SULTAN III. MUSTAFA’NIN TASAVVUF ERBABINA OLAN HÜRMETİ
14 Safer 1129/28 Ocak 1717 tarihinde Edirne’de dünyaya gelen III. Mustafa’nın babası Sultan III. Ahmed, annesi ise Mihrişah Emine Sultan’dır. Babasının Patrona İsyanı’yla devrilmesinden sonra 13 yaşından itibaren şimşirlikte hapis hayatı yaşamıştır.[1] Sultan I. Mahmud ile III. Osman’ın çocukları olmadığı için Sultan III. Osman’dan sonra 16 Safer 1171/30 Ekim 1757 tarihinde 26. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkmıştır.[2] III. Mustafa kaynaklarda meziyetli, sağlam bir değerlendirme yeteneği ve temyiz kabiliyeti olan, basiretli, faal ve hükümdarlık vecibelerine eğitim ve yeteneği elverdiği ölçüde samimiyetle sarılan, iyi kalpli, merhametli, hayırsever ve cömert bir kişiliğe sahip olarak gösterilir. Gelenek ve âdetlere bağlı, âdil, düzenli ve tutumludur. Güzel konuşur. İyi bir hattattır. Kâtibzâde Mehmed Refî Efendi’den, özellikle ta’lik olmak üzere Sadr-ı Rûm Ekşiaşzâde Veli Efendi’den de hat meşketmiştir. Önüne gelen raporları dikkatle okurdu. Küçük ayrıntılara kadar her şeyle ilgilenme eğilimi işlerin yoğunluğunda boğulma sakıncasını da beraberinde getirmiştir.[3] Huzur derslerine büyük önem vermiş ve bu dersleri âdet haline getirterek devletin sonuna kadar yaşamasına yol açmıştır. Sabah namazlarını tebdilen Ayasofya’da kılması alışkanlıkları arasındadır. Tebdil dolaşmayı hükümdarlığın görevlerinden sayardı. [4] 1759’da III. Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın doğumu günlerce süren şenliklerle kutlanmış, Şehzade Selim’in 1761’de doğması büyük kutlamalara sebep olmuştur.[5] Tahta geçtikten sonra ilk iş olarak toprak meseleleri ve vergilerle ilgili düzenlemeler yapmış, hac yolunun güvenliği konusunda tedbirler almıştır. 1758’den beri İstanbul’da nükseden kıtlık sıkıntısını bertaraf etmek amacıyla Sakarya nehrini Sapanca gölüne, Sapanca gölünü İznik körfezine bağlamak üzere kanal projesi üzerinde çalışmış, Süveyş berzahının açılması niyetini taşımış, fakat halkın muhalefeti sebebiyle bu projeleri sonuçsuz kalmıştır.[6] “Cihangir” mahlasıyla yazdığı şiirlerinde devlet adamlarının yetersizliğinden ve iyi yetişmiş olanların azlığından şikâyet eder. [7] Askerî sahada Boğaz kaleleri tahkim edilmiş, bazı yeni gemiler yapılmış, Tophane ve Topçu Ocağı’nın ıslahına girişilmiş ve yeni topların dökümü gerçekleştirilmiştir. III. Mustafa, yeni toplarla yapılan atış denemelerine Şehzade Selim’i de yanına alarak katılmış ve tahta geçtiğinde topçulukla ilgili küçük bir eser yazacak kadar uzmanlaşan oğlunun bu sahada yetişmesini sağlamıştır. Kendi dönemine mal edilen ve kuruluş tarihi 1773 olarak gösterilen Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun’un açılması 29 Nisan 1775’te halefi I. Abdülhamid zamanında gerçekleşmiştir. [8] Prusya’nın Avusturya ve Rusya ile kalkıştığı zorlu mücadelede Osmanlı Devleti’ni yanına çekmek ve resmî ilişkiler kurmak üzere giriştiği faaliyetleri III. Mustafa da yakından takip etmiştir.