SULTAN II. BÂYEZÎD VE İMAR FAALİYETLERİ
Sultan II. Bâyezîd, çok halim, selim ve dinine bağlı bir padişahtır. Babası Fatih Sultan Mehmet Han ilme karşı büyük bir sevgi beslediği için, oğlu Bâyezîd’e her şeyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düşünmüştür. O devrin en meşhur âlimlerinde ders okutturmuş, bütün İslamî ilimleri en iyi şekilde öğretmiştir. II. Bâyezîd dinine çok bağlı olduğu için kendisine Bâyezîd-i Veli denilmiştir. Bâyezîd-i Veli çok âlim bir zattır. Arapça ve Farsçayı gayet iyi bilmektedir. İslâmî ilimlerin yanı sıra matematik ve felsefe tahsili de yapmıştır. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrenmiştir. Hattat ve bestekârdır. Ulemâ ve sanatkârlara ayrı bir önem vermiştir. Bâyezîd-i Veli padişah olduktan sonra, Belgrat üçüncü defa kuşatılmış ve tarihte ender görülen Abdina Zaferi elde edilmiştir. Denizden İspanya’ya sefere gidilerek, Endülüs Müslüman Devletinin yardımına gönderilen bu donanma kıyı şehirlerine baskınlar düzenlemiştir. Osmanlı Devleti tarihinde, akıncıların Avrupa’nın içlerine kadar akınlar düzenlediği devir bu devirdir. 1483’te tarihin sayılı deniz savaşlarından olan Sapienza Deniz Zaferi kazanılmıştır. 1500’te İnebahtı fethedilmiştir. Oğullarının en kudretlisi olarak kabul ettiği Şehzade Selim’in ısrarlı hareketleri karşısında tahtından ferâgat etmiş, Dimetoka Sarayında oturmak istemiş ve bu maksatla yola çıkmıştır. Yolda rahatsızlanmış, Dimetoka’ya varamadan Havsa kasabasının Abalar Köyünde vefat etmiştir. Cenazesi İstanbul’da kendi yaptırdığı Bâyezîd Camii türbesine defnedilmiştir. Dünyanın en büyük devletinin faziletli hükümdarı olarak, hayatında büyük hürmet görmüştür. Ölüm haberi alındığı zaman Kahire’de başta Sultan Kansu Gavri olduğu hâlde bütün halk, onun gıyabında cenaze namazı kılmıştır. Sanatkâr ilim adamlarının çok himaye edildiği Sultan Bâyezîd dönemi, imar faaliyetleri ile de dikkat çeken bir devirdir. O, İstanbul’un yedi tepesinin üçüncüsünde bugün kendi adı ile anılan bir cami, imâret, kervansaray, mektep ve medrese yaptırmıştır. Edirne’de Tunca Nehri kenarında 1484-1488 yılları arasında, bir câmi, medrese, imâret, hamam ve mükemmel bir hastane (dârüşşifa) yaptırmıştır ki bu külliye Osmanlı külliyelerinin en büyük ve önemlilerinden biridir. Yine onun emri ile Amasya’da bir câmi, bir tekke, bir mektep, bir imâret ve bir medrese yaptırılmak suretiyle şehir adeta süslenmiştir. Bütün bu hayır işleri için geniş vakıflar kurmak suretiyle bu eserlerin kıyamete kadar devam etmesini sağlamaya çalışmıştır. O, bütün bunların yanında Mekke ve Medine fukarasına dağıtılmak üzere külliyetli miktarda “Sürre” göndermiştir. Sultan Bâyezîd’in, imar ve yapı işleri sadece bunlardan ibaret değildir. Babasının, Şeyh Ebu’l-Vefa için yaptırdığı gibi kendisi de Şeyh Şemseddin Buharî için bir tekke ve bir medrese inşa ettirmiştir. 1509 senesinde İstanbul’da meydana gelen ve “Küçük Kıyamet” denilen zelzelede (deprem) İstanbul’un birçok evi, kale surları, câmi, medrese vs. gibi binaları yıkıldığı için şehir harabe hâline gelmiştir. Sultan Bâyezîd, hasarların tamamen izalesi için büyük gayretler sarf etmiş, kısa bir müddet içinde İstanbul’u âdeta yeniden inşa etmiştir. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Kurban Bayramınızı tebrik ederim. Selam ile...
Bekir AYDOĞAN
YazarProf. Dr. Kadir ÖZKÖSE - Prof. Dr. H. İbrahim ŞİMŞEK Muhammed Seyfüddin (k.s.), 1055/1645’te Sirhind’de doğdu. Babası Muhammed Masum’dur. Lakabı Muhyi’s-Sünne’dir (Sünneti canlandıran). Kur’an-ı Ke...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Sözlüklerde bir sanat dalı olarak tezhip; “altınlamak” olarak geçmektedir. Bu sanatla iştigal edenlere müzehhib/müzehhibe adı verilmektedir. Bu tezyinî sanatımız icra edilirken, desenler ve motiflerle...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Canlı veya cansız (bize göre), görünen ve gözlemlenen her şeyin bir ruhu vardır elbet. Atom parçacıklarından galaktik sistemlere kadar. Coğrafyaların, milletlerin bir ruhu vardır. Üzerinde onlarca med...
Yazar: Yusuf HALICI
Türk-İslâm medeniyetinde, özellikle de Selçuklu ve Osmanlılarda, Vakıf geleneği içinde kurulan, hastaların kim olduklarına bakılmaksızın ve hiçbir karşılık beklemeden tedavi edildikleri, pratiğe ve gö...
Yazar: Enver ŞENGÜL