SULTAN II. BÂYEZÎD NAM-I DİĞER BÂYEZÎD-İ VELİ
3 Aralık 1447’de, bugün Yunanistan sınırları içerisinde bulunan, Batı Trakya bölgesinde yer alan Evros’un sınırları içinde kalan Dimetoka’da doğan II. Bâyezîd, İstanbul’u Türk-İslâm yurdu yapan, çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmed’in Sitti Mükrime Hatun’dan olan oğludur. 1454 ilâ 1481yılları arasında Amasya’da 27 yıl boyunca şehzâde vali olarak bulunmuştur. Dinî hassasiyetleri üst düzeyde olduğu için kendisine “Bâyezîd-i Veli” de denilmiştir. Sekizinci Osmanlı padişahı olan II. Bâyezîd, babasının ölümünden sonra sıkıntılı bir sürecin ardından tahta çıkmıştır. Bâyezîd’in babası II. Mehmed ölünce dönemin ileri gelenleri bir toplantı yaparak tahta oturacak olan padişahın kim olacağını konuşurlar. Ekâbirin çoğunluğu Bâyezîd dese de Cem Sultan’ın tahta oturması gerektiğini savunanlar da vardı.
Fatih Sultan Mehmed öldüğünde II. Bâyezîd, bir şehzadeler şehri olan Amasya’da vali olarak bulunuyordu. Sadrazam Karamanî Mehmed Paşa, Cem Sultan’ın yeni padişah olmasından yanaydı. Fakat bu görüşüyle azınlıkta kalıyordu. Fakat yine de düşüncesinden vazgeçmeyerek, o zaman Cem Sultan’ın valilik yaptığı Karaman’a haberci yolladı. Öte yandan Amasya’daki II. Bâyezîd’e de haberciler gitti. Fakat Cem Sultan’a giden haberci Konya’da Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalandı. Bâyezîd’in habercisi yerine ulaştı. Haberi alan II. Bâyezîd, İstanbul’a gelerek 21 Mayıs 1481 tarihinde tahta çıktı. Sultan II. Bâyezîd 1481 ilâ 1512 yılları arasında 31 yıl Osmanlı Devleti’nin başında bulundu.
Sultan II. Bâyezîd’in, üvey kardeşi (babaları bir anneleri ayrı) Cem Sultan’la olan taht kavgaları Cem’in ölümüne dek hiç bitmedi. II. Bâyezîd anlaşma yolları arasa da Cem Sultan buna yanaşmadı. Abisi padişah olunca Cem Sultan, Bursa’da padişahlığını ilan etti. Adına hutbe okuttu, para bastırdı. O dönemde II. Bâyezîd 34, Cem Sultan ise 22 yaşındaydı.
Dönemin kaynakları II. Bâyezîd’in sakin, kendi hâlinde, halim selim ve dindar bir padişah portresi çizdiğini yazarlar. Bunun yanında onun zamanında ciddi anlamda askerî gelişmelerin olmadığını, fetih faaliyetlerinin sekteye uğradığını da ilâve ederler. Fakat o dönemde imar faaliyetlerinin hissedilir düzeyde arttığına da dikkat çekerler. Bunun zengin kültürel etkinliklerle ve ilmî çalışmalarla taçlandığını da özellikle belirtirler.
Sultan II. Bâyezîd’in Camileri ve Külliyeleri
Dini bütün bir insan olan Sultan II. Bâyezîd’in yaptırdığı veya kendi adına yapılan üç önemli cami ve külliye vardır. Bunlardan biri Edirne’de, biri Amasya’da, biri de İstanbul’dadır.
Osmanlı klasik dönem mimarisinin erken dönem eserlerinden biri olan İstanbul’daki Bâyezîd Camii, Sultan II. Bâyezîd tarafından yaptırılmıştır. Mimarının kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bazıları tarafından Mimar Hayreddin, bazılarınca Mimar Kemaleddin, bazılarınca da Yakupşah bin Sultanşah tarafından inşa edildiği söylenir. Bu eser İstanbul’un fethinden sonra bu tarihî şehre yapılan ikinci selâtin cami (ilki Fatih Camii) olarak bilinir. Cümle kapısındaki kitabeye göre 1501-1506 yılları arasında yaptırılmıştır.
İstanbul’daki Bâyezîd Camii II. Bâyezîd tarafından, Bizans devrindeki en büyük meydan olan Forum Theodosiacum veya Forum Tauri diye anılan yerde inşa edilmiştir. Bâyezîd Camii’nin içerisinden bir kesit dört ayaküstüne oturulmuş 16,78 m. çapında bir ana kubbesi kuzey ve güneyde iki yarım kubbe ile desteklenir. Ana kubbesinde yirmi, yarım kubbelerde yedişer pencere bulunur. Caminin 24 kubbeli revaklarla çevrilmiş kare biçiminde bir son cemaat avlusu bulunmaktadır. Avlu zemini mermer döşelidir ve ortasında şadırvan bulunur. Aslında üstü açık olan şadırvan, IV. Murat zamanında etrafına dikilen sekiz sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans`tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir.
İstanbul’un en önemli tarihî eserlerinden biri olan bu caminin doğusunda ve batısında beşer kubbe ile örtülü iki tabhane (kanat) vardır. Tabhaneli yapıların son örneği kabul edilir. Baştan tabhane olarak tasarlanmış bu bölümler ile cami arasındaki duvar sonradan kaldırılmış; böylece tabhaneler namaz alanına dâhil edilmiştir. Birer şerefeli iki taş minaresi olan caminin minareleri camiye değil; caminin iki yanındaki tabhanelere bitişiktir. Bu nedenle arada 79 metre mesafe vardır. Renkli taşlar ve kufi yazılarla bezeli minarelerden sağ tarafta olanı özgün süslemelerini büyük ölçüde korur; ancak diğeri birkaç kez onarım geçirmiş, bezemelerini yitirerek daha sade kalmıştır. Bu nedenle sağdaki minare, Selçukludan Osmanlıya geçişin İstanbul’daki tek numunesi kabul edilir. Harimin sağ köşesinde hünkâr mahfili yer alır. 10 sütun üzerinde duran mahfile, dışarıdan bir merdiven ve kapı ile girilir.
Amasya’daki II. Bâyezîd Külliyesi 1481-1486 yılları arasında, Amasya Valisi Şehzade Ahmet tarafından babası Sultan II. Bâyezîd adına yaptırılmıştır. Cami, medrese, imaret ve şadırvandan oluşan bir külliye olarak yaptırılan yapının mimarı Şemseddin Ahmet’tir. Caminin güneydoğu köşesinde bulunan, Şehzade Ahmet’in küçük yaşta ölen oğlu Şehzade Osman’a ait türbe yapıya sonradan eklenmiştir. Yan mekânlı ya da zaviyeli cami mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan cami, ortada büyük bir kemerle ayrılan iki kare mekânla, doğu ve batı yanlarda üçer kubbeli yan mekânlardan oluşur. Orta mekânı, sekizgen kasnaklarında 16’şar pencere bulunan iki büyük kubbe örter. Kubbe içi ve pencere kemerlerinin üzeri zengin kalem işleri ile süslenmiştir. Ahşap pencere kanatları, 15. yy. ahşap kündekari tekniğinin en güzel örneklerindendir. Kuzeydeki son cemaat yeri, altı yuvarlak mermer sütun üzerine oturan beş sivri kemerin taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür.
Caminin son cemaat yerindeki pencere üstleri mavi beyaz çini panolarla süslenmiştir. Buranın iki ucunda yükselen tek şerefeli iki minareden soldakinin gövdesi dikine yivli, sağdakinin gövdesi ise zikzak taş dekorludur. Caminin mukarnas süslemeli, ihtişamlı taç kapısı üzerindeki üç satırlık mermer kitabesini Hattat Şeyh Hamdullah yazmıştır. Avlu ortasında yer alan 12 kenarlı şadırvan, 12 sütunun taşıdığı, 12 yüzlü sivri piramit bir çatıyla örtülüdür. Caminin batı yönünde “U” planlı medrese bulunur. Külliyeyi çevreleyen avlunun batı duvarına bitişik olarak inşa edilmiş olan medrese, ortada genişçe bir avlu, avlunun etrafında kubbeli revaklar ve bunların arkasındaki öğrenci hücrelerinden oluşur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci başkenti Edirne’de, Tunca Nehri kıyısında 1484-1488 yıllarında inşa edilen Sultan II. Bâyezîd Han Külliyesi; tıp medresesi, imaret, darüşşifa, cami, hamam, mutfak ve erzak depolarından oluşan bölümleri ile büyük bir yerleşke içinde, toplumun tüm sosyal ihtiyaçlarına cevap verecek bir sağlık merkezi olarak tasarlanmıştır. Toplumun tüm kesimlerinden hastaların ilaçla tedavinin yanı sıra su sesi ve musiki gibi Ortaçağ Avrupa’sının tedavi yöntemleriyle karşılaştırıldığında oldukça modern tedavi yöntemlerinin uygulandığı bilinen Darüşşifa binası; hastaların takibini kolaylaştıran merkezi planlı mimarisi ve akustiği ile öne çıkmaktadır. Külliyenin mimarî Hayreddin’dir. Edirne’deki Sultan II. Bâyezîd Camii, mevcut külliye bütünlüğünde ortada planlanmıştır. Yaklaşık 500 m2’lik bir alanı kapsayan cami, revaklı şadırvanlı avlusuyla da Edirne’de ilk örnek olarak kabul edilir. Ortasında mermer bir şadırvan bulunan revaklı avluya üç ayrı kapıdan girilir. Revakların üzeri kubbeler ile örtülüdür. Son cemaat yeri revaklı avlunun devamı niteliğinde bir görünüme sahiptir. Harime girişi sağlayan taç kapısı kendisine dönüp dönüp baktıracak zarafettedir. İki kanatlı ahşap kapısı ise bu zarafeti zirveye taşırken, üst kısımda binanın yapım kitabesi göze çarpar. Hamdullah’ın tezhibiyle yazılmış olan kitabenin beyitleri dönemin şeyhülislamı Zembilli Ali Efendi‘ye aittir.
Sonsuzluğun Soluklanıldığı Mekân: Sultan II. Bâyezîd Türbesi
Osmanlı’nın sekizinci padişahına ait olan Sultan II. Bâyezîd Türbesi; İstanbul Suriçi’nde Beyazıt Meydanı’nda 1514 yılında Sultan II. Bâyezîd Külliyesi’nin haziresine inşa edilmiştir. Türbeyi Sultan II. Bâyezîd’in (1481-1512) oğlu ilk Osmanlı halifesi Yavuz Sultan Selim (1512–1520) caminin kıble yönündeki hazireye yaptırmıştır. Türbenin mimarının, kesinlik kazanamamakla birlikte, Mimar Hayrettin olduğu sanılmaktadır.
31 yıl Osmanlı tahtında kalan II. Bâyezîd saltanatı oğlu Yavuz Sultan Selim’e bıraktıktan sonra Dimetoka’ya gönderilmiş, ancak 1512’de Çorlu yakınlarında ölmüştür. Daha sonra İstanbul’a getirilerek kendi adına yaptırdığı caminin yanındaki türbeye gömülmüştür.
II. Bâyezîd Türbesi klasik Osmanlı türbe mimarisi formunda, küfeki taşından sekizgen planlı olup, her kenarı 5.35 metredir. Üzeri sağır sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe Mimar Sinan öncesi Osmanlı devri mimarisi ile klasik Osmanlı mimarisi arasında bir geçit teşkil etmektedir. Türbenin her kenarında altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Türbeyi son derece güzel aydınlatan bu pencerelerin alt sıradakileriyle giriş kısmındaki geniş saçaklı holün orijinali günümüze gelememiş, burası XVIII. yüzyılın sonlarına doğru yenilenmiştir. İki renkli taşlardan yapılmış kapı kemerinin üzerinde besmele yazılıdır. Kapı kanatları kündekari tekniğindedir. Ayrıca altın yaldızlı madeni kabaralarla süslenmişse de bunların hemen hemen hepsi yerlerinden sökülerek çalınmıştır. Kapı kanatlarının üst kısmındaki kitabelerde “Dünya ahiretin tarlasıdır.” anlamında bir hadis-i şerife yer verilmiştir. Sultan II. Bâyezîd Türbesi’nin dış cephesinde yeşil ve somaki mermerlere de yer verilmiş; böylece Osmanlı türbe mimarisindeki sadelikten kısmen uzaklaşılmıştır. Türbe içerisindeki kalem işleri barok üslupta 19. yüzyılda yapılmıştır. Bu kalem işlerinin Tanzimat döneminde yapıldığı ve 1940’lı yıllardan sonra caminin onarımı sırasında yenilendiği bilinmektedir. Ayrıca alt pencerelerin üzerlerine madalyonlar içerisinde manzara resimleri yapılmış, yine madalyonlar içerisinde Esma-ül Hüsna’ya yer verilmiştir. Sultan II. Bâyezîd’in sandukası türbenin ortasına tek olarak yerleştirilmiştir. Sanduka sedef kaplamalı bir şebeke ile çevrilmiştir. Bu sandukanın üzerinde sarı simlerle Maraş işi tekniğinde Sultan II. Bâyezîd’in doğum, cülus, saltanat süresi ve ölüm tarihini içeren bir kitabe işlenmiş, bunun üzerine de celi-sülüs yazı ile kelime-i şahadet ve Kur’an’dan alınma diğer bölümler işlenmiştir.
Sözlerin ve Gönüllerin Sultanı II. Bâyezîd Han Nam-ı Diğer Adlî
Bir cihan devleti olan Osmanlı’da birçok padişah aynı zamanda şairdi. Onlar onca yoğun ve zahmetli işlerine rağmen sözle yapılan sanatların en güzeli olan şiire de zaman ayırmayı ihmal etmemişlerdir. Onlar hem ülkeleri hem de gönülleri fethediyorlardı. Üç kıtaya hükmeden padişahlarımızdan II. Murad “Muradî”, Sultan II. Mehmed/Fatih “Avnî”, Sultan I. Selim “Selimî”, Sultan I. Süleyman/Kanunî “Muhibbî”, II. Mustafa “İkbalî”, II. Osman/Genç Osman Farisî”, III. Ahmed “Necip”, III. Mehmed “Adnî”, I. Ahmed “Bahtî”, III. Mustafa “Cihangir”, III. Selim “İlhamî”, Şehzâde Korkut “Harîmî” mahlasıyla divan şiirine gazel, kaside, şarkı, tuyuğ, rubai ve murabba türlerinde kıymetli şiirler armağan etmişlerdir. Onlar bu özellikleriyle sanata verdikleri önemi de göstermişlerdir.
Osmanlı padişahları içerisinde şiire gönül veren, sanat değeri bakımından birbirinden kıymetli usta işi şiirler yazan şair padişahlardan birisi de Sultan II. Bâyezîd’dir. Osmanlı’nın kudretli padişahlarından ve söz ehlinden biri olan Fatih Sultan Mehmed’in oğlu ve tahttaki varisi II. Bâyezîd “Adlî” mahlasıyla bir divan tertip edecek kadar şiir yazmıştır. Osmanlı padişahları tarafından tertip edilen ilk mürettep divan II. Bâyezîd’in Adlî Divanı’dır.
Dipnot
1. Semavi Eyice, TDV İslâm Ansiklopedisi, ‘Fâtih Camii ve Külliyesi, c. 12; s. 246.
2. Hasan Akay, “Merkad-i Fâtih’i Ziyâret”in Gizi ve Üzerindeki Göz İzi, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 3 (2014) Bahar, s.4.
3. Ahmet Kabaklı, Tercüman, 6 Haziran 1976, Erişim Tarihi: 02.06.2018, https://www.liseedebiyat.com/metn-ncelemes/5729-merkadi-fatihi-ziyaret.html