Sümbül Sinan Efendi’nin Vasiyyet-nâme’sinde Zikir ve Aşk
Sümbül Sinan Efendi, yetiştirdiği halîfeleri, kaleme aldığı eserleri ve mânevî tesir halkasıyla Halvetiyye Tarîkatı’nın on altıncı yüzyıldaki önemli temsilcilerinden biridir. Özellikle dev(e)rân tartışmalarının yoğun bir şekilde yaşandığı dönemde bu usûlle zikri, eserleri ve fiilî uygulaması ile savunan Sümbül Sinan Efendi’nin tasavvufî düşüncesinin merkezinde zikir ve aşk konularının yer aldığı söylenebilir.
Bu çalışmada Sümbül Sinan Efendi’nin Vasiyyet-nâme adlı eserinden hareketle onun zikir ve aşk ile hayatı anlamlı kılma düşüncesine ışık tutulacaktır.
Sümbül Sinan Efendi: Hayatı, Eserleri ve Misyonu
Asıl adı Yusuf Sinan olan Sümbül Efendi, Merzifon’da dünyaya gelmiştir.[1] Kayabeyoğlu Ali Bey’in (öl. ?) oğlu olduğu bilinen Sümbül Efendi’nin ailesine dair başka bir bilgi bulunmamaktadır.[2] Memleketinde ilköğrenimini tamamladıktan sonra Efdal-zâde Hamîdüddîn Efendi’nin (öl. 908/1503) ilim halkasına dâhil olmuş ve medrese eğitiminin ardından Halvetiyye Tarîkatı’nın önemli isimlerinden Cemâl-i Halvetî’ye (öl. 899/1494) intisap etmiştir.[3]
Üç yıl süren seyrüsülûk sürecinin ardından Mısır’a halîfe olarak gönderilen Sümbül Sinan Efendi, şeyhinin hac yolculuğu esnasında vefâtı ve üstâdının vasiyeti üzerine İstanbul’daki Koca Mustafa Tekkesi’ne şeyh olmuş ve hocasının kızı Safiye Hatun ile evlenmiştir.[4]
Vefâtına kadar görev yaptığı bu tekkenin bir faaliyeti olarak Cuma günleri Ayasofya ve Fâtih Camilerinde vaaz edip ardından mürîdleri ile Halvetî zikri icra eden Sümbül Sinan Efendi, Yavuz Sultan Selîm’in (öl. 926/1520) yaptırdığı caminin açılışında vaaz etme görevini üstlenmiştir.[5]
II. Bâyezîd (öl. 917/1512), Yavuz Sultan Selîm ve Kanûnî Sultan Süleyman (öl. 974/1566) dönemlerinde yaşamını sürdüren Sümbül Sinan Efendi, 936/1529’da İstanbul’daki tekkesinde vefât etmiştir.[6] Cenaze namazı Fâtih Camii’nde Kemalpaşa-zâde’nin (öl. 940/1534) imâmetinde kılınmış ve görev yaptığı Koca Mustafa Paşa dergâhının bahçesine defnedilmiştir.[7]
Sümbül Sinan Efendi’nin vefâtından sonra seçkin talebesi ve 500’den fazla halîfe yetiştirdiği nakledilen Merkez Efendi (öl. 959/1552) ve onun halîfeleri Yakub Germiyanî (öl. 979/1571), Cem Şah Efendi (öl. ?), Akşehirli Cemâl Efendi (öl. ?), Maksûd Dede (öl. ?), Kefeli Alaeddin Ali (öl.? ) ve Çavdarlı Şeyh Ahmed Dede (öl. ?) gibi isimler tarafından Sümbüliyye faaliyetleri etkili bir şekilde sürdürülmüştür.[8]
İstanbul’da Alâeddin (Aksaray), Hacı Evhad (Yedikule), Ferruh Kethüdâ (Balat), Şah Sultan (Davutpaşa), Hacıkadın (Samatya), Mehmed Ağa (Çarşamba), Kara Mehmed (Aksaray), Saffetî (Silivrikapı), Koruk (Fındıkzade), İmrahor, Ramazan Efendi (Kocamustafapaşa), Yavsî Baba (Fatih), Karabaş (Tophane), Keşfî Câfer Efendi (Fındıklı), Cihangir, Yorganî (Sirkeci), Sinan Erdebilî (Sultanahmet), Merkez Efendi, Tercüman Yûnus (Draman), Mimar Acem (Mevlânâkapı), Eyüp Şah Sultan, Balçık (Eyüp) tekkelerinde Sümbülî âyinleri yapılmış ve Sümbül Efendi’nin temsil ettiği bu anlayış Karaman, Akşehir, Hayrabolu, Kütahya, Manisa, Çorlu, Amasya, Siroz, Kırım/Kefe, Sofya, Mısır, Tire, Dimetoka, Yanbolu, Filibe, Niğbolu, Lofça, Yenice-i Karasu, Drama, Nevrekop, Ustrumca, İnebahtı, Avlonya ve Selânik gibi birçok merkezde faaliyetlerine uzun yıllar devam etmiştir.[9]
Sema ve dev(e)rânın meşrûiyetiyle ilgili hususları içeren Risâletu’t-Tahkikiyye,[10] bu eserin Türkçe özeti mâhiyetinde olan Risâle Der Hakk-ı Zikr-i Devrân,[11] seyrüsülûk mertebelerinden bahseden Risâle fî Beyan-i Atvari’s-Seb’a,[12] yolunun inceliklerini konu edindiği Tarîkatnâme ve yine sûfîlerin dev(e)rânlarını işlediği Risâle fî deverâni’s-sûfiyye adlı eserleri kaleme alan Sümbül Sinan Efendi,[13] mânevî şahsiyetinin yanı sıra bu çalışmalarıyla zâhir ilmî birikimini de gözler önüne sermiştir.[14]
Sümbül Sinan Efendi’nin Vasiyyet-nâme’sinde Zikir ve Aşk ile
Hayatı Anlamlandırma Örgüsü
Daha önce de ifade edildiği ve eserlerinin adlarından da anlaşıldığı üzere Sümbül Sinan Efendi’nin tasavvufî düşüncesinin merkezî kavramları zikir ve aşktır. Kaynaklarda ona ait olduğu yönünde bir bilgi bulunmayan ve Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu Kitaplığı 438/006’da 72b-74a varakları arasında bulunan Vasiyyet-nâme adlı eserinden alıntılandığı belirtilen eserinde de Sümbül Sinan Efendi, merkez kavramlar olarak zikir ve aşk konularını ele almıştır.
Bu Vasiyyet-nâme’de Sümbül Sinan Efendi, seçkin veya avam herkes için zikir ve aşkın vazgeçilmez konumda başlıklar olduklarını ifade ederek söze başlamıştır. Ona göre gaflete düşmemek ve elde olan nimetlere aldanmamak için Hakk’ı yâd etmek en önemli koruma faaliyetidir.[15] Ona göre daimî bir şekilde zikre yönelmek için kalabalıklardan uzaklaşıp saf bir gönül eşliğinde Hak ile baş başa kalmalı ve hayatın sırrı Hakk’ın zikir sayesinde lütfedeceği ikramlarla ilâhî bir çözüme kavuşturulmalıdır.[16]
Zikrin istikrarlı bir şekilde hayata yön verebilmesi için sabır ile zikir yoluna devam edilmesi gerektiğini belirten Sümbül Sinan Efendi, ahmak, günahta ısrar eden, dünyayı seven ve yalancılıkla tanınan kimselerden uzak durmayı tavsiye etmiştir.[17] Fayda ve zararını bilmeyen, inat kimseyi ahmak olarak tarif eden Sümbül Sinan Efendi, böyle kimselerin kişiye fayda vereyim derken cehaletlerinden dolayı zarara sebep olacaklarını belirterek bu vasıftaki kimselerden uzak durmanın gerekçesini de dile getirmiştir.[18]
Sümbül Sinan Efendi, günahta ısrar eden kimsenin Hakk’ın gazabına uğrama durumu, böyle bir kimsenin kalbinde Allah korkusunun bulunmaması, onunla oturup kalkan kimsenin gazaba uğrama tehlikesi, hevâsına tâbi olan günahkâr kimsenin dost düşman ayırt edemeyecek şaşkınlığı sebebiyle kişiyi saptırma ihtimâli gibi sebepleri zikrederek, nefsinin istek ve arzularından dolayı gönlü vesvese ile dolan böylesi azgın kimselerden uzak durulması tavsiyesinde bulunmuştur.[19]
Baş sevdasına düşmekten de uzak durulması gerektiğini belirten Sümbül Sinan Efendi, gaflete kapı aralayacak bu hâl dolayısıyla kişinin zikirden ayrılıp Hak dostları kervanına katılamayacak duruma düşüreceği uyarısında bulunmuştur. Ona göre, Hak rızâsı ve amel etme gayesi olmadan ilim öğrenmek, başkalarının ıslahı için nasîhatlerde bulunup kendini ihmâl etmek de hakîkat perdelerinin aralanmasına mânî olan adımlardır.[20]
Cennet beklentisi olmadan sadece Hakk’ın sevgisini arzulayan kimseye hakîkat kapılarının açılacağını belirten Sümbül Sinan Efendi, âbid, zâhid ve âşık modellerinden âşıkların yolunu sâlike tavsiye etmiştir. Ona göre âbid, sadâkatle ehl-i hayr olan kimse; zâhid ise ahlâkî güzellikler konusunda hassas davranan kişidir.
Âbidlerin ahyâr zümresinden olduklarını, zâhidlerin ise virdlerinde dikkatli davrandıklarını buna mukâbil âşıkların Hak’tan başka her kayıttan sıyrılıp sadece O’nunla hemhâl olarak hakîkati idrak ettiklerini söyleyen Sümbül Sinan Efendi, bu aktarımı ile aşk yolunun bendesi olma tercihi ile vuslâta ermeyi benimsediğini gözler önüne sermiştir.[21]
Âşığın can vermekten başka bir çare bulamayan kimse olduğunu vurgulayan Sümbül Sinan Efendi, ölmeden önce ölmek tecrübesini tadan âşığın her şeyden uzaklaşıp Hak ile beraber olma nimetine kavuşması vesilesiyle birçok kimseye nasip olmayacak türlü hakîkat ikramlarına nâil olacağını sözlerine ekler.[22]
Hakk’ın rızasına vâsıl olmanın muhabbete bağlı olduğunu gündeme getiren Sümbül Sinan Efendi, Hakk’ın muhabbetini talep eden bir bireyin kimsenin ayıbını görmemesi gerektiğini, başkalarından ziyâde kendi ayıbıyla meşgûl olması gerektiğini de hatırlatır.
Ona göre mânevî yolculuğun neticesini arzulayan kişi, başkaları hakkında kötü düşünceyi terk etmeli, hatayı nefsinde görmeli ve vuslâta varıncaya dek zahmet yükünü sırtında hissetmelidir.[23] Hakk’ı yâd ederek O’nun muhabbetine ulaşan kimselerin yolunun, kimsenin kınamasından çekinmeyenlerin yani melâmet düşüncesine sahip olanların yolu olduğunu ifade eden Sümbül Sinan Efendi, tevhîd aşkı ile yola giren kimselerin maksatlarına ulaşabileceklerini ve zikirle gönlü mağrur olmaktan kurtaran bu âşıkların güzel ahlâk ilkeleri ile donanıp vâsıl-ı ilallâh konumuna yükseleceklerini belirtir:
“Hem muhabbet ehlinindir iş bu yol/ Çok meşakkat görse gerek yolda ol
Hem melâmet yolu derler bu yola/ Kim melâmet görse nakş yoluyla
Geldi bu yola gelenler aşkla/ Buldu maksûdun bunlar aşkla
Sen de gelirsen bulasın aşkla/ İçü ben zehri bi-lâ sen aşkla
Dahi gönlün ona mağrûr olmasın/ Ayağın bend etme yolda kalmasın.”[24]
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Sümbül Sinan Efendi, Vasiyyet-nâme adlı eserinde mânevî yolculuğa dair görüş ve düşüncelerini ana hatlarıyla dile getirmiş, bu bağlamda psiko-sosyal açıdan birçok konuya değinmiştir. Daimî bir zikir telakkîsi ile cemaatten ayrılmamak, ahmak, ahlâksız, ısrarla büyük günah işleyen, dünya muhabbeti olan ve yalancılığı ile tanınan kimselerden uzak durmak, âbid ve zâhid hassasiyetlerine sahip olmakla birlikte âşıkların yolunu tutmak, kendi kusurlarını araştırmak, nefse odaklanıp onu ıslah etmek, kınayanın kınamasından çekinmemek, sabır zırhını kuşanmak, baş sevdasında olmamak, gaflete düşmemek, muhabbetle vuslat yoluna varıp âşıkların hâliyle bezenmek gibi nasihatleriyle Sümbül Sinan Efendi, hakîkati arayanlara yaptığı tavsiyelerde zikir ve aşk merkezli bir yöntemi benimsediğini resmetmiştir.
Dr. Fatih Çınar / Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, fcinar@nku.edu.tr
[1] Hür Mahmut Yücer, “Sümbül Sinan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38/135.
[2] Tahsin Yazıcı, “Fetihten Sonra İstanbul’da İlk Halvetî Şeyhleri: Çelebi Muhammed Cemaleddin, Sümbül Sinan ve Merkez Efendi” İstanbul Enstitü Dergisi 2, (1956), 77-88.
[3] Yûsuf b. Ya’kûb, Meşâyih-i Halvetiyye (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, H. Hüsnü Paşa, 808/2), 35.
[4] Mahmud Cemaleddin, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemezât-ı Ulviyye (Halvetî Büyüklerinin Tatlı Halleri), hzl. Mehmet Serhan Tayşi (İstanbul: Semerkant Yayınları, 2013), 425-426.
[5] Harîrîzâde, Tıbyânu vesâili’l-hakâik fî beyâni silsileti't-tarâik (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, İbrahim Efendi, 430/1), 2/143b, 144a. Tuğba Özçelik, Silsile-i Sümbüliyye (Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018), 10-13.
[6] Cahid Baltacı, Üç Allah Dostu (Sümbül Efendi, Merkez Efendi, Ramazan Efendi) (İstanbul: Dilek Matbaası, 1982), 12-15.
[7] Mehmet Tâhir, Osmanlı Müellifleri (İstanbul: Meral Yayınları, 1972), 1/51.
[8] Hatice Tüfekci, “Muhammed Vahyî Efendi’nin Gözden Kaçmış Bir Manzûmesi: Sümbüliyye Silsile-Nâmesi”, CUJOSS 46/1, (2022), 128-138; Tuğba Özçelik, “Tarîkat ve Silsile Geleneği İçerisinde Bir Sümbüliyye Silsilesi”, Edebî Eleştiri Dergisi 2/2, (2018), 109-110.
[9] Hür Mahmut Yücer, “Sümbüliyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 136-140.
[10] Sıddık Naci Eren Balıkesirî, Sümbül Efendi Risâle-i Tahkîkiyye Semâ, Vecd, Devrân ve Zikrullâh (İstanbul: Şelale Yayınları, 1991), 1-243; Ali Toker, Sümbül Efendi Risâle-i Tahkîkiyye Semâ, Vecd, Devrân ve Zikrullâh (İstanbul: Buhara Yayınları, 2011), 13-34; Yunus Bozbuğa, Bir Fetvâ Tercih ve Tahrîc Örneği Olarak Sümbül Sinan Efend’nin Risâle-i Tahkîkiyye’si (Yalova: Yalova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2019), 43-53; a.mlf., “Sümbül Sinan Efendi’nin Risâle-i Tahkîkiyye’sine Bir Reddiye: er-Rahs ve’l-Vaks”, İslam Tetkikleri Dergisi 11/1, (2021), 182-207.
[11] Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, hzl. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2006), 3/375.
[12] Sadık Vicdani, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye Tarikatler ve Silsileleri. (Tomar-ı Halvetiyye), hzl. İrfan Gündüz (İstanbul: Enderun Kitabevi: 1995), 59-62; Mehmet Şirin Ayiş, “Sümbül Sinan ve Atvâr-ı Seb’a Risalesi Bağlamında Nefis Mertebeleri”, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7/13, (2017), 119-138; Fatih Küçüktiryaki, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı Toplumunda Yazılan Atvâr-ı Seb’a Eserlerinin Mukayeseli Değerlendirilmesi (Çorum: Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017), 19-20.
[13] Rahmi Serin, İslâm Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler (İstanbul: Petek Yayınları, 1984), 106-107.
[14] Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf (İstanbul: İz Yayıncılık, 2003), 375-376; Emine Karahan, Yûsuf Bin Yâkub’un Menâkıb-ı Şerîf ve Tarîkatnâme-i Pîrân ve Meşâyih-i Tarîkat-ı Aliyye-i Halvetiyye Adlı Eserinin İncelenmesi (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016), 90-99.
[15] Sümbül Sinan Efendi, bu düşüncesini şu şekilde dile getirmiştir:
“Çünki zâkir olasın ey ehi ber-devâm/ Katına cem‘ ola lâ büd hâss ve ‘âm
Bunların geldiğine aldanmagil/ Vaktini şaşırma virdden kalmagil.” Yunus Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, Türkiye İlahiyat Araştırmaları Dergisi 5/2, (2021), 645.
[16] Vasiyyet-nâme’de bu fikir şöyle ifade edilmişitr:
“Olmasın hırs edesin cemiyete/ Kim budur şâhid hulûs-i niyete
Bazısı ister ki yoluna gire/ Her ne hâli var ise yolun göre
Uymagil hayr ile tutgil sen ânı/ Tâ ki ma‘lûm ola zehrî burûnı.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 645.
[17] Sinan Efendi, sakınılmasını tavsiye insan modellerini şu beyitlerde tavsif etmiştir:
“Gir ve sabredip biraz eyle nazar/ Beş sıfatlı kimseden eyle hazar
Biri ahmaktır biri çirkin halv/ Böyle olan olamaz yüzü salv
Biri ısrâr ede zenb-i ekbere/Yetişir bundan dahi hayli ber’e
Biri bu dünyayı mahbûb edine/ Sohbeti onun zarâr verir yine
Biri bu kizb ile ma‘rûf olâ ol/ Olamaz yalancı bir dinde kabul.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 645.
[18] Sümbül Sinan Efendi’nin ahmak tarifi şu beyitlerde yapılmıştır:
“Ahmak oldur anlamaz nef‘ ve zarar Hem muânid olsa der-misl-i harr
Sana nef‘ edem sanır şerr-i diğer Cehli tekrâr olduğu içindir meğer
Bu sıfatlı kimseye olmaz devâ Ona yakın olmamaktır pes revâ.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 645.
[19] Sümbül Sinan Efendi, günahta ısrar eden kimseden uzak durmaya dair nasihatlerini şu beyitlerde dile getirmiştir: “Zenbine ısrâr edenin hâlina/ Hak Teâlâ hışm ededir cânına
Onun için kalbinin korkusu yok/ Tekirsin bile hûd olmazdı oyuk
Yanına varan onun mağdûb olur/ Bed-müsâhible olan ma‘yûb olur
Sû-i hulk olan uya ehvâsına/ Bilmeye kim dost ne a‘dâsına
Ya‘nî şehvet ya gadabda ki kavî/ Cünd-i vesvâsıyla dolmuş içerî
Lâ-büd ondan çok zarâr etrâfına/ İrserdir varmagil sen yanına.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 645-646.
[20] Sümbül Sinan Efendi, sâlike dikkatli olması noktasındaki bu nasihatlerini şu mısralarda sıralamıştır: “Dilersen yürüyesin ber nizâm/ Hiç cihet kabûl etme olma imâm
Dahî sanattan yapışma nesneye/ Yapışasın cân uyuya esneye
Gafletle geçe ömrün eriye/ Doymasın kalb-i zulmet bürüye
Çünkü gözün bakar ola gayriye/ Karışmazsan habîbim sürüye
Yazı yazmak okumak tedrisler/ Naks eder bunlar ile telbiyeler
Vâiz ve nâsıh oluben söylemek/ Gayrinin ıslâhı için gam yemek
Cümlesi hep sâlike mâni‘ durur/ Sözü “mâzâge’l-basaru” (en-Necm 53/17) câmi‘ durur”. .” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 646-647.
[21] Âbid, zâhid ve âşık modellerine dair tespitlerini Sümbül Sinan Efendi, şu dizelerde dillendirmiştir:
“Bir vasiyet dahî diyem ey hümâm/ Tutar isen ola başına zimâm
İşi bilen meşgûl olur işine/ Çün işin bile dahî teşviş ne
Bu yola giden dilerse ger sevâb/ Hayrı olur ona küll-i vâcibât
Tâlib-i cennât olan ister sevâb/ Tâlib-i zât olan ister feth-i bâb
Hayredenler talep eder derecât/ Seyredenler kaçan evlâdır memât
Cümle tâlib üç bölüktür ey azîz/ Sen yolunu eylemedin mi temîz
Âbid ve zâhid ve âşık al haber/ Cümlesinden aşkı olan mu’teber
Âbid ehl-i hayr olandır sıdkla/ Zâhid olan ciddi çoktur hulkla
Ehl-i ahyâr oldu âbid bil onu/ Zâhid olan virdi çok korur teni
Hayr-i a‘mâl oldu âbidler yolu/ Zâhidin bâtına dürüşmen velî
Âşık olan zühd ü takvâ bilmedi/ Ma’şûkundan gayri nesne almadı.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 647-648.
[22] Sümbül Sinan Efendi, Hakk’a âşık olan kimselerden övgüyle bahsettiği bu görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir: “Ölmek oldu çâre derd-i âşıka/ Yum gözün varsa kaşıkta çıka
Ehl-i mevtâdan olan hayrı nedir/ Hubb-i aşkı kande onunla gider
Server’in “mûtû” dediğin anlayan/ Tutup onu ölmek için inleyen
Cümle işden fâriğ olup yürüye/ Hazrete ermek için yüz sürüye
Değme tâliblere olmaz bu nasîb/ Hakk habîbine ola meğer habîb
Değme canlar görmeye ol yüzü Değme göze tûtiyâ olmaz tozu
Değme câna feth olur mu kim bu bâb/Değme cân geçer mi yetmiş bin hicâb.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 648-649.
[23] Sümbül Sinan Efendi, bu görüşlerini şu ifadelerde nakletmiştir:
“Sev sevil tez istediğine var yol/ İstediğin olsa var ol
Ey habîb sen kimse aybın gözleme/ Her ne yere gitsen izin izleme
Dediğim bu kendi aybın gör kişi/ Geri kendine erer ta’nın taşı
Ey Yavuz halkı hâlinde kovgil/ Sen bu işin aslını hoş anlagil
Yolcusun çün bekle yolun gözle gel/ Yola doğru giden izin izle gel
Şol ki gayra ta‘nı terk etmeye/ Kala lâ-büd menzile hiç yetmeye
Nefsine kıla revâdır töhmeti/ Yüklene zahrına dâim zahmeti.” Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 649.
[24] Bozbuğa, “Şimdiye Kadar Bilinmeyen Bir Nasihat: Sünbül Sinan Efendi’nin Vasiyetnâme’si”, 650.
Fatih ÇINAR
YazarLeylâ Hanım (?- 1847)‘Alîl-i derd-i isyâne devâsın yâ RasûlallahBize sûy-i cinâne rehnümâsın yâ RasûlallahSana âşık olanlar secde eyler hâk-i pâyindeCemî-i ümmete kıblenümâsın yâ RasûlallahYaratılmazd...
Yazar: Vedat Ali TOK
Mustafa Nehcî Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Cihangiriyye kolunun önemli isimlerindendir. O, hakîkat yolcusu bir mürşid-i kâmil ve topluma yön veren gönül erlerindendir. Nehcî Efendi, velûd bir müell...
Yazar: Fatih ÇINAR
Mehmed Emîn-i Tokâdî, 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısının önde gelen isimlerindendir. Bir Nakşbendî şeyhi olan Tokâdî aynı zamanda seyyah sûfîlerdendir. Bu çalışmada, velûd bir m...
Yazar: Fatih ÇINAR
İslâm, Ramazan ayında yardımlaşma ve ihtiyaç sahiplerine hizmet etme konusunda büyük bir önem verir. Bu ay, hem mânevî bir arınma hem de toplumsal dayanışma için önemli bir fırsattır. Dinimiz fertleri...
Yazar: Oğuzhan AYDIN