SULTAN II. AHMED’İN YAŞADIĞI DEVİRDEKİ ÜÇ YANGIN
İstanbul; dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir. Stratejik konumu ve tarihî kimliği kendisine özel bir imtiyaz kazandırmıştır. Osmanlı Devleti’nin payitahtı ve en büyük şehri olma vasfını her devirde muhafaza etmiştir. Devlet-i Âliye Dönemi’nde şehir, muhteşem camiler, saraylar, konaklar, narin evler, hanlar, hamamlar, imaret ve medreseler ve daha birçok eserlerle süslenmiştir. Ne yazık ki, birçokları birer sanat eseri, Türk bedi'i zevkinin örnekleri olan İstanbul yapıları yangınlardan, zaman zaman da tabii âfetlerden geniş çapta zararlar görmüştür. Yangınların İstanbul binalarını harabeye çeviren bir belâ şekline bürünmesinin en başta gelen sebebi, inşaatlarda ahşap malzemelerin esas tutulmasıdır. Cami, medrese, hamam gibi binalar ile evler, konaklar, saraylar, bazı mescidler hatta bir kısım hanlar bile ahşaptan yapılmıştır. İstanbul için yangın, büyük bir afettir. Zaman zaman bu güzel şehri viraneye çeviren bu afet, halkın yalnız servet ve refahını kemirmemiş, aynı zamanda huzur-u kalbini, sükûn ve saadetini de kökünden sarsıp zedelemiştir. Yangınlar, şehrin sakinleri ile birlikte şehri de sefalete sürüklemekten geri kalmamıştır. Yeşil bahçeleri, beyaz minareleri, birbirine sokularak baş başa sessiz ve müsterih yaşayan evleri mamur olan bir semti birkaç saat içinde harabeye çevirmiştir. Ecdattan kalma aziz yadigârlar, eski eserler, eşsiz yazma ciltler ve bir daha yerine konamayacak kadar nefis halılar bir anda yok olup gitmiştir. Şimdilerde “komplo teorileri” diye adlandırılan düşünceye göre; İstanbul yangınları çoğunlukla yabanca casusların gizli oyunları ve yaktıkları fitne ateşlerinden çıkmıştır. Sultan II. Ahmed’in yaşadığı devirdeki en büyük yangınlar; Ayazma Kapısı, Mısır Çarşısı ve Cibali Kapısı yangınlarıdır. 24 Temmuz 1660 günü ikindi vakti Haliç'te Ayazma Kapısı dışında bir dükkândan çıkan yangını söndürme işi ile vazifeli yeniçeriler yetişinceye kadar civardaki keresteci dükkânları da tutuştuğundan yangın süratle bir felâket halini alır. Kıyıdan Unkapanı'na uzanırken öte yandan da surları aşıp şehri kaplar. Akşama kadar Süleymaniye, Şehzade ve Sultan Bayezid Camilerinin Haliç’e bakan sahasındaki evler alevler arasında hâk ile yeksan hale gelir. Bu büyük yangının bilânçosu cidden korkunçtur. 120 saray ve konak, 40 hamam, 360 cami ve mescid, 100 den fazla mahzen, birçok medrese, tekke, kilise pek çok ev yanmıştır. 4000 kadar da insan alevler veya yıkılan binalar arasında can vermiştir. Yine Sultan II. Ahmed’in devrindeki meşhur yangınlardan biri de 1691 yılındaki Mısır Çarşısı Yangını’dır. O devirde Yeni Çarşı veya Valide Çarşısı olarak anılan Mısır Çarşısı Yangını 24 Ocak 1691 gecesi olmuştur. Çarşı içerisindeki tahta ve demir kapılı dükkânlar içerisindeki eşyalarıyla birlikte tamamen yanmıştır. Kapılarda ve pencerelerden dışarı vuran alevler içerisinde Hint, Acem ve Yemen tarafından getirilmiş olan pek çok kıymetli meta’ yanıp kül olur. 7 Haziran 1693 günü ise, Cibali Kapısı’nın iç kısmında Karanlık Mescid mahallesindeki bir evde çıkan yangın, şiddetli rüzgâr yüzünden, kısa zamanda genişleyiverir. Şiddetle yayılan alevlerin bir kolu Salih Paşa Camii’ne, ikinci kol Zeyrek Yokuşu’nda Kilise Camii duvarına, üçüncü kol da At Pazarı’na kadar uzanır. Yangının yayılmış olduğu üç mahallede on bir mescid, irili ufaklı 838 ev, 98 dükkân, 3 medrese, bir mektep tamamen yanıp kül olur. Cenab-ı Allah güzel vatanımızı, İstanbul’umuzu ve bütün şehirlerimizi yangınlardan ve afetlerden muhafaza eylesin.
Bekir AYDOĞAN
YazarHilkâtten haşre kadar, bir ince yola düştüm, Emdim ruhunu aşkın, bir başka hâle düştüm. Mızrabı yüreğimin vurdukça tellerine, Gözlerime kelepçe taktı da gitti biri, Bağlandım sükûtuna, yığıldım el...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
Edebiyatta ateş, âşığın sevgilisine hasretini ve içinde büyük bir buruklukla hissettiği ayrılık hissini ifade için kullanılır. Ateş, âşığın içinde bulunduğu aşkın ızdırabının eseridir. Ayrıca sevgilis...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hayat Kitabımız Kur’ân, pek çok âyetinde hubûbat denilen tahılgillerden bahseder. Ekin anlamında zer’–zürû’ on bir kere; dane anlamına habbe dokuz kere, buğday başağı anlamına sünbül-senâbîl-sünbülât ...
Yazar: Ali AKPINAR
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) 22 Ramazan 1331/12 Ağustos 1914’te Pazartesi sabahı Darende’de doğdu.[1] Babası Şeyh-zâde sülalesinden es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi’dir. Osman Hulûsi Efendi (k.s.)...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE