Sultan Vahdeddin'in Devlet Malını Koruma Hassasiyeti
Sultan Vahdeddin içinde bulunduğu şartların zorlamasıyla vatanı terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bir iç savaş çıkmaması, devletin ve hanedanın onur ve itibarını korumak amacıyla hicret etmiştir. Onu İstanbul’dan ayrılması konusunda ikna etmeye çalışanlar, bu gidişinin devamlı değil, geçici olacağını beyan etmişler ve ortalık yatışınca tekrar dönebileceğini vaat etmişlerdir. Kasım 1922’de Millî Mücadele sona ermiş olsa da o günkü şartlarda İstanbul henüz İngilizlerin işgali altında bulunmaktadır. İngilizlerin bilgisi olmadan ya da onlardan izin alınmaksızın İstanbul’dan ayrılmaya imkân yoktur. İstanbul’dan ayrılmak için tek çıkar yol deniz yoludur. Bu istikamette de İngiliz gemileri en emniyetli vasıtalardır. Bu yıllarda Ankara Hükümeti tarafından çeşitli vesilelerle Avrupa’ya gönderilen temsilciler de yabancı ülkelerin deniz taşıtlarıyla seyahat etmişlerdir. Bütün bu dönemin şartları göz önünde bulundurularak, hanedan mensuplarının da yurt dışına çıkışları Türk gemileri ile değil, yabancı gemilerle olması devrin mevcut ortamıyla alakalıdır. İstanbul’dan ayrılırken Vahdeddin’in bir İngiliz zırhlısını kullanmış olması, hain veya İngilizlerin adamı olduğu yargısını doğrulamaz. Eğer bu yargı doğru olmuş olsaydı; 1922 yılının sonlarında Kralı Hüseyin’in daveti üzerine hacca gittiğinde Hicaz'da kalmaya devam etmek istemesine rağmen, İngiltere’nin baskısı yüzünden buradan ayrılmaya mecbur olmuştur. Sultan Vahdeddin Hicaz’da iken, Filistin, Kıbrıs veya Mısır’da ikamet etme doğrultusundaki ısrarlı taleplerini İngilizler, kolonilerin güvenliğini bahane edip resmen reddetmiş olmazlardı. Sultan Vahdeddin gurbet hayatının başlangıcında bu yolculuğa çıkarken, Osmanlı hazinesine el sürmemiş, kendini ve maiyetindekileri bir ömür boyu rahatlık içerisinde yaşatacak ölçüdeki mal varlığını ve şahsına ait değerli hediyeleri bile hazineye iade etmiş, milletine bağışlamıştır. Babası Sultan Abdülmecid’den kalma elmaslı sorgucu, som altından bir çekmeceyi, o zaman 50 bin İngiliz altını değerindeki Hz. Osman’ın el yazması Kur’an-ı Kerim’inin de içinde bulunduğu Topkapı’daki tüm Mukaddes Emanetleri ve hatta üzeri mücevherlerle kakmalı bir kutuya varana dek hepsini makbuz karşılığında devretmiştir. “Mukaddes Emanetler, ecdadımın Türk Milleti’ne armağanıdır! Devletin ve milletin malını ben nasıl alabilirim?” diyerek, vatanseverliğini ve mukaddes duygularını izhar etmiştir. Sürgün hayatının son demlerine kadar vatanını özlemle anmıştır. 16 Mayıs 1926 tarihinde kalp krizi neticesinde, 65 yaşında gurbet ellerde San Remo’da dünya gurbetinden gerçek âleme göçmüştür. Borçları sebebiyle tabutuna haciz konulan Son Osmanlı Padişahı borçları ödenmek suretiyle naşı Şam’a götürülerek, Süleymaniye Külliyesi’ne defnedilmiştir. Vakıf Mütevelli Heyet Başkanımız H. Hamideddin Ateş Efendi, 2008 yılında gerçekleştirdikleri Suriye gezisinde Şam’da bulunan Sultan Vahdeddin’in kabrini ziyaret ederek Vahdeddin ve civarındaki hanedan kabirlerine dua eder. Kur’an okuyan Hamideddin Ateş Efendi’ye turizm firması görevlilerinden biri, Sultan Vahdeddin kabri civarındaki dut ağacından iki tane dut koparıp uzatır. Hamideddin Efendi, “Nereden aldınız bu dutları?” diye sorar. O arkadaş da kabristanlıktaki dut ağaçlarından aldım der. Hamideddin Ateş Efendi, “Burası vakıf malıdır, külliyedir, vakıf ağaçlarının dutlarını biz yiyemeyiz.” diyerek manidar bir cevap verir. Oradan ayrıldıktan sonra, Şam pazarında kilolarca taze dut satın alınır ve arkadaşlara ikram edilir. Cenab-ı Allah devlet ve vakıf malını muhafaza hususunda büyüklerimizin hassasiyetini taşımayı hepimize ihsan eylesin.
Bekir AYDOĞAN
YazarEğitim deyince genellikle bizim aklımıza okullar geliyor. Ama eğitimi sadece okullarda yapılan bir faaliyet olarak nitelemek pek doğru olmaz. Eğitimin hayat boyu devam eden bir süreçten ibaret o...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Ciltçilik, İslâm kitap sanatının önemli bir unsurudur. Bir kitap veya mecmuanın yapraklarını sıralı olarak bir arada tutabilmek için yapılan ve onları koruyan kapağa cilt denilmektedir. Bu malze...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Vakfımızın Kurucusu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, insana, insanımızın beden ve ruh sağlığına çok önem vermiştir. Manevî telkinleriyle dua ve manevî eğitim metotlarıyla insanların ruhlarını güzelliğe ...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Kalem’e yemin eden Yüce Rabbimiz; yazı sanatını bütün sanatlardan üstün kılmış, Kur’an-ı Kerim’in muhafazasını da dünya tarihinde pek mühim bir suretle yazı sanatının baş tacı etmiştir. Fânî ömrün geç...
Yazar: Bekir AYDOĞAN