[9] Ancak Sadrazam Koca Ragıb Paşa, özellikle Avrupa’nın büyük bir kısmına yayılan Yedi Yıl Savaşları’na (1756-1763) padişahı müdahil olmaktan ve bir savaşa girmekten uzak tutmayı başarmıştır. Sultanın savaş hayallerini dizginleyen Ragıb Paşa 1763’te vefat etmiştir. 29 yıllık barış ortamından sonra 1768’de Ruslar’ın tecavüzleri sonucu Osmanlı-Rus Savaşı patlak vermiştir.[10] III. Mustafa, savaşın ilk aşamasında Ruslar’ın Hotin’i muhasara etmesi esnasında kazanılan bazı başarılar üzerine (Safer 1183/Haziran 1769) “gazi” olarak ilân edilmiştir. İleriki yıllarda Larga ve Kartal’da büyük mağlubiyetler alınmış (1770), Çeşme’de Osmanlı filosu yakılmış, Kırım istila edilmiş (1771), Ruslar Tuna’yı aşmış, bu mağlubiyetlerden sonra bozgunun önü alınamamıştır.[11] Savaşın kötü gidişi sebebiyle Ayasofya Camii’nde selâmlık sırasında okunan hutbede bu unvanla anılması (16 Şevval 1184 / 2 Şubat 1771), içlerinde Mevlevîler’in de bulunduğu bazı dervişler tarafından yüksek sesle protesto edilmesine yol açmıştır. Cülûsunda sadrazam olarak bulduğu ve görevinde bıraktığı Koca Râgıb Paşa sayesinde saltanatının ilk döneminde bir problemle karşılaşmadan hüküm sürmüş olmakla beraber savaşın son yılında içine düşülen sıkıntılı durum sağlığını bozmuş, dengeli bir hayat sürmesine rağmen savaşın kahrı erken ölümüne sebep olmuş, geride ağır tahribata uğramış ve felaketli bir barışa mahkûm bir devlet bırakmış olarak 8 Zilkade 1187’de (21 Ocak 1774) vefat etmiştir. Lâleli Camii yanındaki türbede medfundur.[12] Geniş imar faaliyetlerinde bulunmuştur. Bir yandan 1758, 1762 ve 1767 yıllarında İstanbul’da büyük yangınlar çıkmış, diğer yandan da 12 Zilhicce 1179/22 Mayıs 1766’da meydana gelen, artçı sarsıntıları Ağustos ayına kadar devam eden ve büyük bir yıkıma sebep deprem felaketi karşısında bütün imkânlarını seferber etmiştir. Bu depremde başta Fâtih Camii olmak üzere birçok bina yıkılmıştır. 1245 kese gibi bir masrafla yeniden yaptırdığı Fâtih Camii yanında Eyüp Sultan Camii, Dâvud Paşa Kasrı, Kapalı Çarşı, Surlar, Baruthâne-i Âmire, Saraçhane, Yeniçeri Odaları, Tophane, Kızkulesi gibi yıkılan veya hasar gören yerlerin inşa ve tamirinde, dolayısıyla şehrin yeniden imarında büyük bir rol oynamıştır. III. Mustafa şehrin iaşesi için 100.000’er kilelik üç ambar yaptırmış, Kâğıthane’de Lağımcılar için yer tahsis etmiştir.[13] Lâleli Külliyesi (1760-1764), Mihrişah diye anılan Üsküdar’daki Ayazma Camii (1758-1761) ile Kadıköy’de ve Paşabahçe’deki birer küçük cami (1763) III. Mustafa’nın yaptırdığı camilerdendir. Zeyneb Sultan Camii’ni tamamlatmış (1769), depremden hasar gören Atîk Bend’i onartmış ve yeni bir bend inşasıyla (Bend-i Cedîd) şehre gelen suyun miktarını arttırmıştır (1766). [14] Osmanlı’nın en şanssız padişahlarından biri olan Sultan III. Mustafa hayatı boyunca karşılaştığı bu sancılı süreçleri tasavvuf erbabının hoş sohbetleriyle dindirmeye çalışmıştır. Tasavvuf erbabına karşı hürmetkâr, meşayıhın duasını almaya iştiyaklı ve tasavvufî hayatın salahiyetine inanan Sultan III. Mustafa, tarikat erbabı ile yakın irtibat içerisinde olmuştur. Kendinden önceki Osmanlı sultanları gibi III. Mustafa da tarikat şeyhlerine değer vermiş ve dergâhlarında kendilerini bizzat ziyaret etmiştir. Zaman zaman tekkelere giden, tekke şeyhlerinin sohbetlerine katılan ve onlara bazı hediyeler sunan Sultan III. Mustafa’nın ziyaret ettiği tekkelerden biri de Eyüp'teki Hacı Ali Efendi Tekkesidir. Tekkenin Nakşbendiyye şeyhi Hacı Ali Efendi'ye hürmet eden III. Mustafa fırsat buldukça hayır dualarını almak kastıyla tekkesini ziyaret ederdi. Habersiz gittiği için tekkenin şeyhi Hacı Ali Efendi'yi tekkede bulamaz. O esnada tekkede bulunan şeyhin babasıyla sohbet eder. Gerçekleşen samimi sohbetlerinde şeyhin babasının kemal sahibi bir insan olduğunu anlar. Tekkeden ayrılırken Sultan III. Mustafa o zatı sarayına davet eder. Fakat Hacı Ali Efendinin babası, davete icabet edemeyeceğini söyler. Hatta padişahın kendisine takdim etmek istediği hediyeleri de geri çevirir. Osmanlı meşayıhından kimisi sultanların takdim ettikleri hediyeleri kabul edip teşekkürlerini sunarken, bir kısmı da sultanlardan gelen hediyelere karşı bigâne kalmış ve kabul etmemişlerdir.[15] III. Mustafa’nın tarikat erbabına yönelik ilgi ve alakasının bir diğer göstergesi, tekkelere maddî ve manevî yardımlarda bulunmasıdır. Tarikat farkı gözetmeksizin şeyhlere karşı sıcak davranmış ve onlara bazı yardımlarda bulunmuştur. 1765'te çıkan büyük Tophane yangınında Galata Mevlevihanesi ile Kâdirî Âsitânesi de yanan yapıtlar arasındadır. Sultan III. Mustafa Yenişehirli Osman Efendi'yi bina emini tayin etmiş ve her iki tekkeyi de yeniden inşa ettirmiştir. Babasının hatt-ı hümayunu olduğu için Sultan III. Mustafa, Dıraman Tekkesi ile de yakından ilgilenmiştir. 1764-65'te Draman Tekkesini de tamir ettirerek ihtiyaçlarını karşılamış, Salih Sahvi için de bir türbe yaptırmıştır.[16] Kâdiriyye özellikle XVII. yüzyılda, tarikatın Rûmiyye kolunun pîri İsmâil Rûmî’nin faaliyetleri sonucu başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Balkanlar’da yaygınlık kazanmıştır. İsmâil Rûmî’nin İstanbul Tophane’de kurduğu tekke diğer bölgelerde açılan Kâdirî tekkelerinin merkezi olma fonksiyonunu da üstlenmiştir. 1765’te büyük Tophane yangınında tamamen yanan bu tekke, III. Mustafa tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. I. Ahmed İstanbul’da yaptırdığı camisinin (Sultan Ahmed Camii) açılışına İsmâil Rûmî’yi de davet etmiş ve açılıştan sonra ikindi ile akşam namazı arasında şeyhin icrâ ettiği Kādirî zikri gelenekselleşerek uzun süre devam ettirilmiştir. [17] Yangın sonrasında Galata Mevlevihanesinin yeniden tamirini gerçekleştiren Sultan III. Mustafa Mevleviliğe karşı özel bir ilgisi bulunmaktaydı. Sadrazam Pîrî Mehmed Paşa, Sadrazam Ohrili Hüseyin Paşa, Sadrazam Bayram Paşa, Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa, Vezir Çoban Mustafa Paşa, Emîr Abdülhamid el-Murtazâ, Ulvân ve Fûlâd mirzalar, Yakovalı Hasan Paşa, Ankara Beylerbeyi Cenâbî Ahmed Paşa, Şam Valisi Hasan Paşa, Emîr Gazi Ebû Seb, Malkoç Mehmed Efendi, Muslu Ağa, Türkmen Mustafa Ağa gibi devlet adamları tarafından on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda çeşitli mevlevîhâneler tesis edilmiştir. Bu geleneğe uyarak Sultan III. Mustafa da Mevlevihanelere olan desteğini göz ardı etmemiştir.[18] Konya'daki Mevlevi Âsitânesini maddi yönden destekleyen Sultan III. Mustafa, dervişlerin mum ve tıraş paralarının devlet tarafından karşılanmasını sağlamıştır.[19] Başlangıcından XVIII. Yüzyılın Sonuna Kadar Mevlevîlik-Devlet İlişkisi isimli doktora tezinde Nimetullah Akay, İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yer alan Sultan III. Mustafa Dönemi’ne ait Mevlevî vakıfları ile ilgili on belgeye yer vererek Mevlevîliğin III. Mustafa döneminde devlet nezdinde hareketli bir devir geçirdiğine dikkat çekmektedir. Sultan III. Mustafa hürmet ettiği tasavvuf erbabının kendisiyle birlikte resmi davetlere katılmasını özellikle arzulamıştır. Bu anlayıştan hareketle resmi açılışlara davet edilen şeyhlerden biri de Karabaş Tekkesi şeyhi el-Hac Nur Ahmed Efendi'dir (ö.1179/1765). Tophane'yi ıslah ettiren Sultan III. Mustafa, 1172/1759 tarihinde Tophane'de iki adet üçer kantarlı topların dökümünü Nur Ahmed Efendinin duası ile gerçekleştirmiştir.[20] Topların dökümü merasiminde şeyhin iştirakini önemsemiş ve onun duasını almayı talep etmiştir.[21] Sultan III. Mustafa’nın tarikat erbabıyla olan yakın ilişkisinin bir yansıması olarak kimi tarikat ehlini saraya davet etmesini özellikle zikretmemiz yerinde olacaktır. Bu minvalde dönemin meşhur şeyhlerinden İbrahim Hakkı Erzurumî 1169/1755'te ikinci kez İstanbul'a gelir, devlet bürokrasisinden pek çok isimle yakın temas içerisinde bulunur. Sarayda Divan kâtibi Ali Efendi gibi şahsiyetlerin iltifatlarına ve dostluklarına nail olur. İstanbul’a ilk ziyaretleri 1747 tarihinde gerçekleşmiş, Sultan I. Mahmud’la görüşmüş, Sultan I. Mahmud tarafından Abdurrahman Gazi Zaviyesi şeyhliği kendisine verilmişti. Gerçekleşen bu ikinci ziyaretiyle de Sultan III. Mustafa 1760 tarihinde kendisine tevdi edilen Abdurrahman Gazi Zaviyesinin beraatını yenilemiştir.[22] Özetle Sultan III. Mustafa’nın tarikatlar arasında özellikle Halvetiliğin alt kollarından biri olan Cerrâhîlikten feyz aldığı bilinmektedir.[23] Devlet ricalinin tam desteğini alan Halvetiyye adına Sadrazam Atik Ali Paşa, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa, Sadrazam Melek Ahmed Paşa, Sadrazam Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa, Sadrazam Damad Hasan Paşa, Vezir Hızırpaşazâde Mehmed Paşa, Bâbüssaâde Ağası Karabaş Mustafa Ağa, Yeniçeri Ağası Ferhat Ağa, Beylerbeyi Hızır Paşa, İmrahor İlyas Bey, Mimar Sinan’ın selefi başmimar Acem Ali, saray tercümanı Yûnus Bey, Deryabeyi Bâlîzâde Hasan Bey, Tersane Emini Yûsuf Efendi tarafından on altıncı yüzyıldan beri tekkeler tesis olunmuştur. Birçok üst düzey devlet adamının da Halvetiyyeye intisap ettiği bilinmektedir. Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi ailece Halvetî tarikatına müntesipti. XVIII. yüzyılda III. Ahmed’in de Halvetîler için tekke yaptırdığı, I. Mahmud, III. Osman ve III. Mustafa’nın Halvetîlik’ten feyiz aldığı belirtilmektedir.[24] [1] Erhan Afyoncu, Osmanlı Padişahları, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2019, s. 149. [2] Kemal Beydilli, “Mustafa III”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, İstanbul 2006, s. 280. [3] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 282. [4] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 282. [5] Afyoncu, Osmanlı Padişahları, s. 148. [6] Afyoncu, Osmanlı Padişahları, s. 148. [7] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 281. [8] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 281. [9] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 281. [10] Afyoncu, Osmanlı Padişahları, s. 148. [11] Afyoncu, Osmanlı Padişahları, s. 149. [12] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 281. [13] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 282. [14] Beydilli, “Mustafa III”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXXI, s. 283. [15] Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İnsan Yayınları, İstanbul 2003, s. 573. [16] Hatice Aynur, “Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri”, Tarih ve Toplum, Ocak 1989, XI/61, s. 35. [17] Reşat Öngören, “Osmanlı Türkiye’sinde Tarikatlar”, Türkiye’de Tarikatlar Tarih ve Kültür, ed. Semih Ceyhan, İSAM Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2018, s. 81. [18] Öngören, “Osmanlı Türkiye’sinde Tarikatlar”, Türkiye’de Tarikatlar, s. 64. [19] Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 573. [20] Necdet Sakaoğlu, “Mustafa III”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1993-1995, c. V, s. 548-554. [21] Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 573. [22] Değirmençay, Veyis, “Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Hayatı ve Eserleri”, Erzurumlu İbrahim Hakkı Eserlerinden Seçmeler, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum 2011, s. 7-47. [23] Nazif Velikâhyaoğlu, Sümbüliyye Tarikatı ve Kocamustafapaşa Küliyesi, Çağrı Yayınları, İstanbul 2000, s. 71. [24] Öngören, “Osmanlı Türkiyesi’nde Tarikatlar”, Türkiye’de Tarikatlar, s. 78.
Kadir ÖZKÖSE
YazarBalkanların fethi sürecini başlatan Osmanlı Devleti, Balkanlarda kalıcı olabilmek için sadece siyasî ve askerî kuvvetlerin yeterli olmayacağını yakından anlamıştır. Fetihlerin kalıcılığını sağlamak, B...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
İslâm, kadın ve erkek cinsine bütünlük çerçevesinde bir insan olarak bakmıştır. İslâm’a göre her iki cins de iman, ibâdet ve ahlâk alanında kendi özgür iradeleriyle ulvîliğe yükselebilecekleri gibi s...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
İslam’ın üç kutsal mabedinden biridir Mescid-i Aksa. Tüm Müslümanların onur ve izzeti mukaddes değerlerine sahip çıktığı oranda izzet ve şeref bulacaktır. Tarih boyunca İslâm’ın haremine yönelik nice ...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Seyyid Yahyâ-Yı Şirvânî (ö. 870/1466)Azerbaycan’ın Şamahı kentinde doğan Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’nin tam adı; es-Seyyid Cemâleddîn Yahyâ bin es-Seyyid Bahâeddîn eş-Şirvânî eş-Şamahî el-Bakuvî’dir. İma...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE