SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN İRTİBAT İÇİNDE OLDUĞU ÜÇ TARÎKAT ŞEYHİ
İntizamlı ve itinâlı bir günlük hayata sahip olduğu söylenen Sultan II. Abdülhamid’in mütemâdiyen erkenden kalkıp gusül abdesti aldığı, sabah namazını kıldıktan sonra Kur’ân tilâveti ve evrâd-ı şerîfesini okuyarak güne başladığı rivâyet edilmektedir. Dinî duygu ve yaşantısında samîmî olduğu anlaşılan II. Abdülhamid’in ömründe sadece böbrek hastalığına yakalandığı vakit cuma namazını terke mecbur kaldığı, sıhhati bozulduğu halde Ramazan orucunu bırakmadığı, gizlice hacca gittiği bilgisi paylaşılmaktadır. Muhammedî şerîatın iyiliği vücûda getirdiğini ve İslâm dininin güzel ahlâktan ibaret olduğunu söyleyen II. Abdülhamid, içkiden her zaman uzak durduğu, içilmesine müsâmaha göstermediği, bütün hareketlerini İslâm şer’-i şerîfine uygun yapmaya çalıştığı, tereddüt ettiği konuları ilim erbâbıyla istişâre ederek çözüme bağladığı nakledilmektedir.2 Dinî hassasiyeti yüksek olan, İslâmî hassasiyete sahip bulunan II. Abdülhamid, inandığı değerler uğruna siyâset yapmanın da çabasını gütmüştür. Kendi saltanat dönemine kadarki devleti kurtarma teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlandığını gören II. Abdulhamid, gerek iç gerekse dış politikada iki müesseseye ehemmiyet vermiştir. Bu müesseseler medrese ve tekke kurumlarıdır.3 Devletin bölünmesi ve dağılmasına fırsat vermemek için Sultan II. Abdülhamid, devletin ve milletin birliğine önem vermiş, toplumun değer yargılarına sahip çıkmış, sömürge güçlerine korkulu rüyalar yaşatacak yegâne faktörün milletin birlik ve beraberliği olduğuna inanmıştır. Osmanlı toplumunun birlik rûhuna kavuşması yolunda tasavvufun engin ruh dünyasından ve tarîkat erbâbının rahmet nazarından istifade etmeye çalışmıştır. Tarîkat erbâbının insanları Allah’ın mazharı gören yorumunu, tekkelerin kapılarını zengin ve fakir, âlim ve câhil her kesime açtıklarını müşâhede etmiştir.4 Diğer Osmanlı pâdişahları gibi II. Abdülhamid de camiler, tekkeler, hayır ve hasenât kurumları yaptırmış, buraların bakım ve onarımına özen göstermiştir. Bu desteklerini bir yandan sûfî geleneğe olan saygısının bir yansıması olarak gerçekleştirirken, diğer yandan da toplumda güçlü ve etkin bir konuma sahip olan dergâhların siyasî nüfûzundan yararlanmak niyetiyle gerçekleştirmiştir. Tasavvuf ve tarîkat erbâbına derin saygı duyan II. Abdülhamid, Anadolu ve İstanbul merkezli âsitânelere yardımlarını eksiksiz yerine getiriyor, ayrıca dış ilişkiler çerçevesinde Asya ve Afrika kökenli tarîkat şeyhlerine ayrı bir önem veriyordu. Bu yaklaşımıyla o, toplumun nabzını elinde tutmaya çalışıyordu. Küçük yaşlarından itibaren tasavvuf çevreleriyle içli dışlı olan Sultan II. Abdülhamid, Küçük Nûrî Efendi diye de bilinen, Yahya Efendi Tekkesi türbedârı Nakşî şeyhi Hasan Hayri Efendi’yi kardeşi Mehmed Reşâd ile birlikte sık sık ziyaret etmiştir. Şeyh Efendi, Mehmed Reşâd ile küçüklüklerinde beraber oynarken bir gün şehzâdeyi rencîde etmiştir. Mehmed Reşâd da şeyhi babasına şikâyet edince; “Efendim! Biriniz şâhzâde diğeriniz şeyhzâde. Ne yapalım böyle şeyler olur, hoş görmeli” diye latîfede bulunduğu anlatılmaktadır.5 II. Abdülhamid, şehzâdeliği sırasında Sultan Abdüldülmecid’in maiyyetinde Medmed Reşâd ile birlikte Yenikapı Mevlevihânesi’ne geldiği gibi, ayrıca dergâha iki kardeş iki defa da birlikte gelmiştir.6 Onların Yenikapı Mevlevihânesi’ne bu ziyaretleriyle gerçekleşen yakınlıkları siyâsî hayatlarının seyrinde de Yenikapı Mevlivihânesi’nin büyük rol oynamasına yol açmıştır. Yenikapı Mevlevihânesi şeyhi Osman Salâhaddin Dede, V. Murad’ın indirilip yerine II. Abdülhamid’in tahta geçirildiği gün Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Mehmed Râzi Efendi (ö.1309/1891), Merkez Efendi dergâhı şeyhi Nûreddin Efendi (ö.1298/180 ve diğer meşâyih ile beraber Topkapı Sarayı’nda yapılan bey’ât merasimine çağrılmış, V. Murad’ın tahttan indirilme fetvâsının gelmesi gecikince telaşa düşen Şeyhülislâm’a; “İcmâ-ı ümmet ittifâkı fetvâ değil midir?” demiş, bu söz üzerine fetvâ beklenmeden II. Abdülhamid’e bey’at edilmiştir. Osman Salâhaddin Dede’nin toplumu yönlendirme ferâsetinden etkilenen yeni pâdişah, şeyhin elinden öpmüştür. Sultan Abdülhamid, tahta geçtikten sonra Osman Salâhaddin Dede’nin sarayda haftada bir veya iki gün Mesnevî okutmasını istemiş, 1000 kuruş maaş bağlamış, ancak kendisi bu programa bir defa katılabilmiştir. Abdülhamid’in saltanatı süresince zaman zaman huzûra çağrılmış, bazı kanunlarda görüşlerine başvurulmuştur.7 II. Abdülhamid’in tekke ve tarîkat çevreleriyle gerçekleştirdiği bu yakın ilişkinin yegâne gayesi, “İslâm birliğini sağlamak”tı. Onun tarîkatları bu ortak hedefe yöneltmesi bir anlamda da tasavvuf ehli arasındaki birliğin tesisine katkıda bulunmuştu. II. Abdülhamid, Teşkîlât-ı Esâsiyye’yi ilân edeceğini va’dettiği zaman yanında iki kişi vardı. Bunlardan birisi Midhat Paşa, diğeri de Mevlevî şeyhi Osman Salâhaddin Efendi (ö. 1304/1886) idi. Midhat Paşa’yı da huzûra götüren Şeyh Osman Salâhaddin Efendi idi. Sultan II. Abdülhamit daha sonra, Midhat Paşa’nın beğenmediği yönlerini mektupla Şeyh Efendi’ye bildirmiş ve düzelttirmesini istemiştir.8 Sultan II. Abdülhamid kara ve demiryollarına yaptığı yatırımla bir yandan devletin birbirinden oldukça uzak coğrafi parçalarını madde planında yakınlaştırmaya çalışırken, diğer yandan da ülkenin her köşesine yayılmış binlerce tekke ve şeyhin çevresinde gönül birliğinin ve mânevî yakınlaşmanın meydana gelmesini hedeflemiştir. Onun öncelikle mâneviyat önderleri arasında tesis ettiği bu mânevî birliktelik devletin ruh ve toplum birliğini sağlamasına katkı sağlamıştır. Dolayısıyla “Pan-İslâmizm” adı da verilen İttihâd-ı İslâm siyâsetini II. Abdulhamid, bilhassa tarîkatlara dayanarak yürütmüştür. II. Abdülhamid’in güç ve hız verdiği bu İslâm birliği hareketi, batı dünyasını tedirgin etmiş ve onun bu yöndeki faaliyetlerini batı dünyasının yakından takip etmesine ve önlemler almalarına yol açmıştır.9 Devletin muhtariyet isteyen muhtelif unsurlarını “İttihâd-ı İslâm” düşüncesi etrafında toplamayı ve onları bir bütün halinde muhafaza etmeyi hedefleyen Pan-İslâmism siyâseti, dağınık ve teşkilatsız bir güç halinde bulunan Müslüman unsurları hilâfet merkezinin etrafında toplamaya çalışmış, Osmanlı Devleti’nin varlığına hayâtiyet kazandırmak istemiştir.10 İttihâd-ı İslâm siyâseti gereği II. Abdülhamid’in özellikle Şâziliyye Tarîkatı mensuplarıyla çok özel yakınlıklar tesis ettiği görülmüştür. Kendisinin Şâziliyye şeyhi Mehmed Zafir Efendi’ye müntesib olduğu söylenen II. Abdulhamid, Ebu’l-Hüdâ Efendi ve Ahmed Ziyâuddîn-i Gümüşhânevî gibi meşâyih ile zaman zaman sohbette bulunur, onlarla istişâre ederek görüş ve temennîlerini almaya ayrı bir önem gösterirdi.
Kadir ÖZKÖSE
YazarKulağa ezan okunuyor Bebek-ihtiyar arasında Ömür kumaşı dokunuyor Doğumla mezar arasında Vazgeçilemeyecek ne var? Doğmakla ölmek iki duvar Ömrümüz ağlamakla başlar Sürer yokla var arasında ...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Dilberle dem berâber derd ü elem berâber Cân ten o dilber oldu bilmem ki nem berâber Mevlâ da yâr-ı Mecnûn Leylâ da yâr-ı Mecnûn Sahrâ da yâr-ı Mecnûn gezdikçe gam berâber Gül derdli gonca der...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Âriflerin bütün derdi Allah’ın rızâsını kazanmaktır. İlâhî rızâya gölge düşürecek her şeyden ellerini ve eteklerini çekmişlerdir. Bir bütün hâlinde Allah’a yönelen ârifler, ne dünyaya ne de âhirete il...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Afrika coğrafyası geçmişten günümüze pek çok tarîkatın etkinliğine sahne olmaktadır. Afrika’da tarîkatlar hayatın bir gerçeğidir. İslâm’ın yayılması ve yaşaması tarîkatların bizzat öncülük etmesiyle g...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE