Tarihî ve Kültürel Yapısıyla Dünden Bugüne İznik
Dünyaca ünlü çinileri, Ayasofya'sı ve gölüyle Bursa'nın alâmet-i fârikalarından biridir İznik. Zira, İznik deyince Bursa, Bursa deyince de İznik akıllara gelir. Bu güzel ilçe, dünyada eşine az rastlanan mutenâ ve müstesnâ bir şehirdir. Kadîm tarihi, eşsiz doğası, zengin kültürü ve paha biçilemeyen antik eserleri bakımından bir açık hava müzesi görünümündedir.
Tarihî özellikleriyle ve tabiî güzellikleriyle zamana âdeta meydan okuyan İznik, Bursa’nın 86 kilometre kuzeydoğusunda, İznik Gölü’nün doğu kıyısında yer alan kadîm bir Osmanlı şehridir. İznik’te ilk uygarlık izlerinin MÖ 4000 yıl öncesine kadar gittiği bilinmektedir. Fakat toplu yerleşmeler MÖ 2500 yıllarında höyüklerle ortaya çıkmıştır.
Roma döneminin meşhûr Yunan filozofu, tarihçi ve coğrafyacısı Strabon’a göre bugünkü İznik kenti İÖ 316 yılında İskender’in komutanlarından ve saltanat soyunun kurucusu olan Antigonos Monophthalmos tarafından "Antigonia" adıyla kurulmuştur.
İznik'in adının nereden geldiği merak konusudur. "Makedonyalı Büyük İskender’in ölümünden sonra kumandanlarından Antigones, milâttan önce 316 yılına doğru o zamanlar Askania denilen İznik Gölü’nün kıyısında kurduğu bu şehre kendi isminden hareketle "Antigoneia" adını vermiştir. Antigones MÖ 301’de Lysimakhos’a karşı açtığı savaşta ölmüş ve galip gelen Lysimakhos şehrin adını karısı Nike’den esinlenerek Nikaia’ya çevirmiştir; daha önceki ismin Helikore olduğu da söylenir."
Tarihte ne çok badireler atlattı İznik. 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’ya giren Selçuklu Türkleri hızla batıya ilerleyip 1075 yılında İznik’i fethetmişler. Selçuklu Türkleri kenti ancak yirmi iki yıl kadar ellerinde tutabilmiştir.
İznik, Sultan Orhan Bey (1326-1362) zamanında 1331 tarihinde Osmanlılar tarafından fethedildi. Böylece İznik 234 yıllık bir aradan sonra yeniden Türk idaresine girmiş oldu. Dört büyük imparatorluğa başkentlik yapma şerefine erişen İznik, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra önemli bir ilim ve kültür merkezi durumuna gelmiştir.
İznik II. Murat ve Çandarlılar döneminde yeniden imâr edildi; bu kapsamda birçok cami, medrese, han, hamam inşâ edildi. Kurtuluş Savaşı sırasında da İznik oldukça zor günler geçirmiş, 21 Eylül 1920’de Yunan kuvvetlerince işgal edilmiştir. Bu tarihten itibaren dört defa el değiştirmiştir.
Birçok farklı millete, kültür ve medeniyete tanıklık eden İznik, Cumhuriyet döneminin başlarında Kocaeli’ne bağlı bir yerleşim merkezi iken 1927 yılında bir bucak merkezi hâline gelmiş ve Bursa’nın Yenişehir kazasına bağlanmıştır. 1930’da ise yeniden kaza merkezi olmuştur. Bugün ise Bursa'ya bağlı 50 bin nüfuslu tarihî ve modern bir şehir konumundadır.
İznik; Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde de Önemini Korumuştur
Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de önemini koruyan İznik, Osmanlı'nın ilk payitahtı Bursa'nın kadîm, şirin ve güzide bir ilçesidir. Roma döneminde birinci konsülün toplandığı bu tarihî şehir, 8 bin 500 yıllık geçmişin izlerini bütün haşmetiyle barındırmaktadır.
Bir süre Bitinya Krallığına başkentlik de yapan İznik'in adına altın sikkeler basılmıştır. Bunun için de "Altın Şehir" unvanıyla anılmıştır. Gotlar, Doğu Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi önemli devletlerin parmakla gösterilen mâmur şehirlerinden biri olmuştur.
İznik, o emsalsiz tarihî ve tabiî güzelliğiyle dünyada eşine ve benzerine rastlanması güç bir yerleşim yeridir. Bire bin veren bu bereketli topraklar, başta tarih öncesi çağlar olmak üzere, tarihin her döneminde insanların ilgi odağı ve gözdesi hâline gelmiştir. Osmanlı'nın kültür mirasını günümüze taşıyan İznik; İstanbul Kapı ve Lefke Kapı, suların altındaki kayıp şehir ve bazilikasıyla misafirlerini ağırlamak için her geçen gün sabırsızlanıyor.
İznik'te bulunan Sarı Saltuk Türbesi, Çandarlı Hayrettin Paşa Türbesi, Çandarlı İbrahim Paşa Türbesi, Kırgızlar Türbesi, Merdivenli Kaya, Dörttepeler Tümülüsü, Herakles Kaya Kabartması, Şeyh Kutbuddin Camii ve Türbesi, Elmalı (Çivisiz Ahşap) Camii, İznik Nilüfer Hatun İmâreti, Türk İslâm Eserleri Müzesi dışarıdan gelen ziyâretçilerin ilgi odağıdır.
Bursa'nın Gözbebeği Olan İznik, Âdeta Bir Höyükler Şehridir
Bursa'nın gözbebeği olan İznik ilçesinde dört önemli höyük vardır. Bunlar Çakırca, Karadin, Yüğücek ve Çiçekli höyükleridir. Bu höyüklerin geçmişi MÖ 2500 yıl öncesine dayanmaktadır. Çakırca Höyüğü, İznik Gölü’nden 2 km. içeride, adını aldığı Çakırca Köyü’nün 2 km. doğusunda,İznik’in 5 km kuzey batısında, Orhangazi karayolunun güneyinde yol kenarında yükselmektedir.
Çevresi 200 m. yüksekliği 9 m’dir. Bu ölçüleri ile bölgedeki büyük höyükler arasında yer alır. Karadin Höyüğü, İznik ilçesinin doğusunda İznik-Mekece karayolunun 13. km’sinden 2 km. içeride, aynı adlı köyün güneydoğusundadır. Höyüğün çevresi 150 m. yüksekliği 8 m’dir.
Çiçekli Höyüğü, Bursa il merkezinin kuzeydoğusunda İznik’in yaklaşık 4 km doğusundadır. İznik-Mekece karayolunun hemen güneyinde yer alır. 150×150 m. boyutlarında 8 m. yüksekliktedir. Üyücek olarak da bilinir. Yüğücek Höyüğü, İznik Gölü’nden 1 km uzakta yer almaktadır. 100 m. çevreli 3 m. yüksekliktedir.
Medeniyetler şehri İznik ilçesinde 2020 yılında yapımına başlanan İznik Müzesi, 14 Ocak'ta ziyârete açılmıştır. Dört farklı uygarlığa ait eserlerin bulunduğu müzede neolitik dönemden Osmanlı'ya uzanan süreçte yer alan 1500'e yakın eser sergilenmekte olsa da bu tarihî eserler arasında en çok lâhitler ilgi çekmektedir.
Müzenin Hisar Odası bölümünde Roma dönemine ait Antigonos, Tanrılar ve Truva'dan esinlenilen Akhileus ile Anne-Kız lâhitleri sergileniyor. Bunların içinde milattan sonra 2'nci yüzyılda yapıldığı bilinen ve bir kadının, kocasının ölümünün ardından yaşadığı üzüntüyü gösteren Antigonos lâhdi öne çıkıyor.
Mavi Ateşin Düştüğü Yerdir İznik
Mavi ateşin düştüğü yerdir İznik. O ateş ki kadîm bir medeniyete renk ve ahenk olmuştur. Zira, İznik deyince hemen herkesin aklına öncelikle bu şehrin adıyla özdeşleşen çini gelmektedir. Bu kadîm şehir, tabir caizse çininin başkentidir. Çinicilik sanatı bu şehirde, usta ellerde hayat bularak 14. ve 15. yüzyıllarda altın dönemini yaşamıştır.
Dönemin birçok cami ve saraylarının bezenmesinde çini kullanılmıştır. Birbirinden güzel çiniler bu binalara ayrı bir güzellik ve ihtişam katmıştır. Çeşitli dönemlerde yaşayan sanatkârlar, dönemin sosyal yaşantısını, inançlarını motiflerle sembolize ederek zamanın rûhunu yansıtan çinilere işlemişlerdir. Bugün İznik çinileri teknolojiyle birleşerek daha güçlü bir noktaya evrilmiştir. Hem bu gerçekleştirilirken kalite ve estetikten de hiçbir şekilde ödün verilmemiştir.
İznik'te çinicilik zaman zaman sekteye uğrasa da yine de bugüne gelebilmiştir. Bunda İznik Vakfı'nın büyük katkılarını unutmamak gerekir. Geçmişte ve yakın zamanda İznik çinileri birçok farklı binaya değer kattı. Mescid-i Aksa Camii’nin içindeki yapılardan biri olan Kubbetü’s Silsile’nin (Zincirli Kubbe) bakım ve onarım çalışmalarında İznik Vakfı’nın çinileri kullanıldı.
1998’de hizmete açılan, konumu itibariyle Adana’nın sembolü hâline gelen ve 28 bin 500 kişiye ibadet imkânı sunan Sabancı Camii’nde de İznik çinileri kullanıldı. 2011’de Avrupa’nın en büyük adliyesi olarak açılan İstanbul Adalet Sarayı’ndaki çeşitli mekânlara minyatür ve gravürlerden oluşan 11 pano, konferans salonuna da İstanbul Üniversitesi’nin giriş kapısının resmedildiği gravür bir çalışma tasarlandı.
Ulusal ve uluslararası ölçekte etkinlikler düzenlenen ve farklı sektörlerden profesyonelleri buluşturan Haliç Kongre Merkezi’nin fuaye alanına Galata Köprüsü ve Eminönü’nün resmedildiği gravür çalışması yapıldı. 2010 yılında gerçekleştirilen çalışmada Mimar B. Haldun Erdoğan ile birlikte çalışıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı binasının hemen yanında bulunan camiinin VIP salonundaki kolonlara İznik Vakfı çinileriyle S-lale figürü işlendi ve oturma salonuna Mekke’yi merkez alarak dünyadaki önemli camileri gösteren minyatür çini çalışması yapıldı. Bunların sayılarını çok daha artırabiliriz. Bu da gösteriyor ki çinicilik İznik'te hâlâ yaşatılıyor.
İznik Deyince Ayasofya Orhan Camii Akla Gelir
İznik deyince öncelikle Ayasofya Orhan Camii akla gelir. Bu tarihî mâbet, Orhan Gazi'nin İznik'i 1331 yılında fethetmesiyle kiliseden camiye dönüştürülmüştür. Bu tarihî caminin, Romalılar döneminde de tapınak olarak kullanıldığı ve 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu döneminde üzerine bazilika inşâ edildiği biliniyor. 11. yüzyılda depremde tamamen yıkıldığı tahmin edilen caminin, mimarîsinde mühim değişiklikler yapılmış; nefler, pâyeler ve bunların arasında yerleştirilen sütunlarla ayrılarak yeniden inşâ edilmiştir.
Kadîm bir mâbet olan Ayasofya Orhan Camii, 16. yüzyılda geçirdiği yangından sonra Kanûnî Sultan Süleyman'ın emriyle Mimar Sinan tarafından mimarîsi de değiştirilerek tamir edilmiştir. Bu sırada güney tarafa sağ sahnın köşesine mihrap yerleştirildi. İçindeki kemerler ve bunların dayandığı sütunlar kaldırılarak geniş açıklıklı büyük kemerler yapıldı.
1920 senesinde Yunanlar tarafından yakılıp harap edilen bu tarihî yapının, 2007 yılında Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün başlattığı tadilat çalışmaları sırasında üstü çatıyla kapatılarak yıkık durumdaki minaresi tamir edildi. İznik'in Ayasofya'sı, 6 Kasım 2011 tarihinde Kurban Bayramı'nın birinci günü, bayram namazıyla yeniden ibâdete açıldı.
Tarihî kaynaklara göre yaklaşık 850 yıl kilise olarak açık kalan Ayasofya, Hıristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı çok önemli bir yerdi. Bu mekânın adı, yazılı belgelerde ilk kez 787 yılında Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve 350 piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı 7. Konsül dolayısıyla geçiyor. O zamana kadar kiliselerde yasak olan freskin (duvar resmi) 7. Konsül'de serbest bırakılması kararı alınmıştı.
Bu Şehir Kadîm Bir Tarihî Muhit Olmasının Yanında Edebî Bir Muhittir de
İznik dört büyük imparatorluğa başkentlik yapma şerefine erişmiş, pek çok devlet adamı, âlim, sanatkâr ve şairi bünyesinde barındırmış kıymetli ve bereketli bir şehirdir. İlk medresenin Orhan Gazi tarafından burada kurulması önemli bir dönüm noktasıdır. Eşrefzâde Dergâhı da bu kadîm topraklara mânevî bir değer katmıştır.
Yine İznik’in kültürel, sosyal ve ekonomik anlamda gelişmesine katkıda bulunan Çandarlı Vezir ailesinin varlığı şehrin bir anlamda talihidir. Bu şehir kadîm bir tarihî muhit olmasının yanında edebî bir muhittir. Hatta Osmanlı şehirleri içinde 31. edebî muhittir. Bu topraklarda 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Abdurrahîm Tırsî, Bekâyî, Derûnî, Eşrefoğlu Rûmî, Eşref-i Sânî, Halîlî, Hamdî-i Evvel, Hamdî-i Sânî, Hayalî, Hilmi, Hümâmî, Kurbî, Kutbî, Lütfullah Efendi, Nikâbî, Sadri, Selâmî, Sır Ali Efendi, Sırrî, Sun’î, Vahyî ve Veznî olmak üzere yirmi iki şâir yetiştirmiştir.
Eşrefoğlu Rûmî Deyince İznik, İznik Deyince de Eşrefoğlu Rûmî Akla Gelir
Eskilerin “Şerefü`l-mekân bi`l-mekîn” sözü meşhûrdur. Bu sözün mânâsı; bir makamın şerefi, orada oturan kişi(ler)den gelir, yani bir makamı dolduran o makama şeref verir. Şehirler de öyledir. Orada yaşayan önemli kişiler o şehrin sembolü olurlar. Şehir onlarla tanınır, bilinir. XV. yüzyılın meşhûr mutasavvıflarından Eşrefoğlu Rûmî, İznik’in en tanınmış şairidir. Eşrefoğlu Rûmî deyince İznik, İznik deyince de Eşrefoğlu Rûmî akla gelir.
Babasına istinâden "Eşrefoğlu" diye anılan şairin asıl adının "Abdullah" olduğunu Bursalı Mehmed Tahir belirtmektedir. Eşrefoğlu’nun 754 H./1353 M. tarihinde İznik’te dünyaya geldiği yaygın kanaattir. Kadirîler arasında Abdülkadir-i Geylânî’den sonra tarîkatın ikinci pîri sayılan Eşrefoğlu Rûmî daha hayatta iken büyük bir velî kabul edilmiştir.
Menâkıb-ı Eşrefzâde’ye göre 874’te (1469-70) muhtemelen 100 yaşlarında İznik’te vefât eder ve daha sonraları camiye çevrilen dergâhın hazîresine defnedilir. "Dîvân", "Müzekki'n-Nüfûs", "Tarîkatnâme", Eşrefoğlu Rûmî'nin bilinen belli başlı eserleridir.
M.Nihat MALKOÇ
Yazar- Turgut Özal Bey’in 1983 yılında Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi ile görüşmesinin şâhidisiniz. Bu hâtırayı sizin kelâmınızdan dinleyebilir miyiz? Evren, Özal’dan hem ekonomik konularda istifâde ediyor,...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ahmet Şükrü (Oğuz) 1881 yılında İstanbul’un Yenibahçe Semtinde dünyaya gelmiştir. Doğduğu semtten dolayı daha çok “Yenibahçeli Şükrü” nâmıyla anılmış ve tarihe geçmiştir. Çerkez kökenli olup aile...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Eşrefoğlu’nun Türkçe ve mensûr olarak kaleme aldığı Müzekki’n-nüfûs adlı eseri tasavvuf alanında önemli bir çalışmadır. Dinî, ahlâkî ve tasavvufî mâhiyette; İslâm ahlâkını, tarîkat âdâbını, nefisle mü...
Yazar: Resul KESENCELİ
Bugün "İstanbul" adıyla andığımız ve bağrımıza bastığımız Konstantinopolis, İmparator Constantinus (Konstantin) tarafından milâdın dördüncü asrında kurulmuştur. O günden bugüne köprülerin altından ne ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