, gelişmiş sağlık sistemlerine sahip birçok ülkenin hızlı hareket eden, grip benzeri bir salgın karşısında nasıl ısrarlı bir şekilde çaresiz kalabildiklerini ortaya çıkarması olabilir. Ebola İlk salgına yakın bir nehir için adlandırılan Ebola Virüsü, çoğu modern pandemiye kıyasla menzili sınırlıydı, ancak inanılmaz derecede ölümcüldür. 2014 yılında Gine’deki küçük bir köyde başladı ve Batı Afrika’daki birkaç komşu ülkeye yayıldı. Virüs 28.600 enfekte insanın 11.325’ini öldürdü, çoğu vaka Gine, Liberya ve Sierra Leone’de meydana geldi. CDC’ye göre, Ebola ile temas eden sekiz Amerikalıdan biri öldü. Ebola’nın toplam 4.3 milyar dolara mal olduğu tahmin ediliyor ve gelen yatırımlar yukarıdaki üç ülkede önemli ölçüde düşüyor. Ebola’nın da en çok zarar verdiği ülkeler, buna karşı savunmak için en az donanıma sahipti. Mers Virüsü Orta Doğu solunum sendromu ile ilgili koronavirüs veya EMC/2012, insanları, yarasaları ve develeri enfekte eden bir koronavirüs türüdür. Enfeksiyon virüsü, DPP4 reseptörüne bağlanarak konukçu hücresine giren zarflı, pozitif-duyarlı, tek sarmallı bir RNA virüsüdür. Virüsün insanlara hayvanlardan (develer, yarasalar) bulaştığı düşünülmektedir. Hasta insanlardan diğerlerine enfekte kişiyle aynı ortamda yaşamak veya bakımını yapmak gibi yakın temasla bulaşır. Mikroplarla kirlenmiş yüzey ve eşyalarla temas etmiş ellerle ağız, burun ve gözlere dokunmakla; hapşırma, öksürme ve konuşma esnasında havaya atılan damlacıkların solunum yoluyla alınmasıyla virüs insanlara geçer. Bugünkü bilgilerimize göre bir kişinin MERS-CoV’a maruziyetinden semptomların başlamasına kadar olan süre 2-14 gündür. MERS-CoV enfeksiyonu teyit edilmiş birçok insanda ateş, öksürük, nefes darlığı semptomlarıyla ciddi akut solunum hastalığı ortaya çıkar. Bazı hastalarda ishal, bulantı, kusma şeklinde sindirim sistemi bulguları da tabloya eşlik eder. Birçok hastada zatürre ve böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlar gelişir ve yaklaşık % 30’u ölür.
Resul KESENCELİ
Yazar“Gönlümüz şûh-ı sitemkârâna mihmân-hânedir Âşıkânın bezl-i cân etmekliği cânânadır.” Hulûsî-i Dârendevî Tasavvufî anlayışın en önemli kavramı gönüldür. Durum madem b...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Kavuşmak arzusuyla, asli vatana, Cenneti özler insan, ezelden beri. Dünya da mamur olmaz, miskin yatana, Yaşanan sermayeymiş, emeğin feri. Yasak meyve yüzünden, yaşanır gurbet, ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) zekât hakkında şöyle der: “Zekât vermek de İslâm’ın şartlarındandır ve kesinlikle yerine getirilmelidir. Zekâtı edâ etmenin en kolay yolu, her sene zekât niyetiyle fakirlerin hak...
Yazar: Necdet TOSUN
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi bu gazelini şu olay üzerine yazdığını anlatmıştır: Bir gün Aşağıulupınar’da sohbet olduğunu duyduk. Ahmet Nuri Ağabeyimle birlikte gittik. Gittiğimizde bize kapıyı açmayı...
Yazar: Resul KESENCELİ